NE UĞURLU KUTTUR İNSANA
İYİ ADI
Gülşen ÜNÜVAR
Dinle kutlu insan!
Selam ve hürmetle mektubuma başlarım. Selamın sevabı büyük, hürmetin de evlat. Sanma ki hürmet büyükten küçüğe, zayıftan güçlüye, çocuktan yetişkinedir. Hürmet, insandan insanadır; insandan tüm kâinatadır. Yuvasına yetişmekten başka hiçbir kaygısı olmayan karıncayadır bazen. Kimseye zararı ziyanı dokunmayan ama doğa için elzem bir taşadır kimi zaman da. Saymakla biter mi sanırsın hürmete değer nesneler? Bitmez evlat, insanoğlu baktığını görebildiği müddetçe her an hürmet edecek yeni şeyler fark eder.
Hâl hatır sorar, sıhhatinin âlâ olmasını dilerim. Beni soracak olursan, eski derisini soyunup yeni derisini kuşanma hayalleri ile uykuya dalan güz yapraklarından hâlliceyim. Kabuğunu toprağa bırakıp kendine yine kendisi yorgan olan huş ağaçlarının gözleri gibi sakım. İnsanın tabiatı da işte böyle değişkendir evlat. Mevsime göre hâl alan yapraklar gibi, iklime göre kabuk değiştiren ağaçlar gibiyiz velhasıl. Değişmek değil aynı kalmaktır bana göre abes olan. Gün geceye döner, ay değişir. Tan aydınlığa döner, gün değişir. Dünya döner, an değişir. Var mıdır şu âlemde aynı kalan? Zaman gelir, kurduğumuz cümleler yabancı gelir bize. Çünkü değişmiştir bakışımız, görüşümüz, izleyişimiz. Misal, aç bak bakalım sana gönderdiğim ilk mektuba. Ya da şöyle üç beş yıl öncesine git yaşantının. Daha net göreceksin kastım olan o farklılıkları. Noksanlık veyahut ayıp değildir olaylara belirli bir yönden bakarken bir de başka yönden bakma ihtiyacı. Kusur değil bak benim değişkenliğim. Ben hep yeni şeyleri seçerim.* Yeni bakış açıları sana daima zenginlik sunar zira. Gel sana küçük bir hikâye anlatıvereyim konunun tam burasında.
Zamanın zamana göre geçtiği zamanların birinde, yüksekçe bir dağın heybetini izlemek için dört adam dört yana oturur. Biri gün doğusuna, biri gün batısına, biri şimale, biri de son olarak güneşin en tepede olduğu cenup tarafına geçmiştir. Gün geceye dört kere döner, gece sabaha dört kere erer. Dört gün yıldızları izleyip türlü hayal kurdularsa dört gün de güneşe bakıp gözleri kamaşır. Dört günün sonunda bir araya gelen adamlar başlarlar gördüklerini anlatmaya. Herkes gördüğü şeyden o kadar emindir ki kimse diğerinin doğru söylediğine inanmaz. Biri der ki bu dağın yamaçları çok soğuk, tabiatı da bu yüzden kıraç. Diğeri der ki hayır, bu dağın yamaçları çok sıcak, güneş bütün cömertliği ile bitkileri ihya ediyor, orman sık, bitkiler coşkulu, çiçekler rengârenk. Öteki söze girer; bana göre bu dağın yamaçları ılık, güneşin doğması ile hemen yükselip kaybolması bir oluyor. Tam hava ısınacakken dağın arkasına kaçıveriyor güneş. Beriki şaşırır, der ben bunların hiçbirine şahit olmadım. Güneş şu yüce dağın tam tepesinden yüksekçe görünüyor, sonra da hızlıca batıyor. Ne ısınabiliyorum yeterince ne de gün ışığının bir faydası oluyor gözlerime.
Dört adamın dördü de farklı konuşur, farklı anlatır ve en doğruyu kendisi biliyor sanır. Diyar diyar dolaşıp yaşadıklarını, gördüklerini ve öğrendiklerini anlatırlar insanlara. Dinleyenlerin kafası karışır, olmaz derler, her biri ayrı konuşur bunların. Bir gün o civardan bir gezgin geçer. Anlatılanları dikkatle dinler ve şöyle bir öneri getirir o dört adama; ben şimdi size ne söylesem yalan gelir, iyisi mi siz yine gidin ve yine o heybetli dağı dört gün dört gece izleyin. Ama bu kez ayrı yönlere oturup her gün birbirinizle yer değiştirin der. Dört adam dört günlük yeni bir macera için yola koyulur. Gezginin tarifine göre otururlar, izlerler, yer değişirler. Bakarlar ki dört kişinin dördü de haklı. Dağın her yanının kendine göre bir iklimi var, ormanı, çalısı, ırmağı, toprağı, şelalesi var.
Gerisin geri döner adamlar ve diyar diyar dolaşıp gördüklerini anlatırlar. Bu kez hepsinin attığı taş aynı yere gider. Dinleyenlerin içi rahat eder. Kimse de demez ki bu insanların bir dediği bir dediğine uymuyor. Önce ak dediğine şimdi kara diyor! Hayır, bu tutarsızlık değil, aynı şeye farklı bakış açılarından bakmaktır.
Bu böyledir evlat; insan değişir, gölge değişir, iklim değişir. Değişmeyen şey gönül güzelliğidir. Öz güzelliğidir. İnsandan insana uzanan sevgi köprüsüdür aynı kalan. Sevgiyle anılmasıdır kişinin bin yıl sonra bile. Ne uğurlu kuttur insana iyi adı.* Ne uğurdur hürmetle anılan sanı. Budur işte asıl servet, değişmeyen ve değişmemesi gereken hikmet.
Bu hikmeti bulabilmek, bulunca fark etmek ve samimice kucaklamak da nasip işidir evlat. Hürriyetine düşkün küçük bir kuş gibi düşün bunu; Gelir kut, tutamazsan gider. Mal verir, yiyemezsen alır.* Pişmanlık ne çare, göz, gördüğü ile kalır. Sana gelen kutu sımsıkı tut ve bağrına bas.
Bugün de yazdık, söyledik, ünledik. Gecenin tam yarısını ettik, fenerin ışığı söndü sönecek. Uyku desen, nicedir uğramaz gözlerime. İhtiyarlık böyle bir şey işte evlat, az uyur çok düşünürsün. Düşündükçe çözülür gider dimağında bir yumak, renkleri renklere karıştırır yeniden bir düşünce örersin sonra. Var desenini sen belirle. Selametle…
*Kutadgu Bilig