DÜNYA HAYATI ALDATICIDIR
Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاࣞ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ.
"Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (Şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın."
(Fatır, 35/5.)
İçinde türlü türlü meyvelerin, ekinlerin ve bağların bulunduğu güzel bir bahçe vardı. Bahçenin sahibi ise ihtiyaç sahiplerini gözeten, hasat zamanı geldiğinde onları çağırıp haklarını veren dindar bir kimse idi. Bu şahıs ölünce bahçe çocuklarına kalmıştı. Ancak çocukları ihtiyaç sahiplerini unutmuşlar, bahçeden kimseye bir şey vermek istememişler, onlar yanlarına gelmeden sabah erkenden gidip ürünlerini toplamak üzere sözleşmişlerdi. Bütün bunları planlarken Allah’ı anmayı ve meydana gelen her şeyin O’nun iznine bağlı olduğunu da unutmuşlardı. Ancak, gece gelen bir afet bahçeyi kurutuvermişti. Sabah erkenden bahçelerine gelen kardeşler bahçelerini bu hâlde görünce şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemediler. Öyle ki yanlış bahçeye geldiklerini dahi düşündüler. Fakat sonunda gerçeği anladılar. İçlerinden aklı başında olan bir tanesi, Allah’ı anmayı unutmamaları gerektiğini, başlarına gelenin bu yüzden olduğu gerçeğini onlara tekrar hatırlattı. Neticede hatalarını anlayan kardeşler ne kadar yanlış yaptıklarını, doğru yoldan saptıklarını fark ettiler ve yaptıklarına pişmanlık duydular. (Fahrüddin Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Razi, Mefâtîhu’l-gayb (Beyrut: Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabi, 3. Basım, 1420), 30/607; Kalem 68/17-33.)
İnsanları iyiye, güzele ve doğruya ulaştırmayı hedefleyen Kur’an, öğütler veren, doğruyu yanlıştan ayırmanın yollarını öğreten, şifa ve rahmet kaynağı olan bir kitaptır. Bazen emir ve yasaklarıyla, bazen ödül ve ceza örnekleriyle, bazen kıssalarla, bazen de ibret verici örnek ve teşbihlerle hakikatleri muhataplarının idrakine sunar. Yukarıda yer verilen örnek de dünya hayatının anlam ve değerini, dünya malına aşırı düşkünlüğün sonucunu, eldeki nimetlerin şükrünü eda etmenin önemini ortaya koyan dikkate değer misallerinden biridir Kur’an’ın. Defaatle vurgulandığı üzere (Nisa 4/147; İbrahim 14/7.), nimetlere şükretmenin önemi yanında, nankörlük etmenin acı sonuçlarını dikkatlerimize sunmaktadır Kur’an. Bir şey yapmadan önce “inşallah” demek suretiyle işlerimizi her şeyin gerçek sahibi olan Yüce Allah’ın iradesine bağlamak gerektiğini de vurgulamaktadır. (Karaman vd., Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 5/433-434.)
Kur’an-ı Kerim, içeriğinde yer alan mesajlar ve rehberlik eden yönlendirmeleriyle baştan sona Allah’a kulluğun önemini, insan olmanın anlamını, dünya hayatının geçici oluşuna karşın ebedî bir ahiret hayatının var olduğu gerçeğini bizlere anlatır. “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için şüphesiz ki ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enam, 6/32.) şeklindeki beyanlarıyla dünya hayatına bakış açımızı belirlemeyi hedefler. “Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (Şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Fatır, 35/5.) diyerek dünya hayatına kapılıp şeytanın ve nefsimizin esiri olmaktan korumak ister bizi. Dünya hayatının, ebedî âlem için bir araçtan ibaret olduğunu vurgulayarak yol gösterir bizlere.
Kur’an’ın bütün bu ikazlarına rağmen ne yazık ki insan dünyanın anlamını, ahiretin değerini yeterince idrak edememiştir. Dünyevileşme hastalığından kurtaramamıştır kendini. Ebedî hayat için bir araçtan ibaret olması gereken dünyayı amaç hâline getirmiştir. “Çoklukla övünme yarışı sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.” (Tekasür, 102/1-2.); “Arkadan çekiştiren, ayıp kusur arayan, servet toplayan ve onu sayıp duran herkesin vay hâline! O, malının kendisini sonsuza kadar yaşatacağını zanneder.” (Hümeze, 104/1-3.) mealindeki ayetleriyle bu hakikate dikkat çeken Kur’an, “Hayır! Andolsun ki o, hutameye atılacaktır. Nedir o hutame bilir misin? Allah’ın tutuşturulmuş ateşi! Uzatılmış direklere bağlı olarak içine hapsedildikleri, yükselip yürekleri saran ateş!” (Hümeze, 104/4-9.) şeklinde birçok kez hatırlatır bizlere dünyaya kapılıp gitmenin kötü sonuçlarını.
Yokluk gibi varlık da bir imtihandır. Savaşla, zulümle, haksızlık ve yoklukla mücadele edenler yanında, bu durumda olanlardan bihaber yaşayan, dünya nimetleri arasında kaybolup gidenler de vardır ne yazık ki. Sınırsız israfın var olduğu bir dünyada açlıktan ölen çocukların bulunması bu çarpıklığın bir göstergesidir. Bu tablo insanlığın bir sorunu olması yanında, öncelikle Müslümanlar olarak bizleri ilgilendiren bir problemdir. Bütün bu olumsuzlukların daha ziyade İslam coğrafyasında yaşanıyor olması bizleri derinden düşündürmeli. Yaşadığımız bu tablonun sebeplerini iyi tahlil etmeli; birlik, beraberlik, vahdet ve ümmet gibi değerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızı, nasıl bir zihin dağınıklığının, parçalanmışlığın içerisinde bulunduğumuzu sorgulamalıyız. Bir Müslüman coğrafyada yaşanan açlık, yokluk ve savaş gibi krizlerin bizleri sarsmamasının, yeteri kadar umurumuzda olmamasının dinî ve insani değerlerimizle ne derece bağdaştığının hesabını yapmalıyız.
“... O günleri biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz...” (Âl-i İmran, 3/140.) mealindeki ayet-i kerimenin vurguladığı çok önemli bir gerçek vardır: Elde ettiğimiz başarılar, sahip olduğumuz nimetler geçicidir. Her an yok olabilir. Bunlara aldanmamak, kendimizi dünyaya kaptırmamak, dünyalıklar arasında kaybolup gitmemek gerekir. Dünyanın geçiciliği gibi sahip olduklarımızın da emanetten ibaret olduğunu; paylaşma, yardımlaşma, infak etmeyi bir yaşam felsefesi hâline getirmek gerekir. Maddi anlamda imkânımız, paylaşacak bir şeyimiz olmasa dahi zihnen, fikren ve ruhen hakkın ve haklının yanında, zulmün ve zalimin karşısında olabilmek de son derece önemlidir. Canlarıyla, kanlarıyla mücadele eden, açlık ve yokluk içerisinde kıvranan kardeşlerimize rağmen, içinde bulunduğumuz imkânları beğenmemek, marka ve moda peşinde koşmak, kullandığımız eşyalar daha eskimeden yenisiyle değiştirmek, bir sefer yediğimizi ikinci defa yememek doyumsuzluğun ve şükürsüzlüğün göstergesidir. Oysa dünyaya gerektiği kadar değer ve anlam yüklemek bütün bu olumsuzlukları bertaraf edecek önemli bir yaklaşım tarzı olacaktır bizler için.