Makale

Papirüsten Piksele

KÜLTÜR-SANAT-EDEBİYAT

Papirüsten Piksele

Muhammed Kâmil YAYKAN

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
(Zümer, 39/9.)


İNSANLIK… Yazı… Kalem… Kâğıt… Satıh… Mürekkep… Baskı… Cilt… Matbaa… Teknoloji…
Uzar da gider bu liste böyle, sayfalarca. Sayfa… Hiç düşündük mü nedir diye sayfa? Ya da ilk sayfa neye benziyordu diye? Ya da yazma ihtiyacı duyan ilk âdemoğlu nereye, ne yazdı diye?
İnsan hilkati gereği sosyal bir varlıktır. Bu da, onun başkalarıyla bilgi alışverişinde bulunmasının doğal sebebidir. Hâliyle insanlık günümüze değin bilgi paylaşımını sürdürerek gelmiştir. Bu paylaşımların en önemli noktasında ise şüphe yok ki yazılı metinler bulunmaktadır.
“Söz uçar yazı kalır.” cümlesi, yazının ne denli kadim bir varlık olduğunu bize tek başına anlatmaktadır. Çünkü yazıya geçirmek, belgelemektir. Belgelemek ise herhangi bir şeyin varlığını resmileştirmektir. Belgeli olan, bir kâğıda bir kalemle yazılan şeyde ihtilaf yoktur. Kimlik Belgesi, Öğrenim Belgesi, Sürücü Belgesi, Görev Yeri Belgesi vs. hepsi aslında insanın bir yetisini resmîleştirmesi, başkalarına vesikalaması için vardır. Biliriz ki bu belgeye sahip olan bir kişi belgenin gereksinimlerini yerine getirebilmektedir. Koşulsuz bir ön kabuldür bu durum. Belgeli olan şey vardır ve geçerlidir.
Kitaplar da bir bakıma bu gerekçe ile kaleme alınmıştır. Nisyan ile malul olan insanın, unutma ihtimaline karşı bir belgedir kitap. Kültür kitaplarla aktarılır. Binlerce yılda nakış nakış işlenerek inşa edilen medeniyetler kitaplar sayesinde ayakta kalır. Hatalardan çıkarılan dersler, yeni bir işe başlanırken kullanılan teknikler kitaplarda anlatılır ki sonradan gelen önce gelenlerin tekrarına düşmesin, onların işlerinin üzerine yeni işler işleyebilsin…
Tarihçe-i yazı ve’l-kâğıt
Mağara duvarlarına farklı figürler çizen insanoğlu zaman içinde yazılı metinler oluşturmaya başladı. Eski zamanlarda yazılar taş, maden gibi dış etkenlere dayanıklı tablet olarak adlandırdığımız malzemelerin üzerine yazılırdı. Ama bu malzemeler oldukça ağırdı. Bu ilk versiyon tabletlerden umduğunu bulamayan insanoğlu günümüzde kullandığımız modern tablete kadar kağıdı pek çok evreden geçirmek durumunda kaldı.
Tahta, kil gibi daha hafif malzemeler denendi ama başarı yine elde edilemedi. Çin’de ipek kullanan insanoğlu Nil kıyılarında yaprak hâline getirilmiş papirüs liflerinde çözümü aradı. Ve kısmen buldu da. Mısır’dan Yunanistan’a oradan da Roma’ya geçen papirüs yazılı metinlerin oluşturulmasına çare oldu.
Kütüphaneler inşa etmeye başlayan insanoğlu, koyun derisinin parlak bir cila ile beyazlatılması sonucunda elde edilen parşömen ile yepyeni bir çağa girdi yazım hayatında. Bu katlanabilen, bir araya getirilip dikilebilen ve ciltlenerek bir defter şekli alan malzeme ile kitap klasik anlamda bildiğimiz formuna kavuştu. Papirüs, sayfaların numaralanabilmesine imkân tanıyarak kitabın işlevselliğini artırıyor ve insanoğlunun aradığını bulmasını kolaylaştırıyordu. Kabukları soyulduktan sonra çeşitli kimyasallar ile su içinde seyreltilen ağaç parçacıklarının oluşturduğu selüloz hamurundan elde edilen modern hâle kadar kâğıt pek çok aşamadan ve teknikten geçti.
Kâğıdın bu serencamıyla kitap yazımı ve basımı ile ilgili teknoloji de gelişim gösterdi. Elle kopya edilen eserler matbaa ile daha kolay çoğaltıldı. Bu hız zamanla dergi ve günlük gazete gibi fikirlerin de ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktı.
Bilişim devrimi ve e-kitap
Dünya sahnesine gönderildiği ilk günden beri farklı ihtiyaçları için sistemli bir şekilde alet üretmeyi başaran insanoğlu 20. yüzyılın ikinci yarısında belki de o güne değin ürettiği en önemli makineyi icat etti. Tarihi çok eski devirlere kadar uzansa da modern anlamda “Bilgisayar” dediğimiz bu makineler zamanla evlerimize hatta ceplerimize dahi girecek ve kendini bizlerin ayrılmaz bir parçası kılacaktı.
Bilgisayar kullanımıyla doğru orantılı olarak icat edilen “kelime işlemciler” ise yazı tarihine bambaşka bir boyut ve nitelik kazandırdı. Artık eskisi gibi -kalem ortak ismiyle adlandırılan- bir nesneyi farklı yüzeyler üzerinde gezdirerek yazı yazılmıyordu. Onun yerine üzerinde tuşlar bulunan bir aygıt kullanılıyor, üzerine basılan tuşun simgelediği karakter bir ekran üzerinde zahir oluyordu. İnsanoğlunun doğrudan yazıya dokunarak bir metin üretme devri kapanmıştı artık. Klavyeden monitöre uzanan kablolu yolda sanal harfler karşımıza çıkmaya başlamıştı. Üstelik bu programlar çeşitli font ve büyüklükte yazı yazmayı da mümkün kılmış, yazınımızı hareketlendirmenin de önünü açmıştı.
Kısaltmasını hepimizin bildiği “www” (world wide web) yani “Dünya Çapında Ağ” ile dilediği bilgiye kolayca ulaşma imkânına sahip olan insanoğlu bu sanal ortam içinde oturduğu yerden dünyanın öbür ucundaki kütüphanelere erişim kolaylığı yaşamanın keyfini sürmeye başladı.
Kasa, klavye, fare ve monitör dörtlüsünden meydana gelen klasik bilgisayarların mobil cihaz boyutlarına indirgenmesi sonucunda dünya cebimize sığacak kadar küçüldü. Elimizde tuttuğumuz dokunmatik ekranlı “smart” nesneler binlerce yıl önce taş ve kilden meydana getirerek çivi yazısı ile işlemeye çalıştığımız “tablet”in belki de ulaşmak istediği noktaya geldi…
Tam da bu noktada aklına bir fikir geldi insanoğlunun… Acaba kitaplar bu sanal ortama aktarılabilir miydi? Acaba kitaplar bu sanal ortamda görüntülenebilir, okunabilir miydi? Acaba kütüphaneler dolusu kitap bu cihazlar yardımıyla her an her yerde yanımızda olabilir miydi? Bunun gibi yüzlerce soru takip etti fikri. Çalışmalar başladı. Bilim insanlarının epeyce mesai harcamaları sonucunda kitap okunmasına imkân sağlayan, okuyabilen ve okunabilen elektronik mobil cihazlar üretildi sonra.
E-Kitap okuyucu dendi bu cihaza. Başındaki “e” hariç kitaptan hiçbir farkı da yoktu aslında. Pek çoğu karşı çıktı. Çıkıyor da. “Kitap dokunmadan okunur mu hiç?” “Kitabın kokusunu duymak lazım azizim.” gibi pek çok cümle ile…
1993’te “BiblioBytes” isimli e-kitap satışına imkân sağlayan ilk web sitesi kitapla ilgili serüvenimizin önemli bir noktası olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, 19 Kasım 2007 bu yolculuğumuzda adeta yeni bir çağın açılış gününü temsil etmektedir.
Kindle ve elektronik mürekkep
Dünyanın en büyük online kitap satış sitesi olan “amazon.com” 19 Kasım 2007’de Kindle isimli e-kitap okuma aracını piyasaya sürdü. Bu tarihe kadar başta “pdf” olmak üzere pek çok formatta oluşturulmuş sanal kitaplar internet üzerinden ücretsiz bir şekilde paylaşılmakta ve indirilmekteydi. Ancak Kindle ile e-kitap ticari bir forma büründü ve internet sitesi üzerinden para karşılığında satılmaya başladı.
Monitör üzerindeki milyonlarca piksele bakmaktan yorgun düşen gözler, yeni e-kitap okuyucu ile bu sorunu da bertaraf ediyordu. 1997’de geliştirilmeye başlanan yeni bir teknolojik ürün ile gözlerin ekran tarafından yorgun düşmesinin önüne geçiliyordu.
“Çapı yaklaşık bir insan saçı kadar olan milyonlarca mikrokapsülün içindeki akışkan siyah parçacıkların belli bir elektrik yükü ile görünür kılınması” prensibiyle çalışan bu ürün zaman içinde e-ink (elektronik mürekkep) olarak anılmaya başladı. Elektronik mürekkep bilinen bu teknoloji mobil cihazların aksine ışık kaynaklı bir teknolojiyle çalışmadığı için gözü de yormuyordu. Kısaca söylemek gerekirse bir kitabın herhangi bir sayfasının teknolojik formuydu, elektronik mürekkeple yazılmış bir metin. Bu da ne kadar okursak, ne kadar bakarsak bakalım gözlerimizin yorulmayacağı, dolayısıyla korkulanın aksine kalıcı bir göz rahatsızlığına yakalanmayacağımıza işaret ediyordu.
E-mürekkep ile insanoğlu binlerce yıllık yazı serüveninde de yeni bir merhaleye gelmiş oluyordu. Isınmak ve beslenmek için yakılan ateşin külünden kök boya ile ürettiği ilk kalemlere, modern anlamda kullandığımız ıstampa mürekkebinden yazıcı kartuşuna hatta tonerine kadar pek çok aşamadan geçen yazı aletleri nihayetinde elektronik mürekkep ile güncel formuna ulaşmış oluyordu. Kalem, gelecekte bu form dışında daha nice güncellemeler görecek, nice farklı şekle bürünecek bilinmez ama son teknolojik gelişmeler elektronik mürekkebin çeşitli renklerde piyasaya sürüleceğini gösteriyor bizlere.
Hemen her teknolojik gelişmeye yapılan, artık klasikleşmiş “Bu icat pek tutmaz, fazla uzun ömürlü bir gelişme değil.” şeklindeki eleştiriler -tabi ki- e-kitaba da yöneltildi. Ama bu yeni teknoloji, eleştirilere en güzel cevabı 2011 yılına geldiğimizde verdi: Amazon, her 100 basılı kitaba karşı 105 e-kitap satışı yaptığını duyurdu.
E-kitap bize ne getiriyor, bizden ne götürüyor?
Kitabın teknoloji çemberinden geçerek güncel bir form kazandığı e-kitap, biz kullanıcılara sağladığı pek çok yararın yanı sıra bazı dezavantajlara da sahip. Her şeyden önce e-kitap, çevreci bir teknoloji olarak karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalar bir ton kâğıt için iki ton ağaca ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. İki ton ağaçtan ise sadece 200.000 sayfa A4 kâğıt üretilebiliyor. E-kitap teknolojisinin çevrecilik özelliği ise tam bu noktada devreye giriyor. Dijital kopyalarla çoğaltılabilen herhangi bir e-kitap için sonsuz sayıda sayfa üretmek amacıyla herhangi bir ağaç kesilmesine gerek kalmıyor. Bu da hem kısa hem de uzun vadede ekoloji ve insanlığa büyük bir fayda sağlıyor. Ayrıca uzmanlar bu durumun maliyeti düşüreceğini ve gelecekte kitapların çok daha ucuz bir şekilde okuyucuyla buluşacağını belirtiyor.
Elektronik kitap teknolojisinin günlük hayatımızı kolaylaştırma yolundaki faydalardan bir tanesi de kendi kişisel kütüphanemizi her an yanımızda taşıyabilmemize olanak sağlaması. Sahip olduğumuz bir e-kitap okuyucu veya e-kitap okumaya imkân tanıyan herhangi bir akıllı mobil cihaz ile aynı anda pek çok kitabı yanımızda taşıyabiliyor, okuyabiliyor, araştırma yapabiliyoruz. Ayrıca bu kitapları istediğimiz font ve/veya karakterde görüntüleyerek okuma sürecimizi kolay hâle getirebiliyoruz.
Bir de kütüphanelerde kitap bekleme sırasını ortadan kaldırıyor e-kitap. Kitabın elektronik nüshasına sahip olan bir kütüphane bu kitabı aynı anda istediği kadar kullanıcının hizmetine sunabiliyor. Bu da araştırmacılar için oldukça büyük bir kolaylık sağlıyor.
Bu kazanımlarının yanı sıra kaybettirdikleri de yok değil elektronik kitabın. Karşımıza çıkan/çıkabilecek en önemli problem kitabın sanal formatı. Farklı formatlarda kaydedilen e-kitaplar ticari rekabet dolayısıyla farklı marka ve modellerdeki okuyucularda açılmıyor/görüntülenemiyor. Az da olsa okuyucuların karşı karşıya kaldığı bu problem kitabın erişilebilirliğini kısıtlıyor.
Ayrıca bu teknoloji henüz bebeklik çağında olduğu için belli teknik aksaklıkları da beraberinde getiriyor. Ama geliştiriciler bu tür problemlere karşı çözümler bulmaya gayret gösteriyor.
Bir de basılı kitap müdavimleri için kitaba dokunamamanın getirdiği fiziksel bir problem var bu teknolojide. Kâğıda, kâğıdın dokusuna, baskı kalitesine ve de kokusuna kadar kitap dendiğinde aklımıza ilk gelen özellikler bu yeni form elektronik kitaplarla standart ve kimilerine göre ruhsuz bir hâle bürünüyor.
Sonuç niyetine
Günümüz insanı geçmiş ile bir bağ kurmak istese veya geleceğe bir mesaj iletme kaygısına düşse mutlaka kitaplı bir yoldan geçmek zorunda. Yazı karakterlerinden yoksun olduğumuz bir hayat dünyamızı da “karaktersiz” bir hale getirecektir sonunda. Bunun farkında olan insanoğlu kitaplarla varlığını sürdürüyor aslında.
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Dolayısıyla kitap da günden güne, çağdan çağa değişim gösteriyor hızla. Mağara duvarlarına kömürleşmiş kalıntılarla karalama yapan insanlar bugünkü dokunmatik ekranlı nesneleri görse ne derdi acaba? Zaten hayatı ve insanı ilgilendiren hemen her şey değişmiyor mu oysa?
Eski üstatlar, bilgeler, âlimler kütüphanelerin tozlu rafları arasında arttırmaya çalışıyorlardı bilgilerini; modernleri ise internet âleminde sanal bağlantılar arasında bulma çabasındalar aradıklarını. Çaba değişmedi ama mahiyeti ve yöntemi “güncellendi” modern çağın aynasında. Kitaplar da nasiplendi bu durumdan formları değişti yavaşça. Mürekkeple yazılan harfler şimdi e-mürekkeple görünür oldu kâğıt niyetine kullandığımız tablet ekranlarında.
Zaman değişti… Değişiyor. Değişecek de hızla. Biz de insanoğlu olarak değişime ayak uyduruyoruz. Her mahallenin yalnızca bir radyosu olduğu günlerden hepimizin cebinde bulunan bilgisayarların çağına geldik göz açıp kapayıncaya dek. Bu değişim rüzgârından nasibini alarak elektronikleşen pek çok şey gibi kitap da elektronik ortamlarda karşımıza çıkıyor modern zamanlarda. Bugünkü durumu şaşırarak karşılayan insanlık birkaç nesil sonra günümüz kitabını unutacak belki de? Kim bilir elektronik kitap belki de kitabın nihaî formu olmayacak, o da değişecek ve tahayyül bile edemeyeceğimiz bir forma bürünecek… Bunun için de zaman lazım… Beklemek ve görmek… İnsanlık tarihini izlemek…