Makale

Damlayı İnciye Dönüştürenler

Damlayı İnciye Dönüştürenler

Muhammed Kâmil YAYKAN

Öğret ona ki... “Öğrenmesi gerekli, biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını... Fakat şunu da öğret ona; her alçağa karşılık bir kahraman vardır. “Her düşmana karşılık bir de dost olduğunu da öğret ona! Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen ona, kazanılan bir doların, bulunan beşinden daha değerli olduğunu öğret...” Abraham Lincoln, oğlunun öğretmenine hitaben yazdığı mektuba bu cümleler ile başlar. Ve ekler: “Ona, her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlara karşı da derin bir inanç taşıyacaktır...”
İnsan… Varlıklar âleminde yetişmesi ve yetiştirilmesi en zor olan, eğitim süreci en uzun süren ve bu süreç içerisinde ufacık bir hataya dahi müsamaha edilmeyen varlık. İnsan… Kâinatın merkezi, yaratılmışların en üstünü; üstünlüğünü kaybettiği anda ise en rezili, en zelili, en aşağıda olanı…
İnsanın insanlaşma sürecine eğitim denmektedir en kısa ifadesiyle. Eğitimle hoşgörülü, nazik ve ağırbaşlı olmayı öğrenir. Peki, her eğitilen insan bu saydığımız özelliklere sahip ise neden dünyada onca acı, kan ve gözyaşı var? Neden tok olanları doyurmak için onca açın üzerine gidilmekte? Ve neden masum çocukların cansız bedenleri sahillere vurmakta?
Nisan yağmurunun hikâyesini bilir misiniz? Kışın ardından ısınmaya başlar hava, tabii ısındıkça yükselir ve bulut olur yukarılarda. Sonra buluttan damlar iki damla. Biri düşer istiridyenin ağzına, diğeri ise yılana. İstiridye de yoğurur, eğer büker damlayı yılan da. O iki damla; o iki aynı damla; o aynı yerden yükselip aynı buluta karışan ve aynı anda yeryüzüne inen iki damladan biri inci olur istiridyenin kucağında, diğeri de zehre döner yılanın ağzında…
Damla insanoğlu değil midir aslında? Nitekim insan da bir damladan yaratılmış değil midir? Ufacık bir çekirdeğin içine koskoca bir ağacı sığdıran kudret, biz insanı da bir damladan yaratmadı mı haddizatında?
Öğretmen… Ufacık, minicik damlayı eğiten, donatan; eğittiği bireyi yücelten, onu kıymetli hâle getiren kişi…
Bir toplumun dünya sahnesindeki devamlılığı kuşkusuz gelecek nesillerine verdiği önemle ölçülür. İşte bu nesilleri yetiştirme, dolayısıyla toplumu imar etme mühendisliği, insana inanma sanatıdır öğretmenlik. Öğretmen öğrencisine inanır. Öğrencisi ise öğretmeninden öğrendiği kıymetli bilgilerle gelişir, serpilir ve yarınlar için söz sahibi olur. Unutmamak gerekir ki bir toplum öğretmensiz bir hiçtir. Dünya tarihinde adından söz ettirmiş her kim varsa bir öğretmenin öğrencisidir. Adından söz ettiren herkesi bir öğretmen eğitmiştir. Herkesi… İyi kötü herkesi… Öyleyse öğretmen çok önemlidir. Öğrencisine sevgi ile yaklaşmalıdır her şeyden önce öğretmen. Sevginin kendisini öğretmelidir. “Yaratılanı, Yaratan’dan ötürü sevmeyi” öğretmelidir ki sevginin her şeyin üstünde olduğunu öğrenmelidir öğrenci. Sonra saygıyı sonra hoşgörü sonra yardımlaşma ve paylaşmayı öğrenir öğrenci öğretmeninden. Gönül işidir öğretmenlik. Gönlündeki güzel hasletleri başka gönüllere aktarma işidir. Başka gönülleri de şenlendirme işidir.
“Bir mum başka bir mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez.” der Hz. Mevlana. Işığını kaybetmez, mum bilakis karanlığın aydınlanmasına biraz daha katkıda bulunur. Böylelikle karanlığı dünya sahnesinden kaldırmak için çabalar durur…
Peki, bunca övgüyü hak eden, mesleklerin en kutsalı sayılan öğretmenliğe ve öğretmenlerimize layık olduğu kıymet veriliyor mu? Üzülerek belirtelim ki maalesef hayır. Değişen dünya, akıllara durgunluk verecek derecede hızla gelişen teknoloji nedeni ile yalnızlaşan insanoğlu ne yazık ki pek çok değer gibi “saygı”yı da kaybetmek üzere. Saygının yitimi özellikle okullarımızda kendini göstermekte. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” düsturu unutuldu. Öğretmenlerimize verilen değer günden güne azaldı.
Ne yapılabilir? Atalarımız “Ağaç yaşken eğilir” derler. Çocuk ailede ne görürse onunla büyür. Bu bilinen en temel kurallardan biridir. Bu sorunun çözümünde en önemli rol kuşkusuz ailelerimize düşmekte. İnsanı insan yapan en temel erdem olan saygı beşikte iken verilmeli yavrularımıza. Maddi marazlara çare olması için enjekte edilen aşılardan belki de daha önemli bu değerin aşılanması. Saygı aşısı tuttuktan sonra diğer değerler kendiliğinden meyve verecektir doğal olarak. Çünkü kökü ve gövdesi sağlam olan bir ağacı ne değişen iklimin sert rüzgârları yıkabilir ne de sel gibi akıp giden zaman.
Burada şunu da belirtmekte fayda var: “Oku!” (Alak, 96/1.) emri sadece okullarda gerçekleşmez. Hayatın kendisi aslında başlı başına bir okul, bu okulda ömrünü geçiren insanoğlu ise beşikten mezara sürekli olarak öğrencidir. Ancak bu eğitimin kısmi bir kesiti formal olarak okullarda öğretmenlerimiz tarafından sağlanır. Dolayısıyla eğitimin yalnızca okul çatısı altında gerçekleştirildiği düşüncesinden de kurtulmamız gerekir. Öğrencinin gelişmesi hâliyle gelecek nesillerin sağlıklı ve etkili bir şekilde yetiştirilmesi için sadece öğretmenlerin değil herkesin bu taşın altına elini koyması ile mümkün olur.
Öğretmenler süper kahramandır aslında. Hepimizin hayatını kurtaran, karanlığın dünya sahnesinde yayılmasını engelleyen bir süper kahraman… Ama şöhret sahibi değildir öğretmenler. Şöhret peşinde koşmazlar da. Hollywood karakterleri gibi “Süper-men, Bet-men, Iron-men” değil “Öğret-men”dir onlar. Dünyamızı, her birimizin dünyalarını ayrı ayrı kurtaran gerçek süper kahramanlar…
Önüne gelen minicik beyinleri koskoca, uçsuz bucaksız dimağlar hâline getiren kişilerdir öğretmenler… Anne de öğretmendir, baba da… İnsanoğlu günahsız doğar, saftır, berraktır, kirlenmemiştir. Bu saflığı sürdürebilen, pırıl pırıl öğrenciler yetiştirebilen öğretmenlerimize en kalbi dualarımla…