Makale

Prof. Dr. Temel Yeşilyurt

Prof. Dr. Temel YEŞİLYURT:
Toplumun bir arada yaşadığı ama aynı zamanda ötekinin hâlini, derdini hissetmesine vesile olan bu ayda “bu ramazan ve her zaman” düsturunca imar ettiğimiz gönüllerimizi korumalı, edindiğimiz güzel hasletleri, alışkanlıkları sürdürebilmeliyiz.”

Kıymetli Hocam, malumunuz Başkanlığımız ramazan ayının toplumun tüm katmanlarında etkin bir şekilde idrak edilmesinin sağlanması amacıyla her yıl bir tema ile bizleri buluşturuyor. Bu yılın teması ise Ramazan ve Ahiret Bilinci. Öncelikle mübarek ramazan ayının müminlerin gönül dünyasındaki yerine dair neler söylersiniz?
İnsanlar için ramazan ayına kavuşmak bir lütuf ve ikramdır; ondan ayrılık ise Müslümanlar için garip bir hüzündür. Hayatımızda yer tutan, hayatımıza yön veren, hayatımızı şekillendiren, bizleri eğiten, bizleri ahirete hazırlayan pek çok hasleti bu ayda kazanırız. Ramazan ayına eşlik eden Kur’an, iftar, sahur, mukabele, hatimler ve teravihler gönül dünyamızı rahmet esintileriyle canlandıran, gönlümüzü aydınlatan, ferahlatan kavramlar olarak hayatımıza girer. Ramazanla kendimizi ayrı bir atmosferin, ayrı bir iklimin içerisinde buluyoruz. Onun için ramazan diğer ayların yanında bizim için fark oluşturan bir aydır. Diğer aylardan daha feyizli, daha bereketli bir aydır. Peygamberimizin (s.a.s.) buyurduğu üzere “Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.” (Buhari, Savm, 5.) Ramazan, rahmet kapılarının ardına kadar açıldığı, şeytanların bağlandığı, cennet kapılarının aralandığı bir aydır. Toplumun bir arada yaşadığı ama aynı zamanda ötekinin hâlini, derdini hissetmesine vesile olan bu ayda “bu ramazan ve her zaman” düsturunca imar ettiğimiz gönüllerimizi korumalı, edindiğimiz güzel hasletleri, alışkanlıkları sürdürebilmeliyiz. Bin aydan daha hayırlı olan, meleklerin saf saf yeryüzüne nüfuz ettiği, sükûn ettiği, yeryüzünü dolaştığı Kadir Gecesi’nin bulunduğu ramazan ayı, Allah Teâlâ’nın: “Oruç benim içindir, onun mükâfatını ben veririm.” diye buyurduğu oruç ibadeti başta olmak üzere pek çok ibadet ve taatle Müslümanın ruhen, manen yükselmesine vesile olur. İyiliklerin çoğaldığı, gönül dünyamızın ferahlık bulduğu, kardeşliğimizin pekiştiği, umutlarımızın yeniden yeşerdiği âdeta bir bahar mevsimi olan ve bayramın da muştusu ramazan ayı, yılda bir defa lütuf ve ikramıyla gelir, hanelerimize misafir olur. Bize düşen bu misafiri iyi ağırlamak ve hoşnut uğurlamaktır.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) “Müminlerin en akıllıları, ölümü en çok hatırlayanlar ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananlardır.” (İbn Mace, Zühd, 31.) hadisinden hareketle ramazan ayının insanlarda oluşturduğu ahiret bilincinden söz edebilir misiniz?
Kur’an-ı Kerim’de Allah’a imandan hemen sonra vurgulanan iman esası ahirete imandır. Ramazan ayının da ahirete iman ile doğrudan bir ilişkisi vardır. Çünkü ramazan, insanlara ahireti hatırlatan ve onları oraya hazırlayan bir aydır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’deki Müminun suresinin hemen başında “Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir.” buyurur ve akabinde gelen ayetlerde de kaliteli, vasıflı ve niteliği olan müminlerin kurtuluşa ereceği vurgulanır. (Müminun, 23/1-10.) İşte ramazan da kaliteli, nitelikli müminin inşa edildiği bir mevsimdir. Müslümanın ramazanı nasıl karşıladığı, nasıl yaşadığı ve nasıl uğurladığı da burada büyük önem taşır. Bu açıdan ramazan ile ahiret hayatı ya da ebedi kurtuluşa erme arasında bir irtibat oluşturabiliriz. Çünkü ramazan, her Müslüman için başı rahmet, ortası mağfiret sonu cehennem azabından kurtuluş olması müjdesiyle cennete uzanan bir yoldur. O yüzden Müslümanların ramazana bağlılığı imani bir göstergedir. Allah’ın rızasının çokça gözetildiği bu aya özel tutulan oruç ibadeti başta olmak üzere diğer ibadetlerin insanı olgunlaştırma, arındırma, saflaştırma, cennete ehil hâle getirme amacı vardır. İşte bunca çaba “Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir.” müjdesine nail olmaktır ki bu da başta Allah’a imanın ve hemen akabinde gelen ahirete imanın kuvvetli bir tezahürüdür.
Allah’ın “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmran, 3/110.) buyruğu üzere hayırlı bir ümmet olma yolunda “emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker”in önemi ve Müslümanın hayatına nasıl yansıması gerektiği hususunda neler söylersiniz?
İyiliği emretmek, İslam’ın temel ilkelerinden biridir ve her Müslümanın görevidir. Bu ilkenin uygulanması hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük önem taşır. Bireyin iyiliği teşvik etmesi ve kötülükten sakındırması onun manevi gelişimine de katkı sağlayacaktır. Çünkü öncelikle buna kendisinden başlaması gerekir. Bu çaba kişinin kendini kontrol etmesi, bir nefis muhasebesi yapması ve günahlardan uzaklaşması anlamına gelir. Bu ise gönülleri rahatlatan, daha huzurlu bir yaşam demektir. Diğer taraftan iyiliği teşvik etmek ve kötülükten sakındırmak toplumda barış ve huzurun da temelidir, suçun ve ahlaksızlığın önlenmesine katkı sağlar. Aynı zamanda daha iyi, daha adil ve daha merhametli bir toplum inşa edilmesine yardımcı olur. Onun içindir ki Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “İyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk olun.” (Âl-i İmran, 3/104.) buyurmuş ve hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir ümmet olmamızı istemiştir. (Âl-i İmran, 3/110.)
“İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın asgari gereğidir.” buyuran Peygamberimizin hayatında “emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker” ilkesi nasıl hayat bulmuştur?
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu hadisi, bireysel ve toplumsal anlamda sorumluluk bilincini aşılayarak sorumlu birey ve toplumların oluşumuna katkı sağlar niteliktedir. Bir Müslüman olarak sorumluluk almayı, iyilikte yardımlaşmayı, iyilikten yana tavır takınmayı ve kötü, çirkin durumlar karşısında lakayıt ve tepkisiz kalmamayı öğütleyen bir hayat reçetesidir. Her zeminde ve fırsatta iyiliği yayma ve kötülüğü de engellemeyi, imanın bir niteliği olarak saymış ve imanın bir yansıması olarak tanımlamıştır.
Hadis-i şerif aynı zamanda bir davet yöntemini de bizlere öğretir. Kırmadan, dökmeden, incitmeden ama haktan ve hakikatten de taviz vermeden iyiliği yaymayı, kötülüğün ise toplumda yayılmasına engel olmayı öğütler. Hadiste kademeli bir müdahale yöntemi öne çıkmaktadır. İlk olarak elimizle yani fiili olarak müdahale etmemiz gerektiğini söyler. Buna gücümüz yetmiyorsa dilimizle yani sözlü olarak iyiliği emretmeli ve kötülüğü yasaklamalıyız. Buna da gücümüz yetmiyorsa kalbimizle buğzetmemiz yani hoşnut olmamamız gerektiğini belirtir. Hadis, imanın en azından bu kadarını gerektirdiğini söyler. Müslümanın asgari olarak kalbiyle de olsa kötülüğe karşı bir tepki göstermesi gerekir.
Bununla beraber hadis-i şerif toplumsal sorumluluk bilincini de artırır. Bireyleri, sadece kendi iyiliklerini değil, toplumun iyiliğini de düşünmeye teşvik eder. Kötülük karşısında sessiz kalmamayı öğütler. Kötülüğe karşı tepki göstermenin, onu engellemek için çaba harcamanın önemini vurgular. İyiliğin yaşandığı, kötülüğün ise kademeli ortadan kaldırıldığı erdemli bir toplum inşa etmenin aynı zamanda imanın da gereği olduğu vurgulanmıştır.
“İyiliği emredip kötülükten men etme” ilkesi, bireysel ve toplumsal huzur ve barış için önemlidir. Bu ilkeyi hayatta uygulamaya çalışarak daha iyi bir dünya inşa edebiliriz. İnsanlık tarihinde iyilik ve kötülük kavramları toplumların şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. İyiliği emretmek ve kötülüğe engel olmak hem bireysel hem de toplumsal düzeyde hayatımızın merkezinde yer almalıdır.
Allah’a ve ahirete imanın bir tezahürü olan “emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker”i yaşamın merkezine koyabilmek için neler yapmamız gerekir?
İyiliği emretme kötülükten de sakındırma İslam’ın temel ilkelerinden biridir. İyilikten yana tavır alıp kötülükten uzak kalma imanın bir yansıması olduğu gibi aynı zamanda bireysel ve toplumsal sorumluluk bilincinin gelişimi açısından da hayatidir. Ancak bunu yapabilmek için belli bir bilinç düzeyine ulaşmış olmak gerekiyor. Her şeyden önce iyi ve kötüyü net bir şekilde tanımlayabilmek önemlidir. İyi ve kötü bilinmeden iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak mümkün olmayacaktır. Bunu yaparken de İslam dininin temel ahlaki kurallarının bilincinde olmak önemlidir. Ancak bunların farkında olan insanlar, toplumsal sorunlara karşı duyarlı hâlde bu sorunlara çözüm üretmek için çaba içerisindedirler.
Elbette ki iyiliği teşvik ve kötülükten sakındırma sadece başkaları için geçerli bir kural değildir. Bu konuda herkesin öncelikle kendinden başlaması önemlidir. Kendimiz iyilik yaparak ve kötülüklerden kaçınarak başkalarına örnek olmak zorundayız. Davranışlarımızla ve sözlerimizle iyiliği teşvik etmeli ve kötülükten caydırıcı olmalıyız. Ayrıca sabırlı ve hoşgörülü olmak, insanları ikna etmede daha etkili olmamızı sağlar. Başkalarını bu konuda uyarırken nazik ve sakin bir dille, karşıdakini incitmeden bunu yapabilmek önemlidir. Aksi durumda yaptığımız iş faydadan çok zarar getirebilir. İyilik yapalım derken daha fazla kötülüğe sebep olabiliriz. Kimseyi rencide etmeden, incitmeden ve zorlamadan iyiliğe teşvik etmeliyiz. İyiliği emretmek ve kötülüğe engel olmak için empati yapmalıyız. Başkalarının ihtiyaçlarını anlamak ve onlara yardım etmek temel ilkemiz olmalıdır. Her fırsatta ve zeminde iyilik yapma ve kötülüğe engel olma fırsatlarını kaçırmamak için çaba harcamak zorundayız.


Öz Geçmiş
Prof. Dr. Temel Yeşilyurt, 1969 yılında Erzurum’un Olur ilçesinde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Çataksu köyünde tamamladı. Liseyi Ordu’nun Perşembe ilçesindeki Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesinde bitirdi. 1991 yılında Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun olduktan sonra Kayseri Bünyan’daki iki yıllık öğretmenlik yaşamı esnasında yüksek lisansını tamamladı. 1998 yılında doktorasını bitirip doktor ünvanını aldı. 2002 yılında doçent oldu. Harran Üniversitesinde 5, Fırat Üniversitesinde 11, Erciyes Üniversitesinde de 13 yıl görev yaptı. 2023 yılı başında Kastamonu Üniversitesine geçiş yapan Yeşilyurt, hâlen Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. İslamiyat ve İslami Araştırmalar başta olmak üzere değişik dergilerde yayımlanmış pek çok telif ve çeviri makalesi, kitapları, ulusal ve uluslararası sempozyumlarda sunulmuş bildirileri bulunmaktadır.