UZMANINA SORDUK
Dr. Çiğdem GÜLMEZ
Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Vicdanın insan hayatındaki rolünü nasıl anlamalıyız ve anladığımız bu rol, toplumsal düzenimizi ve bireysel davranışlarımızı nasıl şekillendirir? İnsanın doğuştan gelen vicdan yetisi dini öğretilerle nasıl uyum içindedir? Bu uyumun bireyin manevi gelişimine katkıları üzerine görüşlerinizi alabilir miyiz?
Vicdan, insanın içsel rehberi olarak doğruyu yanlıştan ayırır, insana ahlaki ve manevi sorumluluklarını hatırlatır. İnsanın davranışlarını yalnızca dışsal otoritelerin kuralları değil, içsel bir ahlaki ilke yönlendirir. Vicdanın bu rolünü anlamak, insanın hem bireysel hem de toplumsal hayatındaki ahlaki gelişiminde temel bir faktördür. Bireyin iç dünyasında vicdan, kişisel davranışları değerlendirir ve kişinin kendisiyle yüzleşmesini sağlar. Aynı zamanda, toplumsal düzende vicdan, bireylerin ahlaki eylemlerinin topluma olan etkisini göz önünde bulundurarak daha barışçıl, adil ve ahlaki bir toplum inşasına katkıda bulunur.
İslam’a göre insan, doğuştan gelen bir “fıtrat” ile yaratılmıştır; bu fıtrat, iyilik ve kötülük arasında fark gözetebilme yetisini içerir. Vicdan insanın doğru yolda ilerlemesi için bir rehberdir. Kur’an-ı Kerim’de vicdan kelimesi doğrudan geçmese de birçok ayette insanın iradî fiillerini ahlaki ölçülere göre denetleyen, iyilik yaptığında huzur, kötülük yaptığında ise pişmanlık ve ızdırap hissetmesine yol açan ahlaki bir melekenin varlığından bahsedilir. Klasik İslami literatürde nefis ve kalp terimleri vicdan kavramına karşılık gelir. Bu kavramlar, insanın ahlaki ve içsel dünyasına atıfta bulunarak kişinin içsel muhasebesini ve ahlaki değerlendirmelerini temsil eder. “Nefse yemin ederim ki ona hem kötülüğü hem de kötülükten sakınmayı ilham ettik” (Şems, 91/7-8) ayeti, vicdanın bu doğuştan gelen yönüne işaret eder. “Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim” (Kıyamet, 75/2) ayetinde geçen “kendini kınayan nefis", insanın hatalarını fark eden ve yaptığı yanlışlardan dolayı kendini sorgulayan vicdani boyutunu ifade eder. Peygamber Efendimizin sözleri de vicdanın kötülüğü tanıma yeteneğine işaret eder.
“…Kötülük, vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr, 15) hadisi insanın yanlış bir şey yaptığında vicdanının huzursuzluk duyacağını ifade eder. Kur’an ayetleri ve hadisler, vicdanın insanı sürekli olarak doğruya yönlendiren ve yanlışları fark etmesini sağlayan bir güç olduğunu gösterir. İslam, insanın içindeki vicdani sesi vahiy ile destekler ve insanı, bu fıtratı koruyarak doğru ve erdemli bir hayat sürmeye teşvik eder. Bu bakış açısıyla, İslam’da vicdan insanın ahlaki bir rehberi olarak görülmekte ve bu ahlaki bilinç, İslami öğretilerle uyumlu bir şekilde desteklenmektedir.
Bireysel vicdanın toplumsal normlar ve ahlaki değerler karşısındaki rolünü tanımlar mısınız? Vicdanın, toplum içindeki bireyler arası ilişkilerde uyum ve saygıyı sağlamadaki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Vicdanın bireysel ve toplumsal ahlakı şekillendirmedeki etkilerini açıklar mısınız?
Vicdan, bireyler arası ilişkilerde uyum ve saygıyı sağlamada temel bir rol oynar, çünkü vicdan insanın kendi davranışlarını değerlendirme yeteneğiyle doğruyu yanlıştan ayırmasına yardımcı olur. Psikoloji tarihinin ünlü isimlerinden Victor Frankl, insanın temel değerlerinin görünür ahlak kurallarından önce geldiğini savunur. Frankl’a göre bu değer sistemi, doğrudan ahlaki kuralların öğretildiği dışsal kaynaklardan değil, insanın içsel yapısından yani vicdanından kaynaklanır. Yani, insanlar ahlaki kuralları yalnızca öğrenerek değil, bu kuralların daha derininde yatan vicdani değerleri keşfederek ve bu değerlere dayanarak kararlarını vermelidir. Bu, ahlakın yalnızca toplumsal bir dayatma ya da zorunluluk değil, daha içsel bir rehberlik olduğu anlamına gelir. Ona göre vicdan yalnızca psikolojik bir olgu değildir. Vicdan, aşkın (transcendent) bir fenomendir. Frankl, vicdanı Tanrı’nın insan içindeki sesi olarak görür ve “Kendi iradenin efendisi ve vicdanının kölesi ol.” der.
Bireyin içsel ahlak anlayışını şekillendiren bu yeti, toplumun öğrettiği kurallardan önce hem kişinin kendisiyle hem de başkalarıyla olan ilişkilerinde adalet, merhamet ve dürüstlük ilkelerine dayalı davranışları teşvik eder. Toplum içindeki her birey vicdanının sesine kulak verdiğinde bu ses, sosyal düzenin korunmasına katkıda bulunur. Vicdan, bireylerin hak ve sorumluluklarına saygı göstererek, onları başkalarının haklarını çiğnememeye, zulümden kaçınmaya ve karşılıklı olarak saygı ve hoşgörüyü sürdürmeye yöneltir. Bu bağlamda vicdan, bireysel çıkarların üstüne toplumsal uyumu koyar ve insanlar arasında barışı tesis etmeye yardımcı olur.
Vicdan, bireysel ahlakın şekillendirilmesinde büyük bir öneme sahiptir. Her birey, vicdanının rehberliğinde kendi ahlaki sınırlarını belirler ve bu sınırlar, başkalarının haklarını gözetmekle yakından ilişkilidir. Vicdan, kişiyi hatalı davranışları konusunda uyarır, pişmanlık duygusu geliştirir ve bu hatalardan ders çıkarma sürecini destekler. Kişinin içinde bulunduğu toplumsal çevre yanlış olan bir şeyi doğru olarak kabul ettirmeye hatta insanlara bu yanlışı haklı göstermeye çalışabilir. Ancak vicdan, yanlış karşısında nefsini huzursuz ederek bireyin doğru istikamet üzere kalmasını sağlar. Bireyin başkalarına zarar verecek eylemlerden kaçınmasına ve bireysel ahlakın olgunlaşmasına yol açan vicdan sadece kişisel bir vicdani muhasebe ile sınırlı kalmaz; bireyin topluma karşı ahlaki sorumluluklarını da belirler. Bu sorumluluklar, adalet, yardımlaşma ve toplumsal refah gibi değerlerin korunmasını içerir.
Toplumsal ahlak, bireysel vicdanların bir araya gelmesiyle şekillenir. Toplumun her bir üyesi vicdanının rehberliğinde hareket ettiğinde toplumsal değerler ve normlar daha sağlam bir zemine oturur.
Kadın ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesinde vicdani sorumluluğumuzu harekete geçirmek için neler yapılabilir? Dinî, felsefi ve psikolojik boyutlarıyla değerler eğitimi çerçevesinde, günümüz eğitim sistemleri vicdanı hangi yönlerle ele almalı ve modern yöntemlerle vicdani gelişimi nasıl desteklemelidir?
Kadın ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesinde üzerimize düşen derin bir sorumluluk bulunmaktadır. Vicdanımız, şiddete karşı durmamızı, mağdurları korumamızı ve haksızlıkları düzeltmek için aktif çaba göstermemizi sürekli hatırlatır. Şiddetin sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal, psikolojik ve ekonomik boyutları olduğunu kabul ederek her türlü şiddetin insan onurunu zedelediğini anlamalıyız. Şiddetin kaynaklarını derinlemesine inceleyerek adaletsizlik, ayrımcılık ve kadına yönelik şiddeti körükleyen sosyal yapıları değiştirmek vicdani bir görevdir. Toplumu bilinçlendirmek, eğitim programları düzenlemek ve yasal düzenlemeler yapmak bu sorunun köküne inmek için gereklidir. Şiddetin normalleşmesine karşı durmak, mağdurları desteklemek ve şiddet döngüsünü kırmak adına empati, merhamet ve adalet duygularımızı sürekli canlı tutmalıyız.
Şiddet olaylarına karşı sessiz kalmak, şiddetin toplumda kabul edilebilir hâle gelmesine yol açar. İçinde bulunduğumuz günler, vicdanın zayıfladığı, derinden sarsıldığı ve yara aldığı günlerdir. Özellikle Filistin’de yaşanan acılar; çocukların, kadınların ve masumların vahşice katledilmesi; istismara uğrayan bebeklerin can vermesi, vicdanın ve merhametin yitirilmesi hâlinde insanlığın ne denli büyük bir çıkmaza girebileceğini göstermektedir. Bu üzücü olaylar, insanlığa vicdanını ve ahlaki değerlerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini hatırlatır. Dünyada ve ülkemizde yaşanan bu acı olaylar, insanların giderek duyarsızlaşmasına yol açmıştır. Toplumlar, savaşların yıkıcı etkilerinden, açlıktan, işkenceden ve istismardan hayatını kaybeden çocuklar ile şiddet gören kadınlardan eskisi kadar etkilenmiyor. Bu durum, insanlığın merhamet ve empati gibi değerlerini yeniden hatırlamasını zorunlu kılmaktadır. Şiddetin normalleşmesine karşı durmak, bireysel ve toplumsal bir bilinç ve sorumluluk gerektirir. Farkındalık oluşturmak, şiddeti besleyen toplumsal kabulleri sorgulamak, şiddete sessiz kalmamak ve hukuki düzenlemeleri güçlendirmek bu mücadelenin temel taşlarıdır. Şiddetin bir çözüm yolu olmadığı, aksine toplumun huzurunu ve bireylerin onurunu zedeleyen bir sorun olduğu her fırsatta vurgulanmalıdır.
Vicdan, toplumun en savunmasız kesimlerine karşı duyarlı olmaya davet eder. Bu bağlamda, bireylerin şiddete karşı duyarsızlaşmasını önlemek için eğitim sistemleri, medya, dinî liderler ve sivil toplum kuruluşları iş birliği içinde çalışmalıdır. Vicdanı harekete geçirmek bireyin, bu tür olayların sadece kurbanlarını değil, toplumu derinden etkilediğini anlamasına yardımcı olur.
Ayrıca, toplumsal şiddeti azaltmak ve vicdani sorumluluğu güçlendirmek için ahlaki eğitimlerin yaygınlaştırılması büyük bir adımdır. Vicdanlı bir bireyin gelişiminde başta aile olmak üzere, eğitimciler, toplum ve bireyin kendisine büyük rol düşer. Her biri, bireyin ahlaki gelişimini ve vicdani muhakemesini şekillendiren kritik unsurlardır. Vicdan eğitiminin temelleri, erken çocukluk döneminde ailede atılır. Aile, bireyin ilk sosyal çevresidir ve çocuğun doğruyu ve yanlışı öğrenmeye başladığı yerdir. İslam fıtratı ile doğan bireyleri vicdanlı olma potansiyelini gerçekleştirecek şekilde yetiştirmek, İslam ahlakının temel prensiplerindendir ve ailenin asli görevidir. İslam fıtratı üzerine doğan bireyleri vicdanlı, erdemli ve adaletli bireyler olarak yetiştirmek, onların doğal ahlaki yapısını koruma ve geliştirme sürecidir. Bu fıtri temeller üzerine inşa edilen eğitim, bireylerin hem topluma hem de Allah’a karşı sorumlu, vicdanlı bireyler olarak yetişmelerini sağlar.
Özellikle çocuk yaşta başlayan değer eğitimi, bireylerin şiddeti bir çözüm yolu olarak görmemelerini sağlar. Aile içi ve toplumsal eğitimler, çocuklara ve yetişkinlere vicdanlarının sesini dinlemeyi, başkalarına karşı şefkatli ve saygılı olmayı öğretmelidir. Kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önlemede, toplumsal değerlerin ve vicdani sorumluluğun güçlendirilmesi, bu sorunun uzun vadede ortadan kalkmasına yönelik en önemli stratejilerden biri olacaktır.
Felsefi boyut, öğrencilerin ahlaki değerlerin doğasını sorgulamalarına ve etik problemleri eleştirel bir şekilde değerlendirmelerine olanak tanır. Felsefi etik, öğrencilerin ahlaki seçimlerinde sadece toplumsal beklentilere değil, kendi rasyonel düşüncelerine de dayalı kararlar verebilmelerine yardımcı olur. Örneğin, Kant’ın ahlak felsefesi gibi yaklaşımlar, bireyin evrensel ahlaki ilkeleri kendi vicdanı aracılığıyla takip etmesi gerektiğini vurgular. Eğitim sistemleri, felsefi etik öğretimiyle öğrencilere farklı ahlaki perspektifleri ve bu perspektiflerin toplumsal sorunlar karşısındaki yerlerini incelemeyi öğretmelidir. Bu da öğrencilerin ahlaki gelişimlerini eleştirel düşünme yeteneğiyle destekler.
Psikolojik boyutta vicdanın bireyin içsel gelişimi üzerindeki etkisi kuvvetlendirilebilir. Psikoloji bilimi, özellikle ahlak gelişimi teorisyenlerinin çalışmalarıyla, çocukların ve gençlerin farklı gelişim evrelerinde ahlaki yargılarda nasıl ilerlediklerini incelemiştir. Eğitim sistemleri, bu teorilere dayalı programlar geliştirerek çocukların yaşlarına ve bilişsel gelişimlerine uygun ahlaki eğitimler sunabilir. Vicdan eğitiminin bir parçası hâline getirilmesi gereken konuların başında empati gelişimi gelir. Empati, ahlaki kararlar verirken başkalarının haklarını ve duygularını dikkate almayı sağlar.
Vicdan eğitiminin önemli bir bileşeni, ahlaki karar verme yeteneğini güçlendirmektir. Ahlaki ikilemler üzerinde düşünmek ve farklı durumlar hakkında grup tartışmaları yapmak, bireylerin muhakeme yeteneğini artırır ve vicdanlarını geliştirir. Bireyin öz farkındalığı, vicdan gelişiminde büyük bir rol oynar. Sosyal sorumluluk bilincini geliştirmeye yönelik eğitimler vicdan gelişimine yardımcı olur. Toplumsal sorumluluk projeleri ve gönüllü çalışmalar, öğrencilerin vicdanlarını harekete geçirerek topluma hizmet bilinci kazanmalarına yardımcı olabilir.