Mefra Bilge DÖNMEZ
Bursa Osmangazi Kur’an Kursu Öğreticisi
Tekemmül için dünyaya gönderilmiş insanın hikâyesine benzer, neyin serüveni. Bir damla sudan yaratılan insan misali sazlıklarda hayat bulur, tekâmül yolculuğunda, üzerinde insanın serencamı okunur. Kamışın yolculuğu neyde nihayetlenir. İnsana ise nefsin mertebelerinde erişilen münteha neticesinde insan-ı kâmil denir. Tasavvufta ney ve insan-ı kâmilin bütünleşmesi bu yüzdendir. Dokuz aylık bir yaratılışın dokuz boğumlu bir neyde çağrışımı da şüphesiz hayret vericidir ve o da tıpkı beşer misali olgunlaşması ile işlevsel hâle gelir. Elbette ki bunun için her şeyden önce zaman gerekir. İnsan ve ney… Muhakkak ki dosdoğru olmalı, elif gibi dik durmalıdır. İşte bu yüzden kamışlar ateşle ısıtılarak olması gerektiği gibi eğriliklerden doğruluğa çıkarılır. Artık belli bir olgunlaşmaya erişmiş olan kamışın içinin talaşlardan boşaltılması aşamasına geçilir. Bu cihette, insanın da nefsini kötü duygulardan arındırması akla gelir. Arınmak… Vazifesini hakkıyla icra edebilmeye mani ne varsa onlardan sıyrılmak. Arınmak… Kemale erişmek yolunda fazlalıklardan ve aşırılıklardan kurtulmak.
Bu yolculuktaki en önemli aşamalardan biri de şüphesiz, kamışın sadasına mana kazandıran, perde aralıklarının tespiti sonrası, yedi deliğin açılması işlemidir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname isimli eserinde yedinci makam olan nefs-i kâmileden bahseder, bu makamın sahibinin sözleri, ilim ve hikmet içerir der, lezzet ve halavet verdiğinden bahseder. Onu görenlerin kalbine, Allah Teâlâ’nın zikri ve fikrinin geldiğini söyler. (Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname, Veli Yayınları, 1981, s. 748.) Bu hakikatleri okurken akla “ney”in gelmemesi hiç mümkün müdür? Ney, sesiyle dinleyenlere huzur verirken aynı zamanda ilahi bir feyze kapı aralar. Allah aşkıyla doldurur yürekleri. Zikir ve tefekkür ile aydınlatır zihinleri. Bir neşve ile buluşturur içli nağmesine kulak verenleri.
Mevlana hazretleri onu en doğru şekilde dinleyen ve çağrısına en iyi kulak veren olarak ne de güzel ifade etmiştir;
Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor.
Diyor ki: beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla erkek de ağlayıp inlemiştir kadın da.
Ayrılıktan şahrem şahrem olmuş bir gönül isterim ki iştiyak derdini anlatayım ona.
Aslından uzak kalan kişi, gene buluşma zamanını arar.
Dünya üzerindeki fena damgası ruhlara acı yudumlatırken ilahi aşka erişenin dermana kavuşacağını fısıldar âdeta. Neyin lahuti nefesi ve sesi ile bu hakikate erişmek ve onu cihana ilan etmek nasibine erişmiştir Hazreti Mevlana. Onun yolunda ilerleyen milyonlarca aşk ehli, bugün neyin tüm fânilere haykırdığı hakikati dinleyerek ulvi manalara erer. Tasavvuf yolunda nice güzel mertebeler kat eder.
Ney bir musiki aletinin ötesinde manalar taşır. Tekke musikisinde yer alması şüphesiz bu sırdandır. Mevlevi ayinlerinin vazgeçilmezi olması elbette ki manidardır.
Neyde bulunan yedi adet deliğin tasavvuf düşüncesinde “yedi esmâ” olarak yorumlanması ve neyin insan-ı kâmili temsil etmesinin yanında Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin, “Dinle neyden ...” ifadesiyle başlayan Mesnevi’sinin ilk on sekiz beytinin neye ayrılması, bilhassa Mevleviyye tarikatında neye farklı bir yer kazandırmış, bu sebeple ney bu tarikatta “nay-ı şerif” diye anılmıştır.” (Uygun, Mehmet Nuri, “Ney” TDV İslam Ansiklopedisi, c.33, s. 68-69.)
Evet, her şey dönerken, âlem âdeta bir tavaf içinde seyrederken, semazenlerin ruhuna iştiyak veren bir nefhanın mana bulmasıdır ney.
Yapımı bir zanaattan öte sanat olarak karşımıza çıkar. Zira her bir ney benzersiz ve bir tanedir. Öyle ki ehli, inkişafını tamamlayan ney ile hakikati yeni fısıldamaya başlayanın arasındaki feyzin farkını bile bilir. Varlık âleminde zahir olduktan sonra, tıpkı insanın her dem kemale giden yolculuğu gibi inkişaf âleminde ilerler.
Neyin sırrını, feyzini tarife kelimeler kifayet etmez. Lakin onu en güzel, bir neyzen tavsif ve tarif eder. Hayat emaresi olan bir nefes, ney ile ittisal ettiğinde, hayatın sırrını fısıldar dinleyenlere.
İlk dönem neyzenleri olarak Kutbünnayi Hamza Dede, Kutbünnayi Şeyh Osman Dede, Abdülbâki Nâsır Dede, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Yusuf Paşa, Üsküdarlı Salim Bey, Salih Dede, Efendi Veli Dede zikredilebilirken; yakın tarihte Giriftzen Asım Bey, Nurullah Kılıç, Rauf Yekta Bey, Gavsi Baykara, Halil Dikmen, Neyzen Tevfik, Süleyman Erguner, Hayri Tümer, Ulvi Erguner, Aka Gündüz Kutbay, Doğan Ergin, Fuat Türkelman, Ahmet Yakupoğlu ve Niyazi Sayın ve onların izinde giden nice kıymetli isimleri hürmetle anmak gerekir. Nefesi cihana hakikati fısıldayan, hak ehlinden olabilmek duasıyla…