AHMED KUDDÛSÎ DİVANI’NDA
CÎFE KELİMESİNİN KULLANIMI ÜZERİNE
Ali AYGÜN
Türk İslam Edebiyatında sufi şairler, bazı kelimeleri sıklıkla kullanmışlardır. Öyle ki geleneğin belirlediği bir konuyu işlerken diğer şairlerle, hatta şairin kendi şiirleriyle de çoğu kez benzerlik gösterdiği görülmektedir. Bir eser, şairin kullandığı kelime kadrosu çerçevesinde detaylı olarak incelendiğinde şairin üslubu ve dönemine ait çıkarımlarda bulunmak mümkün olmaktadır.
Bu çalışmada mutasavvıf şair Ahmed Kuddûsî’nin hayatına değindikten sonra Kuddûsî divanında kullanılan “cîfe” kelimesini tespit edecek ve hangi bağlamlarda kullanıldığını ortaya koymaya çalışacağız.
Ahmed Kuddûsî (1769-1849)
Ahmed Kuddûsî, 1769 yılında Niğde’ye bağlı olan Bor ilçesinde doğdu. Kuddûsî’nin babası İbrahim Efendi, Nakşibendi şeyhi olup ilim, irfan ve kemalat sahibi bir âlimdir. Dinî bilgileri babasından alan ve kendisine intisap eden Kuddûsî, 1786 yılında babası vefat edince Bor’dan ayrılarak Turhal, Erzincan, Kayseri gibi şehirleri dolaştı, buralardaki meşayihle görüştü. Daha sonra Şam’a ve Mısır’a, oradan Hicaz’a geçti. On yedi yıl Mekke’de ikamet ettikten sonra Bor’a döndü. 1807 ve 1810 Osmanlı-Rus Savaşı’na katıldı ve Balkan cephesinde bulundu. Bir süre Şumnu’da kalıp tekrar hacca gitti. Dönüşünde Bor’daki zaviyesinde vaktini müritlerine vaaz ve nasihat ederek geçirmeye başladı. Sufiyâne ve âşıkane şiirleriyle çevresi üzerinde etkili oldu. Bir süre bu zaviyede uzlet hayatını yaşayan Kuddûsî, 1849’da Bor’un Kavaklı semtindeki evinde vefat etti, Bor’daki eski mezarlığa defnedildi. (Süleyman Uludağ – M. Asım Köksal, “Kuddûsî Ahmed Efendi”, DİA (Ankara: TDV Yayınları, 2002), 26/315-316.)
Maraşîzâde ve Kuddûsî Baba olarak da tanınan Ahmed Kuddûsî’nin şiirlerinde, yaşadığı asrın dil özellikleri görülmektedir. Arapça, Farsça kelimelerin kullanılması ve tasavvufi muhtevadan dolayı bazen çok ağır bir dil kullansa da çoğu zaman sade ve akıcı, halkın kolaylıkla anlayabileceği, samimi, coşkulu ve konuşma havasında bir üslup kullanmıştır. Kuddûsî divanında 1054 şiir bulunmaktadır. Aruz vezninin yanı sıra hece veznini de kullanan Kuddûsî, 1020 şiirini divan edebiyatı nazım şekilleriyle, 34 şiirini de halk edebiyatı nazım şekilleri ile yazmıştır. Kuddûsî’nin eserleri: Dîvân, Pendname, Vasiyyetname, İcazetname, Nasayih, Hazînetü’l-Esrâr ve Ganîmetü’l-Ebrâr, Mektuplar ve Küçük Risâleler’dir.
Kur’an ve sünnetin insanlara öğüt vererek Hakk’ı bulmalarını amaçladığını düşünen Kuddûsî, bu gerçeği nutk-ı şeriflerinde başarılı bir şekilde dile getirmektedir.
Ahmed Kuddûsî Divanında “Cîfe” Kelimesi
Arapçadan dilimize geçmiş olan “cîfe” kelimesi, “leş, iğrenç” anlamlarına gelmektedir. (Türkçe Sözlük (Ankara: TDK Yayınları, 2019), 464.) Kuddûsî, divanında cîfeyi “cîfe, cîfe-i dünya, cîfe-i murdar, cîfe-veş, hubb-i cîfe-i dünya, dâr-ı rıhlet cîfesi” gibi kelime ve şekillerle toplam olarak 33 defa kullanmıştır. Cîfe kelimesini şiirlerinde birkaç örnekte gerçek, çoğunlukla mecaz anlamıyla işlemiştir.
Müslümanın dünyevileşme, mal biriktirme ve sınırsız tüketim arzusuna gem vurması gerektiğini nutuklarında sıklıkla vurgulayan Kuddûsî, dünyanın bir imtihan yurdu olduğunu hatırlatmaktadır. (Tenik, Kuddûsî Dîvânı, (İstanbul: Ahmed Kuddûsî Vakfı Yayınları, 2014), 47.)
Bir nutkunda Kuddûsî, Allah Teâlâ’dan duadaki talebinin sanıldığı gibi dünya nimetleri olmadığını, bilakis infak ve isarda bulunan cömertler grubuna dâhil olmak istediğini belirtmektedir:
Du’a matlûbum ancak sanmanız kim cîfe-i dünya
Karışdursun beni fazlıyla Mevlâ hizb-i merdâna
Dünya malına her kim muhabbet ederse Karun, Nemrut ve Şeddad ile haşrolacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, zenginliği dillere destan olan Karun ve benzerlerine imrenilmemesi gerektiği emredilmektedir. (Kasas, 28/76-83.)
Cife-i dünyâya her kim ki mahabbet eyler ol
Kopısar Kârûn ile Nemrûd ile Şeddâd ile
Kuddûsî, dünya nimetlerine karşı zahitçe davranılması gerektiğini vurgulamaktadır. Aldatıcı, oyalayıcı, maksattan uzaklaştırıcı, gaflete düşürücü ve gelip geçici bir süs olması dünya hayatının başlıca özellikleridir.
Dirme bu sîm û zeri cifeden olgıl beri
Râh-ı Hudâ leşkeri dünyâda ‘uryân olur
Allah’ın kulları için yarattığı nimetlerden faydalanırken dünya ahiret dengesini bozmamaya dikkat etmek gerekir. Ahirete öncelik veren bu dengenin dünya lehinde bozulması yönündeki davranışlar tasvip edilmemiştir:
Dirersin cife-i murdârı dirsin âşık-ı Hakk’am
Azîzim gel bu tarzı ko bu kâr-ı pür-zarardan geç
Dünyaya meyledenlerden uzak dur, diyen Kuddûsî, sâlikin helal ve haramın arasını çok iyi ayırmasını vurgulamaktadır:
Ganîlerle mecâlis olma kaç ebnâ-yı dünyadan
Ki anlar gibi cife ârzûsuna düşme ey sâlik
Seçmedin hergîz helalile harâmın beynini
Cîfe-i dünyâyı bel’ itdin hemân misl-i zagel
Kuddûsî, dünyaya ilgi duyan kimselerin Allah’tan uzaklaşacağını, dolayısıyla nefsin arzularına yenilip dinin emir ve yasaklarına karşı duyarsız kalınmamasını dile getirmektedir. Kur’an, dünya hayatını aldatıcı bir meta (Âl-i İmran, 3/185.), sadece bir oyun ve eğlence (En‘am, 6/32; Ankebut, 29/64.) olarak nitelemektedir. Dünyadaki menfaatler yaldızlı, fakat önemsiz faydalardır. Kur’an, ahiret hayatını dünya hayatı ile karşılaştırırken özellikle şu noktalara dikkat çekmektedir: Dünya hayatı geçici ve önemsiz, ahiret hayatı ise kalıcı ve değerlidir. (Tevbe, 9/38; Ra‘d, 13/26.) O hâlde mümin, kalıcı ve değerli olan ahiret hayatını fâni ve yalancı dünya hayatına daima tercih etmek zorundadır. Dünya hayatı yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden bitkiler gibidir. (Yunus, 10/24; Kehf, 18/45.)
Kim ana itdiyşe rağbet düşdi ol Hakdan cüdâ
Dînini değişme kardaş cife-i murdârına
Kuddûsî’ye göre ilim tahsili dünya malını toplamak için yapılmamalıdır. Çünkü dünya sevgisi mümini öldüren zehirdir:
İlim tahsil itme dünya cifesin dirmek içün
Müminin çünki bu dünyâ hubbı zehr-i kâtili
Başka bir nutkunda kendini arif zanneden şaşkın zahide seslenmekte, gönlünü verip de bu dünyaya tutkun olma, diyerek onu uyarmaktadır:
Ey kendini ‘ârif sanıcı zâhid-i magbûn
Gel olma virüb gönlüni bu cîfeye meftun
Gönle seslenen Kuddûsî, bu dünya için üzülme, Allah Teâlâ dışında herhangi bir şeye üzülmek, âşığa yakışmaz demektedir:
Ey gönül gam yeme bu cîfe-i murdâr içün
Âşıka olmaz revâ hüzn eylemek deyyâr içün
Her günahın başı dünya sevgisiymiş. Asla onu sevme, çünkü Allah’ın istemediği bir şeydir, diyerek salike nasihat etmektedir:
Her günâhın başı hubb-i cife-i dünya imiş
Sevme hergiz anı çün mebgûze-i Mevlâ imiş
Kuddûsî, hırsla dünya malı biriktirme, çünkü onu çok biriktirenin sonu kesin mahrumiyettir, sözleriyle Müslümanları uyarmaktadır:
Hırs-ila cem’eyleme ol cîfe-î murdârı sen
Çün anı çok direnin sonu katî haybet imiş
Sınırları ayet ve hadislerle belirlenmiş olan Müslümanın “dünya algısı”, Türk İslam Edebiyatında da önemsenmiş, sufi şairler nutk-ı şeriflerinde “dünya hayatının geçiciliğine, asıl hayatın ahiret hayatı olduğuna, Allah’ı ve ahiret gününü unutturacak derecede dünya hayatına bağlanmamaya, dünya malına tamah etmemeye, dünyaya rağbet etmeyip ilgisiz kalmaya” oldukça yer vermişlerdir. Türk İslam tasavvuf geleneği içinde bir silsileyle yetişmiş, Kur’an-ı Kerim’den, Hz. Peygamber’in sünnet ve hadisinden ilhamla şiirler kaleme almış ehl-i irfan şahsiyetlerden biri olan Ahmed Kuddûsî de dünyevi olanı gönle sokmamayı, dünya nimetlerine karşı zahitçe davranmayı şiirlerinde oldukça çok işlemiştir. Kuddûsî, divanında cîfeye “cîfe, cîfe-i dünya, cîfe-i murdar, cîfe-veş, hubb-i cîfe-i dünya, dâr-ı rıhlet cîfesi” gibi kelime ve şekillerle yer vermiştir. Kuddûsî, konuyla ilgili ayet ve hadisleri çok iyi özümsemiş, önemsemiş ve şiirlerinde başarılı bir şekilde işlemiştir.