MÜSLÜMANA YAKIŞMAYAN DAVRANIŞLAR
Dr. Ahmet OĞUZ
Suudi Arabistan Cidde Din Hizmetleri Ataşesi
لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الرَّاشِي وَالْمُرْتَشِي
“Allah’ın laneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir.”
(İbn Mace, Ahkâm, 2 [2313].)
Lanet kelimesi, Arapça’da “la‘n” kökünden türemiş olup Allah’ın rahmetinden mahrum bırakılmayı ifade eder. Aynı kökten gelen “mel‘ûn” kelimesi ise “kovulmuş, lanetlenmiş” anlamına gelmektedir. Bu terim, Allah tarafından kullanıldığında “kovmak ve uzaklaştırmak”; insanlar tarafından kullanıldığında ise “sövmek ve beddua etmek” anlamlarını taşır (İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, “la‘n” md.) Günahkâr bir mümin hakkında kullanılan lanet, mecazi bir anlam taşır ve “Allah’ın o kişiyi iyi ve salih kimselerin mertebesinden düşürmesi” anlamında değerlendirilir. (Tehânevî, Keşşâfü ıstılâhâti’l-fünûn, 2/1408.)
İslam âlimleri, Firavun ve Ebu Cehil gibi insanlara zulmeden kâfirler ve şeytan dışında herhangi bir kimseye lanet okumanın doğru olmadığını ifade etmişlerdir. Bununla birlikte kâfirlerin bile ölmeden önce iman etme ihtimalleri olduğundan onlara lanet etmenin caiz olmadığını vurgulamışlardır. (M. Kâmil Yaşaroğlu, “Lanet”, DİA, 27/101-102.) Ancak bazı davranış sahipleri, işledikleri günahların büyüklüğü ve çirkinliğinden ötürü Kur’an-ı Kerim’de lanetlenmiştir. Yüce Allah, belirli günahları işleyen kimseleri lanetlemiş ve bu kişilerin O’nun rahmetinden uzaklaştıklarını bildirmiştir. Bu bağlamda, kâfirlere (Bakara, 2/161; Ahzab, 33/64.); münafıklara (Tevbe, 9/68); zalimlere (Hud, 11/18.); yalancılara (Âl-i İmran, 3/61.); adam öldürenlere (Nisa, 4/93.); Allah’ın ayetlerini gizleyenlere (Bakara, 2/159.); akrabalık bağlarını koparanlara ve bozgunculuk yapanlara lanet edilmiştir. (Muhammed, 47/22-23.) Bu ayetler, işlenen suçların büyüklüğünü ve çirkinliğini vurgulayarak müminleri bu tür davranışlardan sakındırmak amacı taşımaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.s.), lanet etmeyi ilke olarak yasaklamış ve bu tür ifadelerin kullanılmamasını öğütlemiştir. Nitekim ashab-ı kiram, bir keresinde “Ey Allah’ın Resulü! Müşriklere beddua et!” dediklerinde, Peygamberimiz (s.a.s.), “Ben lanet edici olarak değil, rahmet olarak gönderildim.” cevabını vermiştir. (Müslim, Birr, 87 [2599].) Müminlerin birbirlerine lanet etmeleri caiz değildir. Bu hususta İmam Nevevî (ö. 676/1277), günahlardan sakınan bir Müslümana lanet etmenin icmâ ile haram olduğunu belirtmiştir. (Nevevî, el-Ezkâr, s. 353.) Resulüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Birbirinize Allah’ın laneti, Allah’ın gazabı ve cehennem temennisiyle beddua etmeyin.” (Ebu Davud, Edeb, 52 [4906].) Müslümana sövüp lanet etmek, onu öldürmek kadar büyük bir günah olarak kabul edilmiş (Buhari, Edeb, 44 [6044]; Müslim, İman, 116 [64].) ve lanet eden kişilerin kıyamet gününde şefaatçi ve şahit olamayacakları bildirilmiştir. (Müslim, Birr, 85 [2598].) Bu hadisler, müminlerin lanet etmekten sakınmaları gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü lanet etmek, kişinin kalbini katılaştırır ve toplumda kin ve nefret duygularını körükler. Ancak bazı kötü davranışlarda bulunan kimseler, Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi hadislerde de lanetlenmiştir. Örneğin bir hadiste içki ile ilgili on hususa lanet edilmiştir. (İbn Mace, Eşribe, 6 [3380]; Ebu Davud, Eşribe, 5 [3674].) Ayrıca Peygamber Efendimiz (s.a.s.); giyim kuşam, davranış veya farklı şekillerde karşı cinse özenip benzemeye çalışan erkek ve kadınlara lanet etmiştir. (Buhari, Libas, 61 [5885].) Yine işkence etmek amacıyla hayvanların vücutlarını damgalayan veya dövme yaparak zarar verenler de lanetlenmiştir. (Müslim, Libas, 106-107 [2116-2117].) Rüşvet alıp verenler (Tirmizi, Ahkâm, 9 [1337]; İbn Mace, Ahkâm, 2 [2313].); vücutlarına dövme yapan ve yaptıranlar (Buhari, Libas, 82 [5931].); yeme niyeti olmaksızın tavuk vb. hayvanları hedef alıp keyif amacıyla öldürenler (Buhari, Zebâih, 25 [5515].); Allah’tan başkası adına kurban kesenler, ebeveynine lanet edenler (veya onlara lanete sebep olanlar), bidatçiyi himaye edenler, tarlanın sınır taşlarını değiştirenler (Müslim, Edâhî, 44 [1978].); başkasının malına göz dikip hırsızlık yapanlar (Buhari, Hudûd, 7 [6783].); ölünün ardından feryat ve figan edenler (Ebu Davud, Cenâiz, 29 [3128].); kendisini babasından başkasına nispet edenler (İbn Hanbel, Müsned, 29/ 210 [17663].); zekât vermeyenler (Tirmizi, Zekât, 1 [617].); faiz yiyen ve yedirenler (Müslim, Müsakât, 105.), dünyalık malı çokça sevip âdeta ona kul ve köle olanlar (Tirmizi, Zühd, 42 [2375].); sahabeye dil uzatıp sövenler (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 12/434 [13588].); mezar soygunculuğu yapanlar (İmam Mâlik, Muvatta’, Cenâiz, 44.); bir mümine zarar veren veya hile yapanlar (Tirmizi, Birr, 27 [1941].); gerekli emniyet tedbirleri alınmadan insanlar arasında kılıç, silah vb. aletlerle dolaşanlar (İbn Hanbel, Müsned, 23/76 [14742].); şahsi menfaatini kamu menfaatine önceleyip stokçuluk/karaborsacılık yapanlar (İbn Mace, Ticârât, 6 [2153].) ve insanların kullandığı yol veya gölgeliklerde kaza-i hacet yaparak çevreyi kirletenlere de lanet edilmiştir. (Müslim, Taharet, 68 [269].)
Yukarıdaki ayet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere lanete konu olan hususlar genellikle toplum düzenini bozan, insanlar arasındaki huzur ve güveni zedeleyen, dinî ve ahlaki çöküntüye sebep olan veya bunlara zemin hazırlayan davranışlardır. Oysa İslam dini, bireylerin ahlaki gelişimlerine ve toplumsal huzura büyük önem verir. Bu bağlamda lanet kavramı, müminleri yanlış davranışlardan sakındırmak ve toplumsal düzeni korumak amacıyla kullanılmıştır. Müminler olarak lanete sebep olan davranışlardan uzak durmalı ve dilimizi bu tür ifadelerden korumalıyız. Zira dinimiz, bize hep güzel ve hayırlı söz söylemeyi öğütlerken dilimizden dökülecek sözlerin kalpleri kırıcı ve gönülleri incitici değil; yapıcı, onarıcı ve bağışlayıcı olmasını emretmektedir. Ayrıca unutulmamalı ki lanet ve beddua ilgili şahsın kendisine değil, onun nahoş davranışına yöneliktir.
Yazımıza Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) yaptığı şu dua ile son vermek istiyoruz: “…Allah’ım! Beni güzel ahlaka yönlendir, çünkü güzel ahlaka ancak sen yönlendirebilirsin. Kötü ahlakı benden uzaklaştır, çünkü kötü ahlakı benden ancak sen uzaklaştırabilirsin...” (Müslim, Müsâfirîn, 201 [771].)