RUHSAL TRAVMANIN ÖTEKİ YÜZÜ:
TRAVMA SONRASI BÜYÜME
Erva KIRAY
Klinik Psikolog
Bir psikolog olarak travmayı yazmak istedim sizlere. Ruhsal travmayı. Travmanın öteki yüzünü konuşalım bugün. Sahi, travma neden var? Ne yapıyor bizlere? Yıkılarak acı çeken insanlardan, ruhsal travmadan bahsedeceğim. Peki, ruhsal travma bize ne yapar?
İnsanların, dünyanın iyi ve yaşanılabilir olduğuna dair temel varsayımları vardır. Bu yaşamımızı sürdürmek için şarttır. Ancak bu yaşam öyküsüne bir ruhsal travma eklemlendiğinde insanın kendisini hayatta tutan bu temel varsayımları kökünden sarsılır. Bu sarsılan varsayımların yeniden gözden geçirilmesi ve yeniden değerlendirilmesi gerekir. İç dünyamızı bir ev olarak düşünün. Travma bu evin duvarlarını yıkar ve geriye tabiri caizse bir enkaz bırakır. Artık içinde yaşanamaz olur. Şimdi ne yapmalı? Her şeyi yeniden inşa etmeli. Yıkılmadan yapılmaz çünkü. Yıkıldığı için yapılması gerekti. Gözden geçirmek, hayatı yeniden anlamlandırmak şart oldu. Bu gözden geçirme, insana yeni perspektifler kazandırabilir ve kişinin olumlu anlamda gelişimiyle sonuçlanabilir. Travmanın bizi götürmeye çalıştığı yer burasıdır. Bizim daha iyi olabilmemiz, tekâmül etmemiz için. Belki tuğlalar yanlış dizilmişti. Belki artık genişlemesi gereken bir evdi. Sığmıyorduk. Dedik ya, her şeyi hikmetli yarattı Allah. Bunca acının bizi götüreceği bir yer var.
Başımıza gelen olaylar, şahit olduğumuz imtihanlar bizim tekâmülümüz için gereklidir. Modern psikoloji literatürü ruhsal travmayı çalışırken beklemediği bir tablo ile karşılaştı. Ruhsal travma yaşayan kişiler yaşadıkları acıdan büyüyerek çıkıyorlar. İyi bir şekilde değişiyorlar. Bu kavrama “travma sonrası büyüme” dendi. Aslında eskiden beri bilinen bir olgu bilimsel olarak kavramsallaşmış ve kanıtlanmış oldu. Birbirinden farklı medeniyetlerde ruhsal acıların insanı büyüttüğü ve geliştirdiği öğretisini görmek mümkün. Doğu medeniyetine bakıldığında ünlü şair Niyazi Mısri’nin, “Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş” dizelerini görürken Batı medeniyetine baktığımızda ise Nietzche’nin, “Beni öldürmeyen acı güçlendirir.” mottosu ile karşılaşırız.
Şu anki literatüre bakıldığında, araştırmacılar travma sonrası büyüme yaşayan kişilerin üç ana alanda olumlu değişim yaşadığını gördüler. Bu alanlar: benlik duygusunda değişim, insan ilişkilerinde değişim, hayata dair inançlara ilişkin değişimler şeklinde. Travma sonrası büyüyen kişi, kendisinin güçlü yanlarını fark eder. Kendilik algısı güçlenir. İnsan ilişkilerinde daha şefkatli ve anlayışlı bir noktaya taşınır. Yaşadığı acı onu büyütürken diğer insanlara dair anlayışı ve şefkat duyguları artmıştır. Hayata dair daha şükreder bir pozisyonda olur. Küçük hayat rutinlerinin kıymeti anlaşılır örneğin.
Yapılan araştırmalar travmanın ardından gelen bu olumlu değişim sürecinin çok farklı şekillerde olabileceğini gösterdi. Travma sonrası büyüme yaşayan kişilerin, iyileşen kişilerarası ilişkiler, hayata dair yeni olasılıkları fark etme, hayata karşı şükretme hâli, güçlü hissetme ve ruhsal anlamda olumlu değişimler yaşadıkları görüldü. Aynı zamanda bu kişiler hayata karşı bilgilerinin arttığını, hayat felsefelerinin geliştiğini ve daha anlamlı bir hayat yaşamaya başladıklarını ifade ediyorlar.
Ruhsal travmalar sadece başımıza gelen olaylarla değil aynı zamanda başka insanların başına gelen olaylarla oluşur. Bizler, son yıllarda travma şahitleriyiz. İkincil bir travma yaşıyoruz. Acı çeken insanlar görüyoruz. Çaresiz hissediyoruz. Sevdiklerinin kaybı ile sarsılan anneler, yaralanmış bebekler, aç çocuklar görüyoruz. Görüyoruz ve acı çekiyoruz. Çekelim de. Umursamanın farz olduğu bir acıya gözlerimizi kapatamayız. Bu olaylardan ruhsal travmayla ayrılanlar kendi tekâmül süreçlerinden -inşallah- büyüyerek değişerek çıkacaklar. Biz de kendi sürecimizden sorumluyuz. Yaşadığımız bu kolektif ikincil travmanın bizi değiştirmesine dönüştürmesine izin verelim. Daha iyi insanlar olarak büyüyelim bu travmadan. Daha fedakâr olalım. Zor durumdakilere daha çok şefkat ve merhamet besleyelim.