Makale

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)’İN MEKTUPLARI*

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)’İN MEKTUPLARI*

M. Talât KARAÇİZMELİ
Din isleri Yüksek Kurulu Raportörü

Hz. Muhammed (S.A.S.), bir kavim veya ülkeye değil, bütün insanlığa ve yeryüzünün her tarafı için Peygamber olarak gönderildiğinden, kendi çevresindekilere olduğu gibi, uzak ülkelerde bulunanlara da İlâhî emri du­yurmakla vazifeli idi. Bundan dolayı çeşitli devlet ve kabile reislerine mek­tuplar göndererek onları tebaalarıyla birlikte İslâm’a davet etmiştir.

Hz. Peygamber (S.A.S.)’in bütün insanlığa gönderilen bir Resûl olduğu:

( … )

“De ki: Ey insanlar! Ben size, sizin hepinize Allah’ın Resûlüyüm” (A’raf Sûresi: 158) âyetinde açıkça görülmektedir.

Anlaşılıyor ki İslâmiyet’e dâvet ve tebliğ vazifesinin tamamlanması için uzakta bulunanlara mektuplar yazılarak, elçiler gönderilmesinden daha tabiî bir hareket olamazdı. Böylece Hz. Peygamber (S.A.S.) ilâhî emri her tarafa ve herkese duyurmuş, dâveti tamamlamış, mes’ûliyet, icabet etmeyenlere kalmıştır.

Bahis konusu mektupların metinleri, hadis, tabakât ve siyer kitapların­da bulunduğu gibi, birkaçının orijinali günümüze kadar gelmiş olup, mev­cut bulunmaktadır. Bunların fotokopileri çeşitli kitap ve mecmualarda neş­redilmiştir.

Hz. Peygamber (S.A.S.) hicretin altıncı senesi Zilhiccesinde, Hudeybiye’den döndüğü zaman, Ashâbına; devlet reislerine mektuplar yazarak, on­ları İslâm Dini’ne dâvet edeceğini açıkladı. O zaman yanında bulunanlar; “Ey Allâh’ın Resûlü! Devlet reisleri mühürsüz mektupları okumazlar” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.S.) gümüş bir mühür kazdırtarak üzerine, üç satır hâlinde, (Allah - El Rasûl - Muhammed) kelimelerini yaz­dırdı ki beraber okununca Muhammed Rasûlullah oluyor. Aslı mevcut bulu­nan mektupların altına basılmış bulunan mühür üzerindeki yazı, sarahatle okunmaktadır.

Hz. Peygamber (S.A.S.)’in ilk olarak altı devlet reisine mektup yazıp, herbirini bir elçi vasıtasıyla gönderdiği, kaynak kitaplarda zikredilmektedir. Nitekim İslâm Târihine ait orijinde, Bizans İmparatoru Herakliyus’a Dihye bin Halîfetü’l-Kelbi, İran Hükümdarı Kisrâ’ya Abdullah bin Hüzâfetü’s-Sehmi, Ha­beş Melîki Necâşi’ye Amr bin Ümeyyetü’d-Damri, İskenderiye (Mısır) Melîki Mukavkıs’a Tateb bin Ebî Beltaa, Yemâme Melîki Hevze bin Ali’ye Süleyt bin Amr, Umman melikleri - o sırada Umman’da Ezd kabilesinden Cülündi’nin iki oğlu Ceyfer ve Abd devleti müştereken idâre ediyorlardı. Abd, İbn-i Hişam’ın Siyerinde İyâz, İbni Sâ’d’ın Tabakât-ı Kübrâ’sında ve Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi’nde ise Abd olarak geçmektedir - Amr bin As es Sehmî’nin, mektupları hâmil elçiler olarak gönderildikleri yanında, diğer küçük kabile reisleri ve bazı başka kimselere de yazılmış olan mek­tuplara rastlanmaktadır.

Efendimiz (S.A.S.)’in hemen bütün mektupları aynı ifâdeyi taşımakta, besmele ile başlayıp, gönderilenleri hidâyet yolu olan İslâmiyet’e çağırmak­ta ve kendisinin Peygamberliğini tasdike davet etmektedir.

Cevabî mektuplardan, Bizans İmparatoru Herakliyus’tan gelen mektup­ta, her ne kadar Herakliyus ismi bulunmayıp, Rum Melîki Kayser’den deni­yorsa da, Tecrîd-i Sarih Tercemesi’nin birinci cilt ikinci kitabının 17. sâhifesinde bulunan 7 No.’lu İbn-i Abbas (R.A.) hadîsinde İbn-i Abbas (R.A.)’ın Ebû Süfyan (R.A.)’dan rivayet ve naklettiğine göre, Hudeybiye musalâhasından sonra, Ebû Süfyan (R.A.) ticâret için Şam’da bulunduğu bir sırada, orada olan Herakliyus’un kendisini çağırtıp Efendimiz (S.A.S.) hakkında so­rular sorup, malûmat, alınca, imparator’un Ebû Süfyan (R.A.)’a hitâben; “Eğer bu dediklerin doğru ise şu ayaklarımın bastığı yerlere yakında (O Zât-ı Kerîm) mâlik olacaktır. Lâkin sizden olacağını tahmin etmezdim. O’nun nezdine varabileceğimi bilsem Zât-ı Şerifiyle mülakat için her türlü zahme­te katlanırdım. Yanında olaydım (arz-ı hizmet ederek) ayaklarını yıkardım” dediği kaydedilmektedir. Tercümesi aşağıda bulunan cevabî mektup aynı ifâdeleri taşıdığından, bizzat Herakliyus tarafından gönderilmiş olduğu açık­ça anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber (S.A.S.)’in bazı mektuplarıyla gönderilen cevaplardan bazılarının El-Vesâikü’s-Siyâsiyye’den yapılan tercümeleri:

Habeş Hükümdarına gönderilen mektup ve alınan cevap:

( … )

“Allah (C.C.)’ın Resûlü Muhammed (S.A.S.)’ten Habeş Melîki Necâşî Eshame’ye,

Müslüman olmanı dilerim. Melîk, Kuddûs, Selâm, Mü’min, Müheymin olan ve kendisinden başka İlâh olmayan Allah (C.C.)’a hamdimi sana ileti­rim. Ve şehâdet ederim ki, Mervem oğlu İsâ, fazîletli afîf bâkire ve temiz olan Meryem’e, Allâh’ın ilka’ ettiği rûhu ve kelimesidir. Adem’i kudretiyle ve üflemesiyle halk ettiği gibi, Allah O’nu da rûhundan ve üflemesinden halk etti, Meryem İsa’ya hâmile kaldı.

Seni ortağı bulunmayan ve tek olan Allah’a ibâdete devâma ve O’ndan bana gelene inanmaya ve bana tabî’ olmaya davet ediyorum. Muhakkak ki ben Allâh’ın Resûlüyüm.

Amcam oğlu Ca’fer’le berâberinde Müslümanlardan birkaçını sana gön­derdim. Sana geldiklerinde lüzumsuz gururu bırak ve onları müsâfirperverlikle karşıla. Seni ve askerlerini Allâh’a davet ediyorum. Ben tebliğ ve na­sihat ettim, nasihatımı kabul ediniz.

Selâm hidâyete tabî’ olanların üzerine olsun”.

“Ebcür oğlu Necâşî Esham’dan Allah (C.C.)’ın Rasulü Muhammed (SAS.)’e,

Ey Allah’ın Nebisi! Beni İslâm’a yönelten ve kendisinden başka ilâh olmayan Allâh’ın bereketleri, rahmeti ve selâmı üzerine olsun, imdi: Ey Aİlâh’ın Resûlü! İsâ hakkında hatırlatmalarını hâvî mektubun bana ulaştı. Göğün ve yerin Rabbi’ne yemin ederim ki, İsâ senin söylediklerinin üzeri­ne bir şey ziyâde etmiyor. Şüphesiz O, senin söylediklerin gibidir.

Gönderdiğin şeye muttali’ olduk ve amcan oğlunu arkadaşlarıyla misafir edip ikramda bulunduk. Şehâdet ederim ki, Sen, şüphesiz Allah tarafın­dan tasdik edilmiş sâdık Resulüsün. Sana biat ettim. Amcan oğlu ve arka­daşlarına da biat ettim. Amcan oğlunun önünde (delâletiyle) Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (iman ettim). Müslüman oldum.

Oğlum Erha bin el-Esham bin Ebcür’ü Sana gönderdim. Şüphesiz ben nefsimden başka bir şeye mâlik değilim. Ey Allâh’ın Resûlü! Eğer bizzat gelmemi arzu ediyorsan hemen yanına gelirim. Gerçekten ben şehâdet edi­yorum ki, Senin söylediklerinin hepsi haktır.

Ey Allâh’ın Resûlü! Selâm üzerine olsun”.

Necâşî’nin diğer bir mektubu:

“Eshame Necâşî’den Muhammed (S.A.S.)’e,

Ey Allâh’ın Resûlü! Beni İslâm’a yönelten ve kendisinden başka İlâh olmayan Allâh’ın bereketleri, rahmeti ve selâmı üzerine olsun.

İmdi: Ey Allâh’ın Resûlü! Mekke’den beldeme hicret eden Ashabından nezdimde bulunanları sana gönderdim. Habeş ahâlisinden altmış kişi ile oğ­lum Üreyha’yı da derhal yanına gönderdim.

Ey Allâh’ın Resûlü! Eğer bizzat benim gelmemi arzu ediyorsan hemen yanına gelirim. Ben gerçekten şehâdet ediyorum ki, ne söylüyorsan hepsi haktır.

Allâh’ın bereketleri, rahmeti ve selâmı üzerine olsun”.

Bizans İmparatoru Herakliyus’a gönderilen mektup ve cevâbı:

( … )

“Allâh’ın kulu ve Resûlü Muhammed (S.A.S.)’ten Rum’un büyüğü Hırakl’a,

Selâm hidâyet yolunda olanların üzerine olsun. İmdi: Şüphesiz, ben seni İslâmî dâvetle (İslâm’a) çağırıyorum. Müslüman ol ki, selâmet bula­sın, (Müslüman ol ki) Allah ecrini sana iki kat versin. Eğer yüz çevirirsen idaren altındakilerin günâhı senin üzerinedir.

Ey ehl-i kitab! Bizlerle sizlerin aramızda müşterek (müsâvî) olan keli­meye geliniz ( ki o da) Allah’tan başkasına ibâdet etmememiz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allah’tan başka bâzımızın bâzısını Rab ittihaz etmememizdir. Eğer yüz çevirirlerse şâhid olunuz! Biz gerçek Müslümânız de­yiniz”.

Bizans İmparatorunun cevâbı:

“Rum Melîki Kayser’den, İsâ’nın müjdelediği, Allâh’ın Resûlü Ahmed’e,

Elçinle mektubun bana geldi. Meryem oğlu İsâ seni bize müjdelemişti. Nezdimizdeki İncil’de seni bulduk. Gerçekten şehâdet ederim ki sen Allâh’ın Resûlüsün.

Rumları sana iman etmeğe dâvet ettim, fakat kabul etmediler. Eğer ba­na itaat etselerdi, kendileri için hayırlı olurdu.

Ne kadar arzu ederdim ki, yanında bulunup sana hizmet edeyim ve ayaklarını yıkayayım”.

İskenderiyye (Mısır)’de bulunan Kıptîlerin reisi Mukavkıs’a gönderilen mektup ve cevâbı:

( … )

“Allâh’ın Kulu ve Resûlü Muhammed (S.A.S.)’ten Kıptîlerin büyüğü El-Mukavkıs’a,

Selâm hidâyet yolunda olanların üzerine olsun. İmdi: Şüphesiz, ben seni İslâmî dâvetle (İslâm’a) çağırıyorum. Müslüman ol ki selamet bulasın, (Müslüman ol ki) Allah ecrini sana iki kat versin. Eğer yüz çevirirsen Kıptîlerin günahı senin üzerinedir.

Ey ehl-i kitap! Bizlerle sizlerin aramızda müşterek (müsâvî) olan keli­meye geliniz (ki o da) Allah’dan başkasına ibâdet etmememiz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allah’tan başka bazımızın bazısını Rab ittihaz elmememizdir. Eğer yüz çevirirlerse, şâhid olunuz, biz gerçek Müslümânız de­yiniz”.

Mukavkıs’tan gelen cevap:

“Ey Allah’ım! Senin isminle başlıyorum.

Mukavkıs’tan Muhammed (S.A.S.)’e,

İmdi: Mektubun bana ulaştı. Onu okudum ve içindekileri anladım. Yü­ce Allâh’ın seni, şüphesiz Resûl gönderdiğini, üstün sıfatla meziyetlendirdiğini ve Kur’ân-ı Mübîn’i sana inzâl ettiğini söylüyorsun.

Yâ Muhammed! Senin haberini (geleceğini) ilmimizde keşfettik, seni Allah’a çağıranların en yakın dâvetçisi ve sadakatle konuşanların en sadıkı bulduk. Şâyet büyük bir ülkenin meliki olmasaydım, sana gelenlerin ilki olurdum. Gerçekten biliyorum ki sen, Hâtemü’l-Enbiyâ (Son Peygamber), Seyyidü’l-Mürselîn (gönderilenlerin —Resullerin— efendisi) ve İmâmü’l- Müttakîn (Allah’dan en çok sakınanların lideri) sin.

Allâh’ın bereketleri, rahmeti ve selâmı, kıyamete kadar üzerine olsun”.

_______________________________________

(*) Makalenin hazırlanmasında mürâcaat edilen eserler:

İbn-i Sa’d, Et-Tabakattü’l-Kübrâ, Kâhire 1358, c, 2, s. 22-56.

İbn-i Hişâm, Es-Sîretü’n-Nebeviyye, Mısır 1355/1936, c. 4, s. 254-255.

Prof. Dr. Muhammed Hamîdullah, EI-Vesâikü’s-Siyâsiye, Kâhire 1376/1956, s. 42-175.

Prof. Dr. Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi, Tercüme eden: M. Said Mutlu,

İstanbul 1386/1967, c. 1, s. 183-299.

Zeyneddin Ahmet Zebidî, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Tercüme

edenler: Baban-Zâde Ahmed Naim ve Kâmil Miras, İstanbul 1948, c. 12, s. 412-431.

_______________________________________

AĞLATMA BENİ

Yak sînemî âteşlere, efgânıma bakma;

Rûhumda yanan âteşe, nîrânıma bakma.

Hiç sönmeyecek aşkıma, îmânıma bakma;

Ağlatma da yak, hâl-i perîşânıma bakma.

Ağlatma ki âlâmımı tahfîfe de başlar;

Ağlatma… serinletmededir bağrımı yaşlar.

Rahmete sakın… gerçi dayanmaz buna taşlar;

Ağlatma da yak, hâl-i perîşânıma bakma.

Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın:

Âteşle yaşar, yaşla değil yâresi aşkın,

Yanmaktır efendim biricik çâresi aşkın,

Ağlatma da yak, hâl-i perîşânıma bakma.

YAMANDEDE

NA’T-I ŞERİF

Teâlî bahş-i rûhum bir melîh-i lâ-mekânîdir,
Gönül sultân-ı —tıpkıyle— serây-i Ummehânî’dir,

Bahâr-ı vasl-i yâre ermedim, rengim hazânîdir,
Gül-i ruhsârı yâdiyle sirişkim erguvânîdir,

Bu âlemde O yektâ hak-nümâyi bir göreydim der,
Dil-i hak-bîn ki hicrân âzmây-ı “men raânî”dir,

Mukaddes Kubbe-i Hadrâ ki fâikdir semâvâte,
Zemîne sâye salmış Arş-ı A’lâ-yı maânîdîr.

Olur yeksân zemînidir demekle âsümânîye
Zemininden uçan envâre dense âsümânîdir,

Cemâli nûr-i vechu’llâh için burhân-i evveldir
Mekaali her dil-i âgâh için Kur’ân-i sânîdir,

Açıldıkça ülü’l-elbâb olur dem-beste-i hayret
Leb-i i’câz-gûyi lübb-i esrâr-i mesânîdir,

Anın isrinde âsâr-i bekaa hissetmesem derdim
Bekaanın nâmı vardır, âlem-î bakî de fânidir,

Olur gerd-i rehî ârâyiş-i a’lâ-yi illiyyîn
Ğubâr olmak bu yolda bence aksâ-yi emânîdir,

Nüvîd-i lûtfudur erbâb-ı şevka müjda-i ekber
O ekber müjdeye ervâh-ı kemler müjdegânîdir,

Ereydim âh, yüzbin âh! O devr-i devlet-efzâye
Ki takdîrimce her bir ânı ân-i bî-müdânîdir,

Ne bîniştir o bîniş, müntehâ-yî râz-bînîdir
Ne dâniştir o dâniş, mâverâ-yı nüktedânîdîr,

Makaam-i fahr-i âlemdir ne âlemdir, Teâla’llâh!
Bu âlem en büyük bir âlem-i râz-ı nihânîdir,

“Le-amrük” nassı hakkı için reh-i aşkınde cân vermek
Hayât-i câvidânîdir, hayât-i câvidânîdir.
Bir Muhammedî
(MUALLİM NACİ)