Makale

BELDELERIN ZAFER MUŞTUSU FETIHNAMELER

BELDELERIN ZAFER MUŞTUSU FETIHNAMELER

Ekrem Can YILMAZ

Yukarıdaki beyit Yahya Kemal’in Selimnâme isimli şiir dizisinin Başlayış başlıklı şiirinin âdeta bir müjde mısraıdır. Şair kendi deyişi ile Rakofça kırlarının hür havasından, Türkmen kocalarının yurt tuttuğu, çocukluğunun geçtiği Balkanlar’dan günün birinde alelade bir yaban otunun sökülüp atıldığı gibi öz vatanından koparılıp atılmış, bütün bir ömründe de bu sızıyı yüreğinde taşımıştır. İşte bu sızıyı zaman zaman dindirmek için de yukarıdaki beyte benzer eserlerle ümidini tazelemiştir. Beyitte İsrafil’in sur ile fetihler devrini müjdelediğini, âlemin düzenini tekrar temin etmek için ilahi kaynaktan beslenen erlerin zuhur ettiğini ifade ederken; kıyametin başlangıcı olan suru üflemekle görevli İsrafil’i, fetihler devrinin alameti ile bağdaştırmış, yeryüzünde zalimlerin üzerine âdeta kıyametin kopacağını, Müslümanların ise yeniden bir “el-ba‘sü ba‘de’l-mevt”e (ölümden sonra dirilişe) kavuşacağını ima etmiştir. Bu mütevazı şerh çabamız şöyle dursun, zaferleri ve müjdeleri sadece kitaplardan okumuş olan bir nesil olmamız hasebiyle olacak ki tarih boyunca Kudüs’ün fethinden önce katedilen bir merhale olan Şam-ı Şerif’ten geçtiğimiz Aralık ayında gelen güzel ve umut verici haberlere nasıl sevineceğime şaşırmıştım. Aklım yine fetih üstüne fetih, zafer üstüne zafer, muştu üzerine muştu yağan, kızıl tuğların ufuktan ufuğa serpildiği, nal patırtılarına karışan naraların dört bir yanı tuttuğu o zamanlara gitmişti.

Bir zafer nasıl kutlanır, dahası zafer nedir, bir fetih nasıl muştulanır? Bilmediğimden; 20. yüzyıldan beri boğazımıza düğümlenen yumrular yüreğimizle birlikte bilincimizi de dumura uğrattığından, heyecanımı ve sevincimi yine geçmişe öykünerek mazimizde zafer ertesi bir edebî tür olan, Gaznelilerden tutun Osmanlılara kadar Türk devlet geleneğinin bir parçası olan fetihnameleri anlatarak paylaşmak istedim.
Klasik şiirimiz bir dönem halktan uzak olmak ve toplumun duygularına kayıtsız kalmakla itham edilmiş olsa da gerek şiirimizin muhtevası gerekse revaç bulduğu tarihî aralıklar dikkate alındığında durumun hiç de böyle olmadığı ortaya çıkar. Zira her şeyden önce kitle iletişim araçlarının bulunmadığı, teknolojinin iletişim vasıtalarını henüz geliştiremediği dönemlerde edebiyat, bir nevi toplumun sosyal medya ve kitle iletişim ihtiyaçlarını karşılamakta idi. Şöyle ki acılar türkülerle, zaferler destanlarla, eğlenceler manilerle paylaşılırdı. Hatta bazen cenk sahrası şiir zeminine taşar, tozlu er meydanı aharlanmış nazik kâğıtlara dönüşür, elçiler hükümdarlar arasında beyit taşıyıp durur, kamışın ucundan mürekkep damlardı. Hâl böyle olunca daha çok şifahi kabiliyete dayanan bu literatür akılda kalıcılığı sağlamak ve muhatabı etkilemek için de şiirin kafiye, vezin, cinas gibi unsurlarından istifade etmekteydi.
Mesela Fatih Sultan Mehmet, bir savaş kararını muhatabına şiir biçiminde tebliğ etmiş; Karamanoğlu’nun üzerine sefer kararı aldığında, elçisinin sancağına, “Bizimle saltanat lâfın ururmuş ol Karamânî/Huda fursat verirse ger kara yere karam anı” beytini sırmalarla işletmiştir. Elçi, Karaman’a varana dek Fatih’in bu beytini deyim yerindeyse sanki şahsi sosyal medya hesabından paylaşılmış bir içerik gibi menzil menzil, kadem kadem binlerce görüntülenme sayısı, binlerce erişim ve binlerce beğeni ile hedefine götürmüştür. Beyit köy kahvelerinde, çarşı meydanlarında, devlet konaklarında birçok kişi tarafından yeniden paylaşılarak tekrar tekrar erişime girmiş, kitle iletişim vazifesini ziyadesiyle yerine getirerek âdeta gündemde birinci sıraya ulaşmıştır.
Zafer sabahlarında besmelesi çekilen fetihname isimli edebî türe gelecek olursak; fetih kelimesi sözlükte açmak, yol göstermek, ihtilafı gidermek, yardım etmek ve zafer anlamlarına gelmektedir. Edebî bir tür olan fetihname ise fethedilen beldelerin müjdesini başka diyarlara iletmek, başta padişah olmak üzere zaferde katkısı olanları takdir etmek ve yeni fetihler için askeri tavda tutmak için yazılan eserlere denir. Fetihnameler, kimi zaman bizzat padişah tarafından kaleme alınır bir ferman mahiyetinde dost ve düşman beldelere sevk edilir kimi zaman da bizatihi sefere katılmış bir şair tarafından manzum ya da mensur biçimde yazılırdı.
Fetihnamelerde hamdele, salvele ve duadan sonra şehrin özellikleri, önemi, savaş hazırlıkları, cenk sahneleri, başta padişah olmak üzere askerlerin kahramanlıkları, cesareti ve hücum esnasındaki nidaları, düşmanın ne sebeple kahr-u perişan olmayı hak ettiği, edebî bir dille ele alınır, satır aralarında verilen özel şahıs, mevki ve zaman dilimleriyle de tarihe not düşülürdü.
Fetihler devrinin duraksamasıyla yerini şehir mersiyelerine bırakmış olan fetihnameler aynı mefhumun heyecanıyla ürperen kalplerin teselligâhı olarak sanat ve kültür tarihimizde yerini korumaktadır.