TRANSHÜMANIZMIN INSANLIĞI SÜRÜKLEDIĞI AHLAKI VE TOPLUMSAL ÇIKMAZ
CİNSİYETSİZLEŞTİRME
Doç. Dr. Seyithan CAN
Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Transhümanizm, kadın ve erkek cinsi yerine nötr bir cinsiyetten yana olan postcinsiyetçilik (postgenderizm) düşüncesini destekler. Transhümanistlere göre cinsel özgürlük, öznenin sahip olduğu bedenle özgür bir şekilde yapmak istediği şeylerden biridir. (Haylok, 2017.) İkili cinsiyet anlayışının bireylerin ve toplumun zararına olduğunu savunan transhümanistler, gelecekte insanların isterse biyoteknoloji yoluyla üreme teknolojilerini kullanarak cinsiyetlerinden kurtulmayı seçebileceklerini söylerler. İnsanlar beyinlerini bilgisayara yükledikten sonra kadın erkek farklı sanal bedenlerde yaşamayı tercih edebilecek, hatta kendilerine kadın erkek farklı vücutlar klonlayıp zihinlerini geçici olarak bu vücutlara aktarabileceklerdir.
Transhümanistler, kadın ve aile kurumu ile ilgili olarak “posthuman” türünde cinsiyet için bir sınır düşünmez, hatta cinsiyetler arası geçişlerin gerçekleşebileceği ve cinsiyeti olmayan cinsiyet üstü varlıkların ortaya çıkacağını ileri sürer. Teknolojinin kadınlara kendi biyolojileri üzerinde kontrol sağlayacağını ve potansiyel olarak onları çocuk sahibi olma zorunluluğundan kurtaracağını iddia ederek üreme olayının yapay rahimlerle olacağını savunur. Transhümanistlerin bu hedefinin uzak olmadığını, hâlihazırda yapay rahimlerin varlığından anlayabiliriz. Yapay zekânın yönettiği yapay bir rahim oluşturmayı başaran uzmanlar bu rahimde embriyo büyütmeyi başardılar. Şu an için yalnızca fareler üzerinde kullanılan sistemin ilerleyen dönemlerde insanlar için de kullanılabilir hâle getirilebileceği tahmin edilmektedir. Embriyonun sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için gerekli olan tüm molekülleri kullanan ve bunların iletimini yapay zekâ ile gerçekleştirenler, bu çalışma ile kadınları hamilelik sürecinden kurtarabileceklerine inanmaktadırlar. Bununla beraber, klonlama ve genetik mühendisliğinin mükemmelleştirilmesi ile gelecek 20 yılda işlevsel organlar üretilebileceğini ifade ederler. Biyolojik çocuklar yapmak için germ plazmasında sperm birleştirmesine müsaade edecekler ve bireyler kendilerini klonlayabileceklerdir. Doku mühendisliği ve somatik gen terapileri, daha az acı verici ve daha eksiksiz bir cinsiyet ataması oluşturacak böylece cinsiyet tayinleri ve ameliyatlar insanların biyolojik cinsiyetini aşmasını sağlayacaktır. (Dvorsky & Hughes, 2008, s. 8-10.)
Transhümanistlerin cinsiyet konusu ile ilgili ortaya koydukları görüşler, İslam dini açısından ele alındığında, bu görüşlerin temel inanç ve değerlerle çelişen birçok yönü ortaya çıkar. İslam, insanın yaratılışını ve cinsiyet kimliğini kutsal bir düzenin parçası olarak görür ve bu düzeni değiştirmeye yönelik her türlü müdahaleyi reddeder. Kur’an-ı Kerim’de, “Ey insanlar! Şüphe yok ki biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat, 49/13.) ayeti, insanın kadın ve erkek olarak iki cinsiyetle yaratıldığını açıkça beyan eder. Bu ayet, insanın cinsiyet kimliğinin ilahi bir düzenin parçası olduğunu ve bu düzenin değiştirilmesinin kabul edilemezliğini vurgular. Transhümanistlerin cinsiyetler arası geçişi normalleştirme veya cinsel kimliği teknolojik müdahalelerle dönüştürme yönündeki fikirleri, İslam’ın bu temel prensibiyle doğrudan çelişir. İslam, cinsiyet değişikliği veya cinsel kimlikte yapay müdahaleleri ahlaki ve dinî açıdan sorunlu bulur. Özellikle Hz. Lut’un kavminin kıssası, cinsellik konusunda aşırıya kaçmanın ve doğal sınırları zorlamanın toplumsal çöküşe ve ilahi cezaya yol açtığını gösteren önemli bir örnektir. Kur’an’da bu kavmin helak edilişi, cinsel ahlaksızlığın ve doğal düzeni bozmanın ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini açıkça ortaya koyar. Ayrıca “O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 2/205.) ayeti, toplumsal düzeni bozan ve neslin devamını tehdit eden her türlü eylemin ilahi iradeyle bağdaşmadığını vurgular. Transhümanistlerin cinsiyet ve cinsellik konusundaki radikal fikirleri, toplumsal değerleri, aile yapısını ve akrabalık ilişkilerini ciddi şekilde zedeleyebilecek niteliktedir. İslam, aile kurumunu ve neslin devamını kutsal kabul eder, bu nedenle de insanın doğal yapısını bozacak her türlü müdahale dinî açıdan kabul edilemez görülür.
İnsanı insan yapan, yalnızca biyolojik varlığı değil, aynı zamanda onun çevresiyle kurduğu ilişkiler, ahlaki değerler ve manevi boyutudur. Transhümanistlerin bedensel özgürlük ve teknolojik ilerleme adına ortaya koyduğu fikirler, insanın bu manevi ve ahlaki değerlerini göz ardı eder. İslam ise insanın bedensel ve ruhsal bütünlüğünü korumayı esas alır ve bu bütünlüğü bozacak her türlü girişimi sapkınlık olarak değerlendirir. Dolayısıyla transhümanistlerin cinsellik ve cinsiyet konusundaki görüşlerinin İslam dini açısından kabul edilebilir bir yönü bulunmamaktadır. Aksine bu tür yaklaşımlar, İslam’ın temel prensipleriyle çelişen ve toplumsal düzeni bozucu nitelikte olduğu için açık bir sapkınlık olarak kabul edilir.
Günümüzde, cinsiyet üzerinden şekillendirilen ideolojik yaklaşımların toplumsal zeminde ciddi çatışmalara ve kutuplaşmalara neden olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum özellikle medya ve popüler kültür ürünlerinde kendini daha belirgin bir şekilde göstermektedir. Son yıllarda çekilen filmler, diziler ve diğer sanatsal içeriklerde, LGBT+ bireylerin hayatlarına dair sahnelerin daha sık işlendiği ve bu temaların normalleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Dijitalleşmenin hayatımızın her alanına nüfuz ettiği bu çağda, bu tür içeriklerden kaçmanın neredeyse imkânsız hâle geldiği açıktır. Sosyal medya, akıllı telefonlar, dijital platformlar ve diğer teknolojik araçlar, bireylerin düşünce ve davranışlarını şekillendirmede büyük bir rol oynamaktadır. Bu nedenle bilinçli bir toplumun önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Toplumun her kesiminin, özellikle de genç neslin, medya okuryazarlığı konusunda bilinçlendirilmesi ve eleştirel düşünce becerileriyle donatılması büyük önem taşımaktadır. Bu sayede bireylerin kendilerine sunulan içerikleri daha sorgulayıcı bir şekilde değerlendirmesi ve kendi değer yargılarını oluşturması mümkün olabilir. Bu süreçte, eğitim kurumlarına, medya organlarına ve sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Bilinçli bir toplum oluşturma çabası ancak kolektif bir çalışma ve uzlaşı kültürüyle mümkün olabilir. Bu nedenle her bir bireyin bu sürece aktif bir şekilde katkıda bulunması ve toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmesi büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak İslam dini, insanın yaratılışını ve cinsiyet kimliğini ilahi bir düzenin parçası olarak görür ve bu düzeni korumayı temel bir prensip olarak benimser. Transhümanistlerin cinsellik ve cinsiyet konusundaki radikal fikirleri ise bu ilahi düzeni bozucu nitelikte olduğu için İslam açısından kabul edilemez. Bu tür yaklaşımlar, yalnızca toplumsal değerleri değil aynı zamanda insanın manevi ve ahlaki bütünlüğünü de tehdit eder. Bu nedenle İslam’ın, transhümanistlerin cinsiyet düşüncesine karşı tutumu, açık bir reddediş ve uyarı niteliği taşır.