OSMANLIDA
SIBYAN MEKTEPLERİ
Eyüp DEMİR
"Ağaç yaşken eğilir.” atasözü Müslümanlar için âdeta şiar olmuştur. Çocuklar küçük yaşlarda her türlü bilgi ve beceriyi kazanmaya daha elverişlidir. Yıllar geçip de artık yaş almaya başladıklarında çocukların eğitilmeleri zordur. Küçük yaşlarda alınan eğitim kalıcı olur. Bu nedenle yetişkin insanlar daha öncekilerden aldıkları kültür değerlerini bu yaşlarda çocuklara aktarırlar ve toplum bilinci bu şekilde oluşmaya ve gelişmeye devam eder. Anadolu Selçuklu ve Büyük Selçuklu Devleti’nden Osmanlıya miras kalan sıbyan mektepleri de bu kültür aktarımının yapıldığı önemli mecralardan biridir. Müslümanlar ilk dönemlerden beri çocukların eğitim ve öğretimiyle ilgilenmişlerdir. Sonraki dönemlerde küttap adı verilen eğitim kurumlarının ortaya çıktığı görülmüştür. Türkler de İslamiyet’le beraber bu kurumu devam ettirmiş ve çocuklarını bu okullara göndermeyi dinî bir görev olarak addetmişlerdir.
Osmanlı eğitim sisteminde günümüzdeki ilkokul seviyesine denk gelen sıbyan mekteplerine, mahalle mektebi, taş mektep, darü’t-ta’lim, darü’l-ilim, muallimhane veya Kur’an okulları da denmiştir. İlk Kur’an eğitimi, okuma-yazma, namaz kılma, ilmihal bilgileri ve İslam dininin adap ve erkânı bu okullarda öğretilirdi. Bu okulların bir görevi de çocukları bir üst kurum olan medreselere hazırlamaktı. Yukarıdaki derslerin yanında hadis, şiir ve matematik de bu okullarda öğretilirdi. Yazı yazmayı öğretmek için çocukluğumuzdaki fişlere benzer malzemeler kullanılırdı. Bu malzemelere şiir ve güzel sözler yazılarak okuma kolaylaştırılırdı. Öğrencilere kabiliyetlerine göre eğitim verilirdi. Dönemlere, coğrafyalara ve vakıf şartlarına göre eğitim farklılaşsa da okuma-yazma, Kur’an, tecvit, hadis, ilmihal, gramer gibi dersler şifahi olarak veya ezberleterek öğretilirdi. Kabiliyetleri olan öğrencilere hafızlık eğitimi de verilirdi.
Sıbyan mekteplerine yeni başlayacak öğrenciler için de günümüzde olduğu gibi törenler düzenlenirdi. Çocuklar süslenerek caddelerde yürütülür, insanlar onları alkışlar ve heyecanlarına ortak olurdu. Bu törenler şüphesiz çocukların motivasyonunu artırırdı. Bu törenlere “âmin alayı” veya “bed-i besmele” adı verilirdi. Osmanlılar için geleneksel hâle gelen dört yıl dört ay dört gün veya beş yıl beş ay beş gün gibi rakamlarla eğitime başlama yaşına ulaşmış çocuklar için düzenlenen bu törenlere “mektep cemiyeti, dua cemiyeti” adları da verilmiştir. Bu törenler Müslümanlar için önemli kabul edilen pazartesi, perşembe veya kandil günlerinde yapılırdı. O günün sabahı öğrencilerin hepsi mektepte toplanır, ilahi takımı ilahi okur, âminciler yüksek sesle âmin der, başlarına da ilahici adı verilen bir talebe geçerdi. Âmin alayı ilahiler okuyarak mektepten ayrılır, okula yeni başlayacak olan çocuğun evine doğru hareket eder, veliler ve mahalle sakinleri de bu alaya katılırlardı. Ailenin sosyal durumuna göre bu törenler farklılık gösterir, bazı törenlere âlimler, şeyhler ve devlet adamları da katılırdı. Bu törenin ardından yeni talebe erkek ise midilliye kız ise faytona bindirilerek okula başlayacak diğer talebenin evine gidilirdi. (TDV İslam Ansiklopedisi, c. 29, S. 10) Çocuklar özenle giydirilir; erkek çocuğun başına fes, kız çocuğun başına ise elmas, inci gibi süsler takılırdı. Akrabalar ve dostlar da mektebe gider, hocanın duasından sonra çocuklara ikişer üçer; okullarda görevli mubassırlara ve muallimlerin yardımcısı olan kalfaya da mendil içerisinde birkaç mecidiye hediye edilirdi. Çocukların tertemiz kalbi ile istenen dileklerin Allah katında kabul olacağına inanıldığından vatanın huzur ve sükûneti için dua edilirdi. Bu dualar genel olarak ilahi şeklinde okunurdu. Alayı seyredenler de bu dualara iştirak eder, alaya katılan talebeler için hayır dualarda bulunur ve alayın önündeki aile reislerini tebrik ederdi. (Abbas Çelik, “Hatıralarla Sıbyan Mektepleri”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2007, s. 27, S. 125-135)
Sıbyan mekteplerinde eğitim veren kişilere muallim adı verilirdi. Arapça kökenli olan bu kelime ilim kökünden türetilmiştir. Günümüzde öğretmen kelimesinin karşılığıdır. Muallim tek hâkimdi. Mektepte o ne derse o olurdu. Saygı duyulan biriydi. Görevi sınıfta disiplini sağlamaktı. Muallimin yanında onun sağ kolu ve ona her konuda yardımcı olan, muallim olmayınca onun yerine derse giren kalfalar da vardı. Muallim ve kalfalar dürüst ve şerefli insanlarından seçilirdi. Bu kişiler gücü kuvveti yerinde, zekâca üstün kişilerdi. Belli bir hayat tecrübesine sahip bu kişiler birikimlerini çocuklara aktarırlardı. Bu durum, muallim ve kalfaların talebeler ile daha fazla manevi irtibat kurmasını sağlardı. Böylece bu okulları bitiren talebeler yaşından daha fazla olgunlaşmış ve hayat bilgisi edinmiş oluyordu. Muallimlerin maaşlarının herhangi bir sınırı da yoktu, çocukların velisinin mali gücüne bırakılmıştı. Bazen muallimlerin maaşının yetersiz kaldığı zamanlar da olurdu. Bu durumda bazı dönemlerde sıbyan mekteplerinin ıslahı ve muallimlerin maaşlarını ödemek için iptidai mekteplerinin ikramiyelerinden tahsisat kullanıldığı da görülmektedir. (BOA, MF.İBT.357-87)
Muallim ve kalfanın yanında diğer görevliler de bevvab ve mubassırdır. Bu kişiler, eğitim ve öğretim dışındaki görevleri yaparlardı. Kelime olarak “kapıda bekleyen adam” anlamına gelen bevvab, sıbyan mekteplerindeki temizlik işlerini yapan kişilere denirdi. Mubassır kelimesi “mekteplerde talebelerin fiil ve hareketlerini izleyen, onların güzel hâllerine bakan” manasınadır. Fakat mektepteki asıl görevi çocukların evlerine bırakılmasıdır. İdeal sıbyan mekteplerinde görevliler bu şekildedir.
Eğitim-öğretim, çocuk psikolojisi, din kültürü, mimari, folklor, mahalle ve insan ilişkileri, gelenekler, inançlar açısından zengin bir birikime sahip olan sıbyan mektepleri yaygın olarak cami merkezlidir. Daha çok büyük külliyelerin bir parçasıdır. Genel olarak tek odalı ahşap ve kâgir yapılı binalardır. Külliyenin en kenarındadır. Çocuklar için tasarlanmıştır, bu yüzden sade ve aydınlıktır. Çeşmesi, bahçesi, oyun alanı vardır. Bazen hayatla ölümü ve hareketlilikle sakinliği göstermek için bir türbenin yanındadır. Her mahallede bulunduğu için mahalle mektebi de denen bu yapılar, taş binalardan inşa edildiği için taş mektep adını da almıştır. Vakıflar tarafından ihtiyacı karşılanan mektepler olduğu gibi bizzat padişah, valide sultan veya devlet adamları tarafından da ihtiyaçları karşılanan sıbyan mektepleri vardır.
Mahalle içinde inşa edilen sıbyan mektepleri genelde köşe başları veya merkezî konumda yer almaktaydı. İki katlı olan bu mekteplerin alt tarafında genelde dükkânlar vardı. Taş yapılardan başka ahşap yapılı okullar da mevcuttu. Ahşap sıbyan mekteplerinin bazılarının altında akar çeşmeler bulunurdu. Çocuklar giysilerini veya ellerini burada temizlerdi. Genelde tek derslikten oluşan bu okullarda öğrenci sayısı yaklaşık otuzdu. Osmanlı mimarisinin ana unsuru olan kare şekli, bu mekteplerde de kullanılmıştı.
Osmanlı Devleti çok önemsediği bu okullarla ilgi birçok karar almıştır. Örneğin 18 Mayıs 1872 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinde: “Sıbyan mekteplerinin memalik-i mahrusenin (Osmanlı toprakları) her tarafında açılması, köylerde harap hâlde bulunan binaların tamir edilerek mektep hâline getirilmesi ve köylerde misafir odası olarak bulunan mahallerin mektep yapılarak sıbyan mektebi olmayan hiçbir yer bırakılmaması” ile ilgili karar alınmıştır. (BOA, MF.İBT. 1-61) Bunun gibi sıbyan mekteplerinin geliştirilmesi ve ıslahı için yapılan çok sayıda çalışma vardır. Bu çalışmalarla ilgili belgeler Devlet Arşivleri Başkanlığı kurum arşivinde yer almaktadır.
Müslüman aileler çocuklarının temel dinî bilgileri talim etmesini çok önemsemişler ve her mahallede sıbyan mektebi inşa etmişlerdir. Bir cami nasıl değerliyse okul da o kadar değerlidir. Kız ve erkek ayrımı yapmadan çocuklarını bu okullara canıgönülden göndermişlerdir. Okulda temel olarak Kur’an-ı Kerim ve ilmihal dersi verilse de bazen coğrafyaya göre bu dersler farklılık göstermiştir. Çocuklar için okula başlarken ve okumaya geçerken yapılan merasimler çocuk psikolojisine verilen değeri göstermektedir. Bu merasimler okulu sevdirmeye yönelik yaklaşımlardır. Çocuk okuldan mezun olduğunda belli bir kültür birikimi elde etmiş, dinî bilgileri almış ve hayata daha hazır bir hâle gelmiş olacaktır. İster iş hayatına atılır isterse de medrese eğitimine devam eder.
Sıbyan mektepleri Osmanlı’nın son dönemindeki yapılan Batılılaşma hareketlerinden dolayı eğitim metodu, içeriği ve geleneksel özellikleri nedeniyle ciddi eleştiriler almıştır. 1870’ten sonra Batı tarzında eğitim anlamındaki “usul-ü cedide” eğitimi veren iptidai okullarının yanında bir müddet daha devam etmişse de etkinliğini kaybetmiş, Cumhuriyet ile birlikte de tamamen tarihe karışmıştır.
Tarihte bu ay neler oldu?
Din dersi, ilkokullarda ders programına alındı.
(4 Kasım 1950)
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu.
(15 Kasım 1983)
UNESCO kuruldu.
(16 Kasım 1945)
Diyanet Gazetesi’nin ilk sayısı yayımlandı.
(22 Kasım 1968)
Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadı verildi.
(24 Kasım 1934)