Makale

FİTOTERAPİNİN MODERN TIPTAKİ YERİ

FİTOTERAPİNİN MODERN TIPTAKİ YERİ


Dr. Ahmet ÇELİK

Fitoterapi bitkisel tedavi demektir. Bitkilerin ve bitki ekstrelerinin hastalıkların tedavisinde veya sağlığın korunmasında kullanılmasını ifade eder. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu uygulama, modern tıbbın gelişimiyle birlikte yeniden yorumlanmış ve günümüzde “doğal tedavi” arayışının önemli bir parçası hâline gelmiştir. Günümüzde fitoterapi, modern tıbbın tamamlayıcısı olarak kabul edilmektedir. Kadim bitkisel şifa bilgisi, bilimsel araştırmalarla desteklenerek daha geniş kitlelere ulaşmaktadır. Özellikle kronik hastalıklar, bağışıklık sistemi sorunları ve stres kaynaklı rahatsızlıklarda fitoterapi, doğal bir tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bir raporunda Avrupa, Avustralya ve Kuzey Amerika’da yaşayan insanların yaklaşık %50’sinin alternatif-destekleyici tedavi metotlarından birini kullandıklarını ve bu metotlar içinde en sık kullanılanın da bitkisel ilaçlar olduğunu açıklamıştır. Aynı raporda Çin’de kullanılan bitkisel ilaçların, aynı ülkede total olarak kullanılan ilaçların yaklaşık %30-50’sini oluşturduğu ve ekonomik açıdan daha sıkıntılı ülkelerde ise (Afrika Kıtası gibi) halkın halen geleneksel tedavi metodlarını kullandığı ifade edilmiştir.
Bitkilerden elde edilen ürünlerin ilaç olarak tanınabilmesi için birtakım komisyon ve kurullar oluşturulmuştur. 1976 yılında Almanya’da, bitkisel ilaçların diğer sentetik ilaçlar gibi ruhsatlandırılabileceği kararı alınmıştır. Bu amaçla, 1978 yılında “E Komisyonu” kurulmuştur. 1994 tarihine kadar dünya ölçeğinde bilimsel olarak 378 drog değerlendirilmiştir. Almanya’da E Komisyonu değerlendirdiği tıbbi bitkiyi “monograf” olarak yayımlamaktadır. Monograflar; bitkisel ürünün tanıtımı yanında kimyasal içeriği, farmakolojik etkileri, kabul edilen endikasyonları, kontrendikasyonları, yan etkileri, diğer ilaçlarla etkileşimleri, dozaj, kalite, gereksinimleri, tavsiye edilen saklama koşulları gibi bilgileri geniş olarak ve literatür ışığında veren kılavuzlardır. Yarar-risk dengesi burada önemli bir kriterdir. Bu durum, her irdelenen tıbbi bitki için ayrı ayrı pozitif (kanıtlanmış) veya negatif (kanıtlanmamış) olarak sınıflandırılır. Bunlardan kullanım alanlarının yeterince belirgin olmaması veya yarar-risk dengesi bakımından risklerin yüksek olması nedeniyle 133 drog negatif olarak değerlendirilmiştir. 186 drog için ise Alman E Komisyonu pozitif monograf bildirmiştir. Bu monograflar Alman Sağlık Bakanlığı tarafından da onaylanmaktadır.1989 yılında Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında uyum amacıyla ESCOP (European Scientific Cooperative on Phytotherapy) kurulmuştur. ESCOP tarafından yayımlanan monograflar; 1992 yılından itibaren Alman E Komisyonu Raporları ve 1998 yılından itibaren ise WHO monografları dikkate alınarak hazırlanmaktadır.
Avrupa Parlamentosu tarafından tıbbi bitkiler hakkında yayımlanan “Avrupa Birliği Direktifleri”, tedavi edici özelliği bulunan bütün fitofarmakonları (bitkisel ilaç) ilaç olarak görmektedir. Bu temel direktifler üzerinde yapılan son değişiklikler 2002 yılında yürürlüğe girmiş olup tüm üye ülkeleri bağlamaktadır. Başlangıç maddesi olan tıbbi bitkinin kalitesinden başlamak suretiyle, bitkisel ilacın kalitesi, güvenilirliği ve etkinliğinin de aynen sentetik ilaçlar için geçerli olan kurallara ve ruhsata bağlanmasını istemektedir.
Eski Yunan ve Romalı hekimlerin (Hipokrat, Dioskorides vd.) deneyimlerini yansıtan eserlerin Arapça’ya çevrilmesi ve İslam hekimlerinin (İbn-i Sina, İbn-ül Baytar vd.) katkısı sonucu gelişen “Unani Tıp” 1700’lü yıllara kadar Avrupa ve Ortadoğu’da etkisini sürdürerek bu günkü fitoterapinin temelini oluşturmuştur. Geleneksel tedavi sistemlerinin (Çin tıbbı, Ayurvedik tıp) içerisinde yer alan bitkisel ilaçların fitoterapi uygulamalarına dâhil olması ise daha ziyade son dönemde artan bilimsel araştırmalar neticesinde olmuştur. Nitekim günümüz fitoterapisinde yaygın bilinen bazı bitkiler geleneksel tedavi sistemlerinden kaynaklanmaktadır. Demans tedavisinde kullanılan “ginkgo biloba” (Tebokan) Geleneksel Çin tıbbı, “zerdeçal” (curcuma longa) Hint tedavi sistemi olan Ayurvedik tıp, şeytan pençesi (harpagophyllum procumbens) Güney Afrika kavimleri tedavilerinden modern yöntemler ile geliştirilmiş bitkisel ilaçlardır. Uluslararası sağlık otoriteleri (WHO, EMA vd.) tarafından fitoterapi ürünlerinde, eğer geleneksel halk ilacı olarak uzun süreli kullanılıyorsa etkinliğini ve güvenilirliğini göstermek, kanıtlamak için kimyasal ilaçlardaki gibi uzun ve pahalı klinik araştırmalar yapılmasına gerek görülmez. Ancak yeterli “etkili madde” taşıyıp taşımadığı mutlaka analiz edilmelidir.
Diğer taraftan, ilaç teknolojisindeki güncel gelişmeler bitkisel ilaç alanında da uygulanmaktadır. Standardizasyonun ötesinde biyoyararlanımı arttırmak üzere nano partikül fitozom gibi tekniklerden yararlanılmaktadır. Bu nedenle güncel fitoterapi, aktardan alınan bitkinin kaynatılıp içilmesinin ötesinde tüm çağdaş gereksinimlerini karşılamaktadır. Bu bakımdan kalite güvenilirliği dikkate alınmalıdır. Örneğin, aktardan alınan zerdeçal kökünden kurkuminoitlerin emilimi sadece %1’dir. Bu miktar baharat olarak kullanıldığında yeterlidir. Ancak kanser, osteoartrit vb. gibi büyük bir patolojide tedavi cevabı alınabilmesi için sürekli ve yüksek emilim sağlanması gerekir. Zerdeçalın yağlı formülleri 7 misli (%700) emilim sağlarken geliştirilen fitozom formülleri 29 misli (%2900) gibi yüksek emilim sağlamaktadır.
Tıbbi bitkilerin günümüz bilimindeki yeri, XIX. yüzyılda tıp alanındaki çağı değiştiren gelişmelere bağlıdır. Eczacı Friedrich Wilhelm Adam Sertürner (1783-1841) ; Haşhaş (Papaver Somniferum) bitkisinden 1817 yılında morfini elde etti. Böylece tıbbi bir bitkinin içeriğindeki bağlı etkin madde ilk defa izole edilmiş ve modern fitoterapi ilk kez madde bazında tanışmış oldu. Sertürner’in açtığı yoldan ilerleyen Fransız eczacılar Kaventi ve Pelletier, kısa zamanda striknin (kimyasal ilaç), veratrin (sentetik ilaç) ve kinin (sıtma ilacı) alkaloitlerini izole etmeyi başardılar.
Digitoksin, efedrin, taksol, kinin gibi maddeler veya bu maddelerden elde edilen türevler, bitkisel maddeler olarak kabul görmemektedir. Çünkü bu maddeler, bitkilerden çıkarılsa bile, ilaç yapımı için işlenir ve değiştirilir. Bu nedenle, örneğin tıbbi adaçayının (salvia officinalis) uçucu yağından standardize edilerek hazırlanan bir preparat bitkisel ilaç olarak kabul edilirken, uçucu yağın içeriğindeki etkin madde olan 1,8 sineol’ün (ökaliptol) izole edilmesiyle hazırlanan bir preparat bitkisel ilaç olarak kabul edilmemektedir.
Bugün dünyada 7000’den fazla madde ilaç olarak kullanılmaktadır. Bunlardan 400’ü bitki kökenlidir. Fakat bir ilacın bitki kökenli olması ya da bitkilerden elde edilmiş olması onun bitkisel ilaç olduğu anlamına gelmez. Morfin gibi bitkinin içerisinde bulunan bir maddenin ayrıştırılarak elde edilmesiyle oluşturulan ilaçlar sentetik ilaçlardır. Fakat ayrıştırma yapılmadan bitkinin ilaç elde edilen kısmının (drog) bütünüyle kullanılması sonucu oluşturulan ilaçlar, bitkisel ilaçlardır. Bitkiler günümüz tıbbında hem sentetik ilaç olarak hem de tamamlayıcı tedavilerde bitkisel ilaç olarak şifaya vesile olmaya devam etmektedir.