Makale

NECİP FAZIL’IN EVRENSEL SESİ

NECİP FAZIL’IN EVRENSEL SESİ

Mustafa UÇURUM

Yazar, şair, dava adamı gibi üç sıfatı da hakkıyla taşıyan ender isimlerden biriydi Necip Fazıl Kısakürek. Bir insanın hayatının nasıl değişebileceğine kendi hayatını örnek olarak ortaya koyan, yaşadığı değişim ile dava adamı sıfatını omuzlarına yükleyen Necip Fazıl, edebî türlerin neredeyse tümünde eserler ortaya koyarak kendisine biçilen “üstad” payesini tam anlamıyla hak ettiğini de göstermiştir.
Türk edebiyatında özgün ve etkili bir duruşu olan Necip Fazıl, 20. yüzyılda şair, yazar, mütefekkir kimliği ile derin izler bırakmıştır. Eserleri, fikirleri ve duruşuyla hem edebiyat dünyasında hem de toplumsal hayatta büyük etkisi olmuş ender kişilerdendir. Necip Fazıl’ın edebiyat dünyasındaki yeri ve önemi, onun sanat anlayışı, felsefi derinliği ve topluma yönelik eleştirel bakışıyla şekillenir.
Necip Fazıl öncelikle bir şairdir. Şiirleri, hem biçim hem de içerik açısından Türk edebiyatına yeni bir soluk getirmiştir. Hece ölçüsünü modern bir anlayışla kullanması, onu Cumhuriyet Dönemi şiirinin öncülerinden biri yapmıştır. Şiirlerinde varoluşçu temalar, metafizik sorgulamalar ve insanın iç dünyasına dair derin çözümlemeler dikkat çeker. Bu özellikleriyle Necip Fazıl, Türk şiirine felsefi bir derinlik kazandırmıştır diyebiliriz.
Necip Fazıl, şiirlerini Çile adlı kitabında bir araya getirmiştir. Hecenin en güzel örneklerini verdiği bu şiirler, günümüzde de canlılığını koruyan modern hece tarzının temelini oluşturmaktadır. Yoğun yaşayan, yoğun anlatan bir düşünce yapısı vardır Üstad’ın. Şiirlerinde bu yoğunluğu daha net görmek mümkün. Özellikle beyitler şeklinde kaleme aldığı şiirlerinde bu yoğunluk daha da çok hissettirir kendini.
“Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var”
Necip Fazıl, insanın iç dünyasını, varoluş sancılarını ve hakikati arayışını derinlemesine işlemiştir. Özellikle “Çile” şiirinde bu arayış çok güçlü bir şekilde dile getirilir. Kendi tabiriyle “Allah’ı arayan bir ruhun macerası”nı anlatır şair.
“Anladım işi; sanat Allah’ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.”
Çile kitabının yanında bir de Esselâm isimli şiir kitabı vardır Necip Fazıl’ın. Oradaki şiirleri ayrı tutmuştur tüm şiirlerinden. Esselâm’ı altmış üç levha hâlinde yazar. Elbette bunun bir tesadüf olmadığını da kitabının başında açıklar. Bu sayının “mukaddes hayata” bir gönderme olduğunu işaret eder. Peygamber’in doğumundan başlayıp hayatının her kademesini anlatan Necip Fazıl, şiirlerinin her satırında Resul’e olan sevgisini büyük bir coşkuyla anlatır Esselâm’da.
Necip Fazıl, Peygamber’e duyduğu edepten dolayı onun ismini kitaplarında aleni olarak yazmaz. “Efendim” demeyi tercih eder. Esselâm’daki şiirlerde de yine bu prensibine sımsıkı bağlıdır. O, bin yedi yüz mısralık Esselâm’da da bu hassasiyetini yerine getirir.
Çöle İnen Nur için söylenen “şiir gibi” benzetmesi yerinde bir benzetmedir. Bunun yanında Esselâm, her şeyiyle Necip Fazıl’ın dize dize dokuduğu bir destandır. Yazdığı her satırın onu bir nura yaklaştırdığının bilinciyle yazıldığı için bilinen bir gerçek vardır ki “Dava o nura yaklaşmaktır.” sözü Peygamber sevgisi için söylediği bir sözdür.
Şairliğiyle beslenen fikir adamlığı yönü vardır Necip Fazıl’ın. Şiirin ahengini yazdığı tüm eserlerde gösterir Üstad. Sayısız Siyer-i Nebi yazılmıştır ama Çöle İnen Nur daha adından başlayan bir şiirselliği eserin tümüne aksettiren bir inceliktedir. Diğer biyografik eserlerinde de aynı coşku ve şiirsellik hâkimdir. Anlatmak istediği kişi ya da konuyu tüm benliğinde hissederek ele alışının bir tezahürüdür bu üslup zenginliği. Abdülhamid’in tahta çıkışını anlatışındaki coşku sanki o anı yaşıyor gibi canlı ve özgündür. “Son sırma işlemeli eyer, gümüş ve altın takımlarla süslü, süt beyaz bir Arap kısrağına binmiş, tığ gibi, otuz beşlik genç padişah... Sırtında koyu lâcivert, gayet sade bir elbise, göğsünde babası ve amcasının nişanları, elleri beyaz eldivenli, mahcup bir azamet, fakat çarpıcı bir heybetle ilerliyor. Her tarafı gören gözleri, hicap ve tevâzuundan, atının ayaklarına doğru yere mıhlı... Başta ancak lagar hayvanlar üzerinde ve seyis yedeğinde kendisine ayak uydurabilen inkılâpçı Tanzimat Paşaları, ilmiye ve mülkiye erkânı...”
Eserlerinde tasavvuf önemli bir yer tutar Üstad’ın. Allah’a duyulan derin aşk, Hz. Peygamber sevgisi ve evrensel hakikat arayışı onun en yoğun kullandığı temalardır. Abdulhâkim Arvasi ile tanıştıktan sonra dünya görüşünü değiştiren Necip Fazıl, tasavvufi düşüncelerini eserlerinde yansıtmaya özen göstermiştir.
Eserlerinde toplumsal meselelere, siyasi ve dinî konulara da sıkça değinen Necip Fazıl, özellikle Büyük Doğu dergisi etrafında şekillenen düşünce sistemiyle toplumsal ve siyasi hayatta önemli bir güç hâline gelen oluşumun mimarıdır. Büyük Doğu, sadece bir edebiyat dergisi değil aynı zamanda bir fikir hareketi olarak Türk düşünce dünyasında iz bırakmıştır. Necip Fazıl, bu dergi aracılığıyla İslamcı düşünceyi savunmuş ve modernleşme sürecindeki Türk toplumuna eleştirel bir bakış açısı sunmuştur. Dergideki yazılarında dili keskindir, sınır tanımaz; özellikle din, millet düşmanlarına tahammülü yoktur. Kime, neden karşı geldiğinin bilincinde bir başkaldırıdır onunki.
“Tevhid akidesini ilk defa yeryüzüne getirmiş olmakla böbürlenen Yahudi, asıl kendi derunî putu olan parayı ve onun mizacını en iyi sezip kendini tasfiye edecek olan gerçek muvahhidlere, milli ve ırkî bütünlük temsil eden camialara düşmandır.” (Necip Fazıl Kısakürek, Yahudilik, Masonluk, Dönmelik, Büyük Doğu Yayınları, s. 44)
Medeniyet kavramı, oldukça açık uçlu ve yorumlanma şekline göre çeşitlilik gösteren bir yapıya sahiptir. Kime göre medeniyet ya da hangi medeniyet diye bir soru sorulabilir. Batı ve Doğu’nun medeniyet algısı bu yüzden büyük farklılıklar gösterir. Necip Fazıl medeniyet konusuna İslami bir yaklaşımla açılım getirir. Batı medeniyeti ile Doğu medeniyeti arasındaki çatışmaları ele alır. Ona göre Batı kültürü “maddeci” bir anlayışı temsil ederken Doğu “maneviyat” ve “hakikati” arayan bir çizgiyi temsil eder. Türkiye’nin bu iki dünya arasında sıkışıp kalmasına dikkat çeker ve çözümü İslami kimliğe dönüşte arar.
Özellikle gençlik üzerine yoğunlaşır Necip Fazıl. İyi yetişmiş, kendi değerlerini tanıyan bir gençlik ülkenin aydınlık geleceğinin de en sağlam teminatıdır. Gençlere seslenirken o; bir hedef ve profil çizer “Gençliğe Hitabe”sinde:
“Tek cümleyle, Allah’ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, sarınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...”
Evrensel bir sesleniştir bu. Tüm zamanlara hitap eden ve tüm İslam coğrafyasını kapsayan bir yürekle ve coşkuyla seslenmedir.
Necip Fazıl, şiirin yanı sıra tiyatro ve nesir alanında da önemli eserler vermiştir. Tiyatro oyunlarında toplumsal ve bireysel çatışmaları derinlemesine işlemiş, insan psikolojisini başarıyla yansıtmıştır. Bir Adam Yaratmak, Reis Bey ve Tohum gibi oyunları, hem teknik açıdan hem de içerik bakımından Türk tiyatrosunun önemli yapı taşları arasında yer alır.
Necip Fazıl’ın düşünce yapısını benimsemeyen kişiler şiirlerini, düşünce yazılarını, biyografik eserlerini görmezden gelseler de onu iyi bir tiyatro yazarı olarak kabul ederler. Tüm eserlerinde olduğu gibi tiyatrolarında da derin bir felsefe, anlam yoğunluğu ve mesaj vardır. O, yazmayı bir sorumluluk olarak gördüğü için ne yazarsa yazsın sonuçta derdini anlatacak bir mecra olarak görmüştür edebiyatı. Reis Bey, “merhamet” konusunu derinlikli ve toplumun tüm kesimini kapsayacak şekilde ele alan bir eserdir. Üstad’ın anlatımı bu tiyatroda en üst seviyededir. Eserdeki Reis Bey’in ağzından neredeyse hiçbir sıradan sözcük çıkmaz. Her sözü özenle seçilmiş kıymettedir:
“Çocuklar, insana acıyın! Kendinizden başka kimsede suç aramayın! Eğer yankesici ciğerlerinizi söküp götürmeğe geliyorsa, ciğerlerinizi muayeneden geçirin!... Ne suçu var, diye... Kadın güzelliğini, banka parasını, memur insafsızlığını, kanun idraksizi muayeneden geçirsin!..”
Necip Fazıl’ın edebiyat dünyasındaki yeri, onun sadece bir sanatçı değil aynı zamanda bir düşünce insanı olmasından kaynaklanır. Eserleri, hem estetik hem de felsefi açıdan zengin bir içeriğe sahiptir. Şiirleri, nesirleri ve tiyatro oyunları, Türk edebiyatının klasikleri arasında yer alır. Ayrıca, onun fikirleri ve duruşu, günümüzde de pek çok insan için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
Necip Fazıl, edebiyatı bir araç olarak kullanıp toplumu dönüştürmeyi amaçlamış, sanatını fikirleriyle harmanlamış bir isimdir. Bu yönüyle, sadece edebiyat dünyasında değil Türk düşünce hayatında da önemli bir yere sahiptir.
Necip Fazıl, Türk edebiyatının ve düşünce dünyasının kilometre taşlarından biridir. Şiirleri, tiyatroları ve nesirleriyle edebiyatımıza büyük bir zenginlik katan Üstad, aynı zamanda toplumsal meselelere dair cesur ve eleştirel duruşuyla da öne çıkmıştır. Onun mirası, hem edebiyatseverler hem de fikir dünyasına ilgi duyanlar için vazgeçilmez bir kaynak olma özelliğini günümüzde de korumaya devam etmektedir.