İMANA ŞİRK KARIŞTIRMAMAK
NEYE NASIL İNANIYORUM?
Prof. Dr. Temel YEŞİLYURT
Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Şirk, en basit anlamıyla Allah’a zat, sıfat, fiillerinde ortak koşmak veya kulluk konusunda yanlış hedeflere yönelmektir. Yüce dinimize göre Allah’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde başkasını O’na denk görmek, O’na ait özellikleri başka varlıklara vermek şirk olarak adlandırılır. Bu bazen Allah dışındaki başka varlıklara ibadet ve kulluk etme şeklinde olabileceği gibi, bazen de diğer varlıklara (insanlar, melekler, cinler vb.) olağanüstü güç vermek, ilahi nitelikler atfetmek, Allah’tan başkasından yardım dilemek şeklinde de olabilmektedir. Bazı durumlarda sıradan varlıkları yüceltme, tazim ve putlaştırma şeklinde olurken, bazı durumlarda da Allah’ın rızası dışında başkalarının hoşnutluğunu arama, kendi makamını, mevkisini, nefsini ve arzularını Allah’ın emir ve yasaklarından üstün tutmak şeklinde de ortaya çıkabilmektedir.
Allah’ın hükümranlığını ve yaratıcılığını başka varlıklara paylaştırmak, O’nun eşi ve dengi olduğunu zannetmek İslam inancının temel dinamiği olan tevhid akidesine ters düşmektedir. Yüce Kitabımız Kur’an, her fırsatta Allah’ın varlığını ve birliğini güçlü bir şekilde vurgulamış ve şirki ise reddetmiştir. “De ki: ‘O, Allah’tır, tektir. Allah sameddir. (Her şey O’na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir.) Doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” (İhlas, 112/1-4.) Hiçbir şey O’na benzemediği gibi O da hiçbir şeye benzemez. O’nun bir benzeri yoktur. (Şura, 42/11.) Oysaki şirk, O’nun eşsizliğini, birliğini ve mutlaklığını gölgelemeye çalışmaktır.
Yüce Kitabımız şirki, büyük bir zulüm olarak tanımlar (Lokman, 31/13.) ve onu en büyük günahlardan birisi sayar. (Nisa, 4/48.) Pişmanlık duyup şirki terk ederek tövbe edilmediği sürece Allah’ın şirki asla bağışlamayacağı dile getirilir. (Nisa, 4/48, 116.) Çünkü şirk, insanın derinliklerinde saklanan tehlikeli bir eğilim, kâinatın düzenini bozan bir ahenksizlik, her şeyi tesadüflere havale eden kozmik bir ihanettir. İnancın en temel gerçeğine şüphe düşürdüğünden, evrenin dengesini bozar ve yaratıcının hakkını ihlal eder. Kalbin yolunu şaşırması, iman ve ibadetin yanlış adreslere yönelmesi ve gerçeklikten uzaklaşarak belirsiz limanlara sürüklenmesidir. Bu yönüyle şirk, insanın kalbine düşen, onu gerçek mabudundan uzaklaştıran bir gölge ve tevhidin parlaklığına bulaşan büyük bir lekedir. Kalbi karartır, aklı bulandırır ve insanı hakikatten uzaklaştırır.
Bu nedenle şirk, kâinatın düzenini, varoluşun kaynağını ve bireyin manevi yolculuğunu temelden etkileyen, en büyük yanılgılardan birisidir. İnsanın kalbindeki imanın saflığını bozar, yaradılış amacından/fıtrattan koparır, kulluk ve teslimiyeti başka alanlara yönlendirir. Bu nedenle en büyük günah, zulüm ve birey açısından tehlikeli bir sapmadır. Hz. Âdem’den (a.s.) son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.s.) gelinceye kadar bütün peygamberlerin mücadelesinin temelinde şirkle mücadele ve tevhid inancını yeniden inşa etme söz konusudur.
Şirkin farklı tonları
Şirk, insan yaşamında pek çok farklı renk ve tonuyla karşımıza çıkan karmaşık bir durumdur. İnsanın hakikatte imanın meskeni olması gereken gönül dünyasına farklı yönlerden gizlice nüfuz edebilir, onu lekeleyebilir, iman ve tevhid toprağını verimsizleştirebilir. Bu özelliğiyle şirk, yalnızca insanın görünen söz ve davranışlarını dile getirmez, aynı zamanda insanın gönül dünyasındaki niyetlere, yönelişlere ve kabullere de nüfuz eder. Bazen açık olabileceği gibi bazen de gizli ve örtülü olabilir. Şirkin açık yüzü olan büyük şirk, Allah’a ortak koşmak ve herhangi bir varlığı O’na denk tutmakla ortaya çıkar. Puta tapmak, Allah’tan başkasına ibadet etmek, Allah’tan başkasından yardım dilemek ve insanların gaybı bilebileceğini ileri sürmek, bu şirkin öne çıkan örnekleridir. Bu şirk, imanımız açısından yıkıcıdır, onu ortadan kaldırır, bireyi Müslüman olmaktan çıkarır. Bu anlamıyla şirk, Allah’ı inkâr etmeye ve küfre eşdeğerdir.
Ancak şirk her zaman bu kadar açık ve net olmayabilir. Bazen kalbimizin derinliklerinde sinsice imanımıza pusu kurabilir. İnsanlar, bilinçsizce gönüllerinde gizli putlar yeşertebilirler. İnsan farkında olmadan istekleri, arzuları ve hırslarıyla bunları besleyip büyütebilir. Şirkin bu türü gizli ve sinsidir. Başarı ve makam hırsı, maddiyat düşkünlüğü ve insanların beğenisini kazanma gibi hoşa giden isteklerle de karşımıza çıkabilir. Zamanla gönül dünyamıza taht kurup bizi tevhidden ve Allah’a teslimiyetten uzaklaştırabilir. Gizli olması, insanı sinsice etkilemesi nedeniyle şirkin bu türüne gizli şirk (şirk-i hafî/küçük şirk) de denilmiştir. Yaptığı işleri gösteriş ve riya için yapmayı bu türün örnekleri arasında sayabiliriz. Bu bazen insanın saf ve temiz niyetleri arkasına saklanabilir. Bu yolla insan, Allah ile yakınlık kurmak ve O’na yaklaşma kastı (şirk-i takrib) taşıyabilir. Bazen atalarının geleneklerini devam ettirme (şirk-i taklid) şeklinde ortaya çıkabilir. Bazen de insan, evrendeki görünen sebepleri gerçek sebepler olarak (şirk-i esbab) görerek, Allah’ın mutlak kudretini aklından çıkarabilir. Şirkin bu çeşidi, çoğu kere farkında olunmadan insanı etkiler, dikkatini dağıtır, dünyaya meylettirir, imanı zayıflatır ve Allah’tan uzaklaştırır. Büyük şirke denk görülmese de bunun ısrarla işlenmesi büyük şirke dönüşebilme potansiyeli taşır. Bu nedenle bir Müslüman’ın, büyük küçük ayrımı yapmadan şirkin her çeşidinden uzak durmak için azami gayret sarf etmesi ve kalbinde şirk tohumlarının yeşermesine izin vermemesi gerekir.
İmanımız tehlikede mi?
Şirk, özü itibarıyla inançla ilgilidir; inancın yolunu şaşırması ve yanlış hedeflere yönelmesidir. Bu özelliğiyle de en büyük darbeyi inanca/imana vurur. İnsanın Allah ile kurduğu sarsılmaz bağı koparır, onun kutsalla olan iletişimini keser ve kalpteki iman ve tevhid ışığını söndürerek onu boşluğa ve karanlığa iter. İmanın mekânı kalptir. Şirk, bu müstesna mekânda yaralar açar ve insanı manevi/metafizik boşluğa sürükler. İnsanın iç dinginliğini yok eder, gerçek kurtuluştan uzaklaştırır. Şirkin bataklığı içindeki insan, kendini bir yanlışlar/yanılsamalar labirenti içinde kaybolmuş hisseder, pusulasını yitirir ve varoluş (fıtrat) amacından giderek uzaklaşır. Dolayısıyla şirkin iman açısından oluşturduğu en büyük risk, insanın Allah’a olan inancını sarsması, O’na teslimiyetini azaltmasıdır.
İman yalnızca insanın gönül dünyasında kalmaz, aynı zamanda dışa akseder ve onun hayatını şekillendirir. Bir kimliğe, karaktere ve yaşam tarzına dönüşür. İnsanın Allah’ı bırakıp da sahte ilahlar peşinde koşması, onu boş umutların peşinde koşturur, hayatında kargaşaya yol açar. İnsanın iç ve dış dünyasıyla birlikte tek bir yaratıcıya yönelmesi, can alıcı öneme sahiptir. Zira şirkten ve küfürden uzak bir yaşam, insanı daha dingin ve daha mutlu kılacak ve Allah’ın yardımına ve rahmetine mazhar edecek, dünyada daha huzurlu ve ahirette de kurtuluşa erenlerden olmasını sağlayacaktır.
İnsan için daha riskli ve daha tehlikeli olanı da şirkin her zaman fark edilmeyen örtülü ve sinsi yüzüdür. Putlara ya da yıldızlara tapma gibi açık şirkten kaçınmak mümkün olsa da günümüz dünyasında şirk daha sinsi ve karmaşık bir hâle bürünmüştür. İnsanın iç yönelişlerine, değer yargılarına veya yaşam tarzına gizlenen şirki çoğu zaman fark edebilmek de mümkün olmayabilir. Günümüzde şöhret, para, güç ve bencillik sözüm ona modern yaşam tarzının sahte putları hâline gelerek, insanı dinî bir hayat yaşamaktan uzaklaştırmaktadır. Bu yüzüyle şirk, farklı renklere ve farklı tonlara bürünebilir; çağın rengine ya da bireylerin isteklerine göre şekil değiştirebilir. Günümüz insanı çoğu kere hayatının merkezine Allah’ı değil de gündelik ve maddi değer yargılarını yerleştirmekte ve bilinçsizce şirkin tuzağına düşmüş olmaktadır. Çoğu insan için, ekonomik refah, sosyal statü ve mevki en yüksek gaye hâline gelebilmektedir.
Bunlar doğrudan bir puta tapınma olarak görülemese de insanı Allah’tan uzaklaştırır ve O’na bağlılığı zayıflatır. Dinî olanı arka plana iterken, dünyevi başarıya ve maddi hedeflere odaklanıp manevi olandan uzaklaşması nedeniyle bu şirkin farkına varılması çoğu kere oldukça zordur. Bu durum insanı farkına varmadan şirke düşme riskiyle karşı karşıya getirmektedir. Bu pek çoğumuzun imanı için bir risk oluştursa da, üstesinden gelinemez ve umutsuzluğa kapılmayı gerektirecek bir durum değildir. Aksine, şirkten uzak kalma noktasında her zaman bilinçli ve uyanık olmayı, dinî yaşamı canlı ve dinamik tutmayı gerektirir. Bu ise sağlam bir inanç, hassas bir kalp ve samimi bir kulluğu gerektirir.
Şirkin panzehiri
Şirkin karanlık dehlizlerinde kaybolmamak için en sağlam sığınak, gönlümüzde kök salmış, özümsenmiş bir tevhid inancıdır. Bu inanç, kuru bir bilgi yığını değil, kalbimizin derinliklerinden fışkıran bir pınardır. Şirkin her çeşidine karşı tetikte olmayı, ruhumuzu her türlü yanılgıdan arındırmayı gerektirir. Gönül dünyamıza dürüstçe bakarak, kalbimizin kuytularında gizlenmiş putları fark edip kırmalı, gönlümüzü tevhidin berrak sularında yıkamalıyız. Bu arınma süreci, sadece aklımızın bir kabulü değil, aynı zamanda kalbimizin derinliklerinden yükselen bir teslimiyetle taçlanmalıdır.
Tevhid, hayatımızın her köşesine nüfuz eden, düşüncelerimizi, duygularımızı ve davranışlarımızı Allah’ın rızasına uygun hâle getiren bir yaşam biçimidir. Allah dışındaki varlıklara aşırı sevgi beslemekten, onları ilahlaştırmaktan sakınmalı, tevhidin sınırlarını titizlikle korumalıyız. Aksi takdirde, benliğimizde açılan küçük bir gedik, şirkin karanlık ordularının kalbimize sızmasına zemin hazırlayabilir. Unutmamalıyız ki, tevhid yalnızca bir inanç değil, aynı zamanda bir sorumluluktur.
Bu sorumluluğu yerine getirebilmek için hayatımızı Kur’an ve sünnet ekseninde şekillendirmeli, kalbimizi ibadetle, duayla ve Allah’ı anmakla diri tutmalıyız. Böyle bir yaşam tarzı, nefsimizin ve şeytanın tuzaklarına karşı bizi her zaman uyanık tutacak, içimizdeki pusulayı doğru yöne sabitleyerek tevhidin izinden ayrılmamamızı sağlayacaktır. Zira kalp Allah’ın zikriyle tatmin (mamur) olduğunda, şeytanın vesveseleri orada barınamaz.
Kısacası, şirkten korunmanın yolu, kalbi tevhidin nuruyla aydınlatmak ve hayatı Allah’ın rızası doğrultusunda yaşamaktan geçer. Bu yol, zorlu olsa da sonu cennete çıkar. Tevhidin nuruyla aydınlanmış bir kalp, sadece sahibini değil, etrafındaki herkesi de aydınlatır; bu sayede, dünya daha yaşanılabilir bir yer hâline gelir.