Makale

TAŞLARIN DİLE GELDİĞİ SANAT Taş Oymacılığı

TAŞLARIN DİLE GELDİĞİ SANAT
Taş Oymacılığı


Mefra Bilge DÖNMEZ
Bursa Osmangazi Kur’an Kursu Öğreticisi


Taşlar, tarih boyunca, dünyanın hemen her bölgesinde en çok tercih edilen yapı malzemesi olmuştur. Fakat onu bu denli sanatsal ve estetik bir kaygı ile şekillendirmek ve bir şahesere dönüştürmek, insanı hayran bırakan bir geleneksel İslam sanatı olarak karşımıza çıkar. Evet, taş işçiliğinde çığır açan, yapıyı sırma sırma işleyen bir ecdadın torunları olan bizler, mabetlere baktığımızda, birer şaheser temaşa eder, asırlarca ayakta kalan abidevi camilerimizi ibret ve tefekkür ile seyrederiz. Özellikle taç kapılardaki ince işçilikler, bir taşın üzerine nakşedilmiş ayet ve hadisler, sanatın azami mertebesine erişildiğinin delili olarak asırlarca ayakta durur insanlığın gözü önünde. Âdeta taşlar dile gelir ve onu işleyen, bir mabede çeviren o kıymetli sanat ehlini yâd ettirir. Asırlarca ayakta kalıp dirayetin timsali bir anıt gibi dururken şehrin göbeğinde, insanın yüreğinde saklı yegâne kuvvet olan inancının yüceliğinden, görenlere bir şule serpiştirir. İnançla, sevgiyle, özenle yapılandırılmış bir mabede girip de ruhun bigâne kalması şüphesiz imkânsızdır.
“Taş işçiliğinin Geleneksel Türk El Sanatları içinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemi mimarisinde taş işçiliği yoğun olarak kullanılmıştır. Mezar taşları, kümbet, türbe, han, hamam, cami, çeşme, kale, medrese, kervansaray gibi eserlerde de taş işçiliğinin yoğun olarak kullanıldığı görülür. Ahlat’ta bulunan Selçuklu Mezarlığı, kümbetler, camiler, köprüler, tarihî evler ve kale kalıntıları bunun en önemli örneklerindendir.” (Sultan Sökmen, “Ahlat’ta Geleneksel Taş İşçiliği”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c.17, s. 99-119.)
Ecdadımız, beşerî meskenleri, ahşap gibi daha kısa ömürlü malzemelerden bina etmeyi tercih ederek âdeta fenaya işaret ederken cami ve külliyelerde ve dahi payidar olmasını temenni ettikleri devletin yönetim merkezlerinde taş işçiliği ile asırlara erişen yapıları inşa etmeleri, elbette ki hikmetsiz değildir. Bu paha biçilmez bir niyet, yürekten bir temenni ve hürmetin fiiliyata dökülmüş hâlidir ve belki de bu sebeple yalnızca Müslümanlar için değil onu gören gayrimüslimler için de göz kamaştırıcı, etkileyici olarak temaşa edilmektedir.
Taşı oymak, evla bir kalıba, şekle sokmak, sabrın cismaniyete bürünmüş hâlidir. Bir taşa sanat giydirmek ise onu yapan ruhun en ince, en zarif hâlde olduğunun delilidir.
Taş işçiliğinde, çekiçleme işlemi yapılırken bazen birim tekrarlardan oluşan geometrik örüntüler göze çarpar, bazen bir ayetin harf harf nakşedilmesi karşısında, hayretini gizleyemez görenler. Sabrın, azmin bayraktarı olur ortaya çıkan eserler.
Mimaride taşı oymak fikri ne derece muazzam ise onu estetik bir kaygı ile şahesere dönüştürmek sanatı ondan kat kat daha eşsizdir. Duyarlı bir birey olarak bakanlar, tarihe yolculuk seferinde bulur kendini. Selim’lerin, Fatih’in, Kanuni’nin ruhunda taşıdığı inancı, hayret ve tefekkür ile seyrederken Mimar Sinan, Sedefkâr Mehmed Ağa, Hayreddin Ağa ve nice anıt eserler inşa eden üstatların, deha ve estetik algısının eşsizliği karşısında derin bir hürmet duygusu ile dolar. Mabedin atmosferinde ruhlar kanatlanır, maveraya seyahat başlar. Yalnızca gören gözler değil, feyzine erişen akıl ve kalp de vecde gelir. Taş kesilmiş olsa bile bir kalp, bu manzaranın karşısında incelir, hüzünlenir. Tarih binlerce numuneleri ile doludur. Dünya durdukça dursun, insanlık hakikati bulsun diye en kavi, en metin sanatlı eserler ile ilan ederler hiç bitmeyecek sevdalarını. Ölümlü olduklarının şuurunda olup ölümsüz inançlarını gaye-i hayat edinir ve onu tüm zamanlara ilan etmeyi kendilerine yegâne vazife bilirler.
Evet, Osmanlıda oymacılık sanatı en üst seviyesine ulaşmıştır. İlk büyük merkez olan Bursa’da Yeşilcami’nin taç kapısı, pencere söve ve alınlıkları bunun en güzel örneklerindendir. (Nebi Bozkurt, TDV İslam Ansiklopedisi, c.34, s.13-15.) Taş işçiliği ile ziynetlenmiş eserler arasında; Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas), Divriği Ahmet Şah Türbesi (Sivas), Tercan Mama Hatun Türbesi (Erzincan), Gevaş Halime Hatun Kümbeti (Van), Alay Han (Aksaray), İnce Minareli Medrese (Konya) ve daha ismini zikredemediğimiz nice şaheserler sayılabilir.
Duamız odur ki taşların dile geldiği, hakikati, asırlara haykırarak gözlerin önüne seren bu kıymetli sanatın terbiyesinde, nice ruhlar terbiye olur, evla bir suret bulur.