Makale

EVLİLİK KURUMUNUN DUYGUSAL TEMELLERİ

EVLİLİK KURUMUNUN DUYGUSAL TEMELLERİ

Doç. Dr. Abdülkadir ERKUT
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”
(Rûm, 30/21)
Yüce Allah, bu dünyada neslin devamını sağlayan bir sistem yaratmıştır. Bu sistemin iki temel unsuru olan kadın ve erkek, farklı fizyolojik özelliklere sahiptirler. Ama onlar bu özellikleri ile birbirini tamamlar niteliktedir. Allah, kadın ve erkek arasında onları birbirine bağlayan yakınlık duygusu var etmiştir. İlahi kudretin aralarına koyduğu bu yakınlık duygusu, onları, aile kurmaya ve bu uğurda pek çok zorluğa göğüs germeye sevk etmektedir. Üstelik bu yuva kurma arzusu medeniyetin de temelini oluşturmaktadır. Zira ikisi arasında onları yuva kurmaya iten duygusal bağlar söz konusu olmasaydı nesil devam etse de bir medeniyet meydana gelmezdi. Yüce Allah’ın aralarına yerleştirdiği yakınlık duygusu onları yuva kurmaya, yuva kurma arzusu da diğer sosyal yapıların meydana gelmesine yol açmaktadır. Rûm suresinin 21. ayeti, kadın ve erkek temelinde var edilmiş olan sisteme dikkatlerimizi çekmektedir. Bütün bunlar Cenab-ı Allah’ın kudretinin, iradesinin, rahmetinin tezahürleridir. Bu sistem üzerinde tefekkür edenler, daha pek çok ibretlik konuların var olduğunu göreceklerdir.
Yukarıdaki ayet-i kerime, kadın ve erkeği yani eşleri, kurdukları bu aile yapısı üzerinde düşünmeye davet etmektedir. Acaba kurdukları aile ile ayette söz edilen hikmetlere erişmişler, neticelere ulaşmışlar mıdır? Şayet bu amaçlara ulaşamamışlarsa kendi nefislerine dönmeleri ve durumlarını tashih etmeleri gerekir ki evlilikten umulan semereleri elde etmiş olsunlar. (Abdülkerîm el-Hatîb, et-Tefsîru’l-Kur’ânî li’l-Kur’ân, 4/496) Çünkü ayet-i kerimede aile kurumunun temelini oluşturan üç kavrama dikkat çekilmektedir.
Bunlardan birincisi, sükûnettir; yani eşlerin birbirlerine meyletmeleri, yakınlık duymaları, birbirleri aracılığıyla rahatlık ve huzur hissetmeleri. Cenab-ı Hak insana kendi türünden eşler yaratmıştır. Bunun sonucu sükûnettir. Çünkü her canlı varlık tabiatı itibarıyla kendisine benzeyen bir varlığa meyleder, onunla bir araya gelir, onda sükûnet bulur. O hâlde aynı türden olan kadın ve erkek arasında bir ünsiyet ve sükûnet vardır; iki farklı tür arasındaki çekişme değil. Nefsin rahatı sükûnetle gelir, duygular sükûnetle yatışır, kalp huzuru sükûnetle bulur.
Evlilik kurumunun temelini oluşturan diğer iki kavram ise meveddet ve rahmettir. Yani eşlerin birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine merhamet etmeleri. Ayette eşlerden yalnızca birinin diğerine karşı değil, eşlerin birbirilerine karşı olan sevgi ve merhametinden söz edilmektedir. Dolayısıyla bu, genel olarak erkeklerle kadınlar arasındaki bir durumun ifadesi değildir. Kastedilen mana, meşru evlilik bağı ile birbirine bağlı iki insanın sahip olabileceği duygu durumudur.
Sevgi ve merhamet duygularının anlamına dair klasik tefsirlerde çeşitli yorumlar yer almıştır. Buna göre sevgi, birbirlerine duydukları ihtiyaçla, merhamet de birinin diğerine ihtiyaç duyduğu durumlarla ilgili olarak yorumlanmıştır. Ya da sevgi bolluk, rahatlık zamanında; merhamet ise darlık ve zorluk zamanında eşlerin birbirleri ile ilgili tutumlarıdır. Diğer bir yoruma göre de eşin kendi türünden yaratılmış olmasının sonucu sükûnettir. Sevginin sonucu ise merhamet. Yani sevgi de merhameti gerektirir. Nitekim sevgi aşamasını başarıyla geçen bir evlilikte, eşlerden biri ağır bir hastalık gibi bir duruma müptela olduğunda diğeri evlilik bağını merhametle sürdürebilir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 25/112)
Ayetin iç bütünlüğünü dikkate alması hasebiyle daha isabetli diğer bir yoruma göre ise kadın ve erkeğin aynı cinsten yaratılmış olmalarının sonucu sükûnet olduğu gibi sükûnetin sonucu da sevgi ve merhamettir. Şayet sükûnet olmasaydı sevgi ve merhamet de olmazdı. Bu yüzden ayette ikisinin arası ayrılmış, önce sükûnete ermeleri için eşlerin yaratıldığı ifade edilmiş, sonra Allah’ın eşler arasına sevgi ve merhamet verdiği belirtilmiştir. Ayrıca her benzer tabiatlı iki varlığın bir araya gelmesi sevgi ve merhameti ortaya çıkarmaz. Sevgi ve merhamet nefisler arasında çatışma ve uyumun, harcanan çabanın ve zorluklara göğüs germenin semeresidir. Ne kadar çok gayret gösterilir ve zorluklara ne kadar çok göğüs gerilirse o kadar semere elde edilir. (el-Hatîb, et-Tefsîr, 4/497)
O hâlde aile kurumunun sükûnet, sevgi ve merhamete dayandığı ve bu üç kavramın da birbiri ile irtibatlı olduğu ifade edilebilir. Mesele, Cenab-ı Hakk’ın fıtri olarak eşler arasına verdiği sükûnet duygusunun, sevgi ve merhamet meyvelerini verip vermeyeceğidir. Evlilik ağacının semere vermesinin, eşlerin gösterecekleri çaba ve gayrete bağlı olduğu anlaşılıyor. Bu olmadığı takdirde yuvalar kolaylıkla dağılabilmektedir. Nitekim mezkûr müfessir görüşlerini serdettikten sonra sözlerini şöyle noktalamıştır: “Hiç meyve vermeyen ne kadar çok ağaç var!”