Makale

Rahmet ve Merhameti Topluma Yaymak

Rahmet ve Merhameti
Topluma Yaymak

Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Merhamet, Allah’ın cemal sıfatlarından Rahman isminin mazharı olarak zuhura gelen, âlemleri kuşatan, hayatı yönlendiren en önemli güç; ilahî, ruhani ve manevi duygudur. Ruhi hayatımızdaki rikkat ve inceliğin; muhabbet ve sevginin sebebidir. Hayatı besleyen en büyük ilahî ve rahmani damardır. Yürekleri mahveden dertlere çaredir. Asrımızın maddi ve manevi krizini yaşayan insanına devadır. Her gün televizyon ve internet aracılığıyla şahit olduğumuz şiddet sarmalının tek çözümüdür merhamet.
Şiddetin doğurduğu sonuç nefrettir. Tarih boyunca insanlık merhametin ürününü muhabbet, şiddetin ürününü ise nefret olarak soluklamıştır. Bu yüzden cahiliye toplumlarının en büyük problemi merhametten mahrumiyet ve şiddettir. Aile içi şiddetten toplumlararası şiddete kadar her türlü şiddet sarmalı, insanlığı kanser gibi kemiren nefret tohumları ekmektedir.
İlahî dinlerin insanlığa öğrettiği hasletlerin başında merhamet duygusu gelir. İnsan merhameti kuşandığı zaman başkalarının farkında olmaya; başkalarının farkına varınca da kendisi için istediğini başkaları için istemeye ve empati duygusuyla yaşamayı öğrenmeye başlar. Merhamet ehli, toplumda açlar varsa karnını doyuramaz; üşüyenler varsa ısınamaz; ağlayanlar varsa gülemez, evini, yurdunu ve ülkesini kaybedip başka yerlere sığınan mülteciler varken rahat edemez.
Genelde bütün peygamberlerin ve özelde bizim Peygamberimiz (s.a.s.)’in en önemli vasıflarından biri “üsve-i hasene” (Ahzab, 33/21; Mümtehine, 60/4, 6.) güzel model, rehber ve örnek oluşudur. Peygamberler, ümmetlerinin rol modelleri ve ahlaki kahramanlarıdır. Çünkü insan ahlaki erdem kabul edilen merhamet, şefkat, rikkat ve muhabbeti, güzel huy ve insani davranışları anlatım ve tanıtımdan çok fiili uygulamalardan öğrenir, kavrar ve hayata geçirir.
Sadece kuralları bilmek yeterli olsaydı peygamberlere ihtiyaç olmazdı. Allah Teala melek aracılığıyla ya da başka bir vasıtayla hayatı kuşatacak ve davranışları yönlendirecek dinî hükümleri ihtiva eden kitaplar gönderir; insanlar da o kitaptaki ahkâm ve kurallara uyarak doğru yolu bulmuş olurlardı. Allah Teala insanların model ihtiyacına binaen onlara kendi içlerinden merhametle donanmış peygamberler göndermiştir ki ümmetlerine model olsunlar ve fiilen yol gösterip onları arıtsınlar. (Bakara, 2/151; Âl-i İmran, 3/164; Cuma, 62/2.)
İnsanlara yolculuklarında, özellikle fırtınalı deniz yolculuklarında, her zaman bir kılavuz kaptan lazımdır. Hayat denizinin şiddet girdaplarını ve nefret tuzaklarını aşabilmenin en iyi yolu ehlinden öğrenilecek merhamet yönetimidir. Hz. Peygamber merhamette bir kılavuz kaptan olmanın yanı sıra karanlık geceleri aydınlatan bir mum, bir kandil gibidir. Onun ışığı olmadan insanlık için gündüz bile karanlık sayılır. Onun öğrettiği merhametten mahrum olanlar, kafalarını kuma gömen deve kuşu misali başkalarının farkında olmadığı gibi, yarasa misali ışıktan da rahatsızdır. Onun rehberliğine sığınmayan dağların kralı arslan bile tavşan olur. (Mesnevî, IV, b. 1456.) Güneşin gizlenmesi nasıl karanlığı davet eder ve insanları ışıktan mahrum bırakırsa onun merhamet nurunun kaybolması da aynen öyledir. İnsanlık bugün olduğu gibi önünü göremeyeceği bir karanlığa düçar olur.
Basiret gözü görmeyen, mana cihetine karşı kör, merhamet yoksulu günümüz insanlarının elinden tutacak, yol gösterecek, ayağı tökezlemeden selametle onları menzil-i maksuda götürecek bir rehbere ihtiyaçları vardır. İşte o rehber, Allah’ın insanlığa merhamet modeli olarak sunduğu Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’dır. Onun yöntemidir. Onun emirleridir. O âlemlere rahmet, takva ehline önder ve insanlığa rehberdir. İnsanlık onun elini tutup ardından yürüdükçe onun sunduğu merhamet ikliminde aradığı huzur ve mutluluğa erecektir.
Mekke’deki cahiliye toplumunu medeni hâle getiren ve onları şiddet sarmalından kurtarıp merhametle buluşturan Yüce Peygamberimiz’in en önemli vasfı rahmet elçisi vasfıyla yüksek bir merhamete sahip olmasıdır. Ondaki bu duygu, şiddetin her türlüsünün egemen olduğu cahiliye insanını rahmet yağmurları gibi şiddet tortularından yıkayıp arındırmıştır.
Efendimiz’in insani ilişkilerdeki temel özelliği merhamet, hoşgörü ve şefkati Kur’an şu lafızlarla anlatır: “Allah’ın sana verdiği merhamet sayesinde ey Muhammed sen insanlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz insanlar etrafından dağılır giderlerdi.” (Âl-i İmran, 3/159.)
Allah Rasulü gerek aile hayatında, gerek toplumsal hayatta, gerekse devlet yönetiminde merhamet merkezli ilişkilerin en iyi örneklerini sergilemiştir. Onun aile içinde, mescitte, sokakta ve devlet yönetimindeki beşerî münasebetleri, merhamet zeminine oturmaktadır. Eşlerine, çocuklarına ve torunlarına gösterdiği sevginin temelinde de, mescitte kendisinden zina etmek için izin isteyen gence gösterdiği hoşgörü ve ikna çabasının temelinde de merhamet vardır. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 256-257.) Yine mescitte hacetini gören bedeviye tepki gösteren sahabileri sükûnete çağırırken gönül dünyasındaki engin merhamet onu motive eden en büyük güçtür. (Buhari, Vudu, 58, Edeb, 80; Müslim, Taharet, 98-100; Ebu Davud, Taharet, 136.)
Mekke fethinde müşriklere gösterdiği af ve müsamahada da, en azılı katilleri bağışlamasında da merhametin derin izlerini görmek mümkündür. Mekke onun çok sevdiği yurduydu. Hem de çıkarılmasa, asla terk etmeyi düşünmediği vatanıydı. O kendisini Mekke’den çıkaranları; hatta hicrette kendisini yakalamak üzere iken kumlara saplanan Süraka’yı, ashabını Mekke’den çıkartan Ebu Süfyan’ı ve eşi Hind’i, Hamza’yı öldüren Vahşi’yi ve diğerlerini hep affetti. Ancak onun af, müsamaha ve hoşgörüsü acz, zillet ve meskenetten değil, âlemşümul merhametinden kaynaklanıyordu. (Enbiya, 21/107.)
Çağımızda hayatın günbegün şiddet ürettiği açıkça görülmektedir. Ruhun rikkat kazanmasına yarayacak merhamet olmadıkça ortaya muhabbet ve sevginin çıkması beklenemez. Günümüzde insanın ruhi ve duygusal tarafı görmezden gelinmektedir. Toplumlar merhametten yana aç hâle getirilmiş durumdadır. Merhametten yana aç olan toplumlarda ise temel öğenin şiddet olması kaçınılmazdır.
Bugün merhametini kaybetmeyenler Akdeniz’de batan teknedeki mültecilerden, evini yurdunu kaybeden insanların hâlinden, canlı bombaların son verdiği hayatlardan etkileniyor ve üzülüyor.
Evet, şiddetten şikâyet ediyoruz, ancak şiddeti doğuran sebepler üzerinde durmuyoruz. Şiddet, âdeta bir eğitim aracı hâline geldi. Çocuk oyunlarından, televizyon film ve dizilerine kadar her yer ve her yönümüz şiddet sarmalında. Toplumu bu şiddet sarmalından kurtarmak herkesin derdi gibi görünüyor, ancak bunun yolu nedir, buna nasıl bir çözüm üretilebilir? Buna kafa yoran ise yok. Varsa da çözüm üretebilen, sesini duyurabilen yok.
Kişiyi insani davranışlara sevk eden merhamet çok anlamlı ve önemlidir. Merhamet denilince mutlak bir acıma duygusundan öte kişiyi harekete geçiren, motive eden, davranışa sevk eden duygu hatıra gelmelidir. Yoksa sâdece acıma manasında bir merhametin kıymet-i harbiyyesi yoktur. Nitekim hastayı görünce acıma duygusuna kapılıp merhametle seyretmekten çok tedavi ve şifa bulması için ne yapabilirim derdine düşmek esastır. Aç olanı görünce acıma duygusu yerine onunla lokmamızı paylaşabilecek bir iç motivasyonumuz var mı ona bakmak esastır.
Bugün aileden eğitim kurumlarına, iş yerlerinden sokak ve eğlence merkezlerine, ülkesini savunan insanlardan camide namaz kılanlara saldıranlara kadar her alanda yaygın şekilde gördüğümüz şiddet sahnelerinin temelinde merhametten yoksun bir eğitim sürecinin bulunduğunu söylemek abartı olmasa gerektir.
Bugün asrın vicdanlarına merhameti yeniden aşılamalıyız. Asrın en büyük problemi olan merhametsizliği şefkat ve rahmete çevirmeliyiz. Rahmet ve merhameti topluma yaymalıyız. Bizim medeniyetimizin en temel değerlerinden biri adaletse diğeri merhamettir. Merhametsiz bir medeniyet olmaz.
Dileğimiz ve duamız odur ki ülkemizde ve dünyada insani duyguları yaralayan şiddet kalmasın, onun yerine merhamet egemen olsun.