Makale

Mabet ve Kitap ULUCAMİ KÜTÜPHANESİ

GÜNDEM

Mabet ve Kitap ULUCAMİ KÜTÜPHANESİ

Prof. Dr. M. Asım YEDİYILDIZ
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


Türk kültür tarihinin daha iyi anlaşılabilmesi için kuşkusuz Osmanlı dönemi kütüphanelerinin, bunların içerdiği kitapların ve muhtevasının bilinmesi gerekmektedir. Kanaatimizce Osmanlı kütüphanelerinin ve özel kitaplıkların kitap envanteri çıkarılmadan, onun ilim ve kültüre yaptığı katkıları ortaya koymak mümkün olamayacaktır. Ne yazık ki bu alanda yapılan çalışmalar oldukça azdır. Dolayısıyla bu çalışma bu alana mütevazı bir katkıyı amaçlamaktadır; zira burada bahsedildiği şekildeki bir araştırma yapmak için ne yeterli imkân ve ne de zaman sözkonusudur. Bu sebeple arşiv kaynaklarından elde ettiğimiz bazı bilgiler esas alınarak Osmanlı cami ve kitap bağlantısını Bursa Ulucami kütüphanesi örneğinden hareketle ortaya koymak istiyoruz. Yapılan çalışma dolaylı olarak Osmanlı kitap ve yazım dünyasına da kuşkusuz ışık tutacaktır.
Yıldırım Bayezit tarafından yaptırılan Bursa Ulucamii (1402) zamanla mabet olmanın yanında bir eğitim-öğretim mekânı ve kütüphane fonksiyonu da kazanmıştır. XVI. yüzyıldan itibaren vakfedilen mushaflar ve bazı kitaplarla kütüphane fonksiyonu kazanmaya başlayan bu mabed için Abdullah Münzevi Hünkâr mahfili altına bir kütüphane yaptırmış ve bütün kitaplarını buraya vakfetmiştir. Bilahare başka âlimlerce bağışlanan kitaplarla kütüphane daha da zenginleşmiştir.
Bilindiği üzere İslâm toplumlarında zaten cami kütüphaneleri oluşturma geleneği mevcuttu. (Geniş bilgi için bkz. Pedersen, Johs, “Mescid”, İslâm Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul 1979, 3. bsk c. VIII, s. 62; Çavdar, Tûba, “Vakıf Kütüphaneleri”, Geçmişten Geleceğe Vakıf Medeniyeti, Vakıflar Dergisi Özel Sayısı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara 2006, s. 56; Kütüphaneler tarihi hakkında bkz. Erünsal, İsmail, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1991, 2. bsk.) Abdullah Münzevi (ö. 1795) de muhtemelen bu geleneğe uyarak ömrünün sonlarına doğru artık kullanamayacağını düşündüğü kitaplarını bir vakıf tesis ederek bu ulu mabede vakfetmiş olmalıdır. İleride temas edileceği üzere daha önce camiye vakfedilen mushaflar ve dinî ilimlere dair bazı kitapların da burada toplanmış olduğu anlaşılıyor.
Eldeki bilgilere göre, Ulucami’ye kitap vakfedenler arasında zikredilmesi gereken ilk kişi, Müfti Ahmet Paşa’dır. 1523 tarihli bir sicil kaydına göre o, bazı kitaplarını bu mabede vakfetmiş ve onları muhafaza edecek bir hafız-ı kütüp tayin etmiştir. Söz konusu tarihte bu görevi yürüten Lütfullah adında biri vefat edince yerine ilim sahibi Şüca b. Mustafa tayin edilmiştir. (Bursa Şer’iye Sicilleri, A 35:339a 6 Zilhicce 930.) Yıldırım Bayezit Medresesi müderrislerinden Hemşirezade adıyla şöhret bulan bir müderris de kitaplarından bir kısmını buraya vakfetmiştir (1617). Hacı Osman b. Mehmet b. Dost Ali adında birisi ise 1093/1682’de bu camide ders gören talebelerin ihtiyaç duyduğu kitapların alımı için 1400 Esedî kuruşun 150’sini vasiyyet etmiştir. (BŞS., B 141:131b 28 Cumâde’l-ûla 1093.) IV. Mehmed’in imamı olarak şöhret bulmuş Şeyhülislam Esbak Mehmet Efendi de Ulucami’de vaizlerin yararlanması için çoğu tefsir ve hadise dair kitaplar bağışlamıştır. Nihayet Abdullah Münzevi Efendi (ö.1210/1795) Hünkâr mahfilinin altında kütüphaneyi yaptırınca bütün bu kitaplar muhtemelen burada toplanmıştır. (Karaman’ın Aladağ kasabasından olan bu zat, Kayseri ve Ankara’da ilimle meşgul olduktan sonra, tarik-i sufiyeye intisap ederek, Alboyacılar mevkiinde dergâhını yaptırmıştır. Geniş bilgi için bkz. M. Şemseddin, Yâdigâr-ı Şemsî, 1332, c. II, s. 344-345.) Böylece mabet içinde gerçek anlamda bir kütüphane meydana gelmiştir.
Vakfiyeye göre bir kısmı risale olmak üzere Abdullah Münzevi toplam 454 cilt kitap vakfetmiş (Bu kitaplar bugün Eski Eserler ve Yazmalar Kütüphanesi’nde muhafaza edilmektedir.) ve vakfın mütevelliliğine de Hacı Halil Efendi b. Hacı Ömer Efendi’yi getirmiştir. 1809 tarihli bir kayıttan Münzevi Kütüphanesi’nin mütevellisine Sultan Abdulhamit Han’ın İstanbuldaki vakıflarından günlük on akçe ücret tahsis edildiği anlaşılıyor. Söz konusu tarihte cülus dolayısıyla tüm beratların yenilenmesi emredildiğinden Ulucami’deki Nasıruddin Şeyh
Abdullah Efendi Kütüphanesi mütevellisi es-Seyyid İbrahim b. es-Seyyid el-Hac Halil’in beratı da yenilenmiş, ücretini de eskiden olduğu gibi Bursa Mizan-ı Harir Mukataası’ndan alması emredilmiştir. Münzevinin kitaplarının çoğu tasavvufla ilgilidir. Geriye kalanı ise tefsir, hadis, akait gibi dinî ilimler, tarih ve tıp gibi sosyal ve müspet ilimler oluşturmaktadır. Daha sonra sözkonusu Kütüphaneye Nakşibendi tarikatine mensup Osman Efendi (ö.1200/1785) de kitap vakfetmiş ve bunu Abdullah Münzevi’nin teşvikiyle gerçekleştirmiştir.
1753 yılı sayımında, Osman Efendi’nin vakıf kitaplarının 598 cilt olduğu tespit olunmuş, fakat daha sonraki bir sayımda bunların 61 cildinin kayıp olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bunlar arasına Umur Bey kitaplığından getirilen kitaplar da ilave edilmiştir. (BYEBEK, Ulucami Kitap Sayım Defteri No:5279, 1b-5b.) Tasavvufa intisap ettiği rivayet edilen Kırımlı Şeyh Mehmet Efendi (ö.1818) de Cami-i Kebir Kütüphanesi‘ne birçok kıymetli kitabını vakfetmiştir. (M. Şemseddin, age., s. 149.) Yine 1852 yılında hacdan dönerken vefat eden Urgani es-Seyyid Hacı Ali Efendi b. Hacı Ahmed 104 cilt kitabını bu kütüphane için vasiyyet etmiştir. Vakfiyesine göre bunları Ulucami dersiâmları kullanacaktır. (BYEBEK, Ulucami Kit. Sayım Def., No:5278: 6a 12 Rebî’u’l-âhir 1269.)
Münzevi vakfiyesinin gereği olarak kütüphanede her yıl sayım yapılır, sonuçlar bir deftere kaydedilir ve kaybolan ciltler yazılırdı. Sayım iki hafız-ı kütüp ve nazırdan müteşekkil bir komisyonca gerçekleştirilirdi. İlk sayım 1775 yılı Kasım ayında yapılmış, 880 cilt kitap olduğu tespit edilmiştir. Bu sayı, 13 Ekim 1780’deki sayımda 943 cilde çıkmıştır. Daha sonra ilave vakıflarla 1782’de 1073’e, 1792’de 1188’e ulaşmıştır. Bunların 45 cildi, 9 Mart 1790 tarihinde ilave edilmiştir. (Ulucami, Kit. Sayımı Def., No 5280:9a 12 Rebî’u’l-âhir 1269) 3 Nisan 1793 sayımıyla ilgili kayıtlar, kitap sayısını 1032 olarak vermektedir. (Ulucami, Kit. Sayımı Def., No 5279:9a.) O hâlde 880 cildin haricindekiler Münzevi’ye ait olmayan kitaplardır.
1814 tarihinde Cami-i Kebir şeyhlerinden Şeyh Kemalüddin Efendi’nin vârisleri, ellerindeki kitapları hıfz olunmak için Münzevi Kütüphanesi‘ne bırakmıştır. Toplam 23 ciltten oluşan bu kitaplar tefsir ve hadisle ilgilidir. Bu kütüphaneye vasiyeten kitaplarını vakfedenlerden biri de, Çelebi Sultan Mehmed’in medresesinde kalan Hacı Baba Ali Efendi’dir. Ölümü üzerine kütüphaneye nakledilen kitaplar 33 cilttir. Asıl adı Derviş Hacı Ali Sıddık Baba b. Merhum Ahmet Efendi olan zatın 19.468,5 akçe nakit terekesi geride mirasçısı olmadığından beytülmale kaydedilmiştir. (BŞS., B 321:42b-43b 19 Muharrem 1244.) Ulucami sakinlerinden olduğu belirtilen Musannif Mehmet Efendi’nin kitapları ise daha ziyade tefsirle ilgilidir.
Ulucamiideki kitaplar bugün artık camide korunmamaktadır. Bunlar Bursa İnebey Medresesi‘nde muhafaza edilmektedir. Bursa Eski Yazma ve Basma Eserleri Kütüphanesi katoloklarına göre, vakfiyede zikredilen eserlerin önemli bir bölümünün hâlen mevcut olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ulucami bölümünde 3986 kayıtlı fiş gözükmektedir. Bunların 131’ini mushaf, 3855’ini diğer kitaplar oluşturmaktadır. Ancak bir çok risale ayrı ayrı yazıldığından kitap sayısı kabarık görülmektedir. Dolayısıyla ciltli olanların sayısı daha azdır. Kaldı ki her cilt için ayrı bir fiş tutulması da bu sayıyı artıran faktörlerdendir.
Osmanlı döneminde herkesin kitaba ulaşmasının pek de kolay olmadığı düşünüldüğünde bir mabette böyle bir kütüphanenin bulunmasının değeri kendiliğinden anlaşılacaktır. Ayrıca bu, Osmanlının dini yaşamasında ilme verdiği önemi göstermesi bakımından manidardır. Bir anlamda kaynaklar ilim talibinin ayağına götürülerek bilgiye kolayca ulaşması hedeflenmiş ve ilmin gelişmesine katkı vereceği umulmuş olabilir. Yine kitapların içinde tıp ve tarih alanına ilişkin kitapların varlığı da dikkati calip bir durumdur.
Günümüzde din-ilim ilişkisi kurulurken Osmanlılarda mabet-kitap ilişkisini hatırlamak bu açıdan son derece önem arz etmektedir. İlmi en büyük değer gören bir dinin mensuplarının bugün bir kez daha camileri birer kütüphane hâline getirmeleri durumunda toplumda bilgiye yönelik ilginin artırılmasında önemli bir rol oynayacağını söylemek herhalde gereksizdir.