Makale

Kıraat İlminde İz Bırakan Bir İsim: Hafız Ali Üsküdarlı

MÜSLÜMAN BİLGİNLER

Kıraat İlminde İz Bırakan Bir İsim: Hafız Ali Üsküdarlı
Kâmil BÜYÜKER

Yakın dönem Kur’an tilaveti, kıraat ilmi ve hafızlık müessesesinin tarihi yazılmak istense en başta gelecek isimlerin başında Hafız Ali Üsküdarlı gelecektir. Öyle ki bugün Kur’an tilaveti ve kıraat ilimleri ile ilgili isimlerini zikredebildiğimiz Emin Işık, Tayyar Altıkulaç, İsmail Karaçam, Mehmet Ali Sarı, İlhan Tok ve merhum Kani Karaca gibi hocalarımızın üzerinde Hafız Ali Üsküdarlının büyük emeği vardır. Hafız Ali Efendi, bugün pek azımızın bilebildiği İstanbul ağzı dediğimiz okuyuş tarzı ve tavrının son devir en büyük temsilcilerinden birisi idi. 1976 yılında vefatına kadar gayreti, çabası hep Kur’an ilimleri, kıraat ve tilavet üzerine idi.
Üsküdar’dan Karaköy Yeraltı Camiine…
Hafız Ali Üsküdarlı’yı, iki özelliği ayrıcalıklı kılar. Birincisi neredeyse soy ismi gibi anılan Üsküdar’lılığıdır. Nitekim 28 Haziran 1885 tarihinde Üsküdar’da doğar ve ilk dinî tedrisini ve Kur’an eğitimini Üsküdar’da gerçekleştirir. Üsküdar’da onun hayatında iz bırakan isimlerden birisi Üsküdar Selimiye Camii İmam Hatibi Hasan Fehmi Efendi’dir. Ondan aşere ve takrip icazeti alır. Ve İstanbul ağzını ondan talim eder. Mısır tarikini Yavuz Selim Camii İmamı Reisülkurra Hafız Ahmet Efendi’den öğrenir. Serezli Hafız Şükrü Efendi’nin vefatına kadar takrip derslerine devam eder, sonra Reisülkurra Varnalı Ahmet Efendi’den derslerini tamamlar. Aynı hocadan tanınmış kıraat kitaplarından Arapça 1007 beyitlik Tayyibetü’n-neşr’i okuyup ezberler. (Üsküdar Meşhurları Ansiklopedisi, “Ali Üsküdarlı, Hafız”, Mustafa Uzun, Üsküdar Beld. Yay. 2012, s. 56.)
Hafız Ali Üsküdarlı’yla beraber anılan ikinci özellik ise Karaköy Yeraltı Camii’nde yaptığı vazife ve burayı Kur’an talebeleri için bir dershane hâline getirmesidir. 1 Haziran 1931 tarihinden vefatına kadar görev yaptığı Yeraltı Camiinden sayısız talebe geçmiştir.
İmam Hatip Okulu ve Yüksek İslam’da yetiştirdiği talebeler
Memleketin dört bir yanına Yeraltı Camii İmamı diye ün salan Ali Efendi’yi İstanbul’a gelip dinlemeyen yok gibiydi. 1951’de İstanbul İmam Hatip Okulu açıldıktan sonra burada Kur’an öğretmenliği yapmaya başladı. 1959 yılında da yeni açılan İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde yıllarca Kur’an hocalığı yaptı. 1969’da sözleşmeyle “Kur’an-ı Kerim Vücuh ve Belağat-ı Kur’aniyye Öğretim Üyeliği” unvanıyla öğretmenliğe devam etti. (İstanbul Ehl-i Kur’an ve Mevlithanları, Ramazan Alparslan, İstanbul 2014, s. 38.) Bugün Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ismiyle devam eden enstitüye paha biçilmez kıraat ilimleriyle alakalı ihtisas kitaplarını da bağışlayan Hafız Ali Efendi buradaki görevini 17 Mart 1971’e kadar sürdürdü.
Bayındırlı Mustafa Efendi’den aldığı reisülkurralık makamını layıkıyla taşıyan Hafız Ali Üsküdarlı geride çok önemli iki talebe bırakmıştır. Bunlardan ilki merhum Hafız Kâni Karaca ve Trabzonlu Hafız Necati Özer’dir. (Uzun, s. 56.)
II. Abdülhamit döneminde Cuma İmamlığına tayin edilmesi
Hafız Ali Üsküdarlı’nın bir diğer hususiyeti ise Sultan II. Abdülhamit, Sultan Reşat ve Vahdettin dönemlerini görmüş olması ve Cumhuriyet döneminde de yarım asırlık mihrap ve Kur’an hizmetini yürütmüş olmasıdır. Bizzat Osmanlı’da yukarıda zikrettiğimiz üç padişahın iltifatına mazhar olan Hafız Ali Üsküdarlı, Cuma İmamlığına II. Abdülhamid’in fermanıyla tayin edilmiş ve vazife yaptığı dönemde İstanbul’un en uzak yerlerinden arkasında namaz kılmayı tercih eden özel bir cemaat olmuştur. Cumalarda ise hutbelerin Arapça bölümlerini geleneksel Osmanlı tarzında makam geçkileriyle okumayı sürdürmesi de hocaya has bir uygulamadır. (Uzun, s. 56-57.)
Musikiye olan vukufiyeti: “Bülbül Ali”
Hafız Ali Üsküdarlı sadece okuyuşu ile değil, musikiye de vukufiyeti nedeniyle de dikkat çekici bir isimdir. Musiki bilgisini Kur’an tilaveti ile meczetmiş müstesna bir şahsiyettir. Yüksek İslam Enstitüsü’nde görev yaptığı yıllarda mesai arkadaşı neyzen Halil Can unutulan pek çok eseri Hafız Ali Efendi’den dinlemek suretiyle notaya almıştır. Ali Rıza Sağman onun hakkında şunları söyler: “Bu okuyucumuz, hiçbir zaman ihmal edilemez bir kıymet taşımaktadır. Sesinin perdesi azdır. Şöyle böyle bir buçuk oktav içinde dolaşır. Fakat sesin tonu “rebab” sesine benzer, son derece berrak, son derece muhrik ve müessir, hançere o nispette zengin, tavır daha güzel ve helavetlidir. (…) Dikkat ediniz, Hafız Ali okurken “mistik âlem”in radyosu çalıyor gibi ruh, tılsımlı bir dinleyişe düşer.” (Meşhur Hafız Sami Merhum, Ahmet Sait Matbaası, İstanbul 1947, s. 114-115.)
Hafız Ali Efendi’nin sesindeki bu ayrıcalıklı hususiyet dolayısıyladır ki ona “Bülbül Ali” demişler. Ali Efendi’nin yaşadığı dönemde takdir ettiği tek hafız olan Hafız Sami, hocanın tabiriyle, rakiplerini alt etmeye giderken, yanında Hafız Ali Efendi’yi götürürmüş. Her ikisinde de bülbüllere taş çıkarttıran ses, hançere, nefes ve liyakat dillere destan imiş. (Hatıralar, Prof. Dr. İsmail Karaçam, Çamlıca yay. 2015, s. 227.)
Hafız Ali Efendi’nin kayıp ses kayıtları…
Yakın tarihimizin Kur’an ilimlerinde zirve şahsiyeti olan Hafız Ali Efendi’nin kütüphanesi bugün emin ellerde iken sesi ve nefesine dair elimizde maalesef çok fazla bir kayıt bulunmuyor. Zira Hafız Ali Efendi’nin sesini gelecek kuşaklara taşıma adına yapılmış olan hatim kaydı istikbale taşınamadan maalesef kaybolmuştur. Bu hazin hadisenin serencamını Hafız Ali Efendi’nin talebelerinden Diyanet İşleri Eski Başkanı Tayyar Altıkulaç hatıratında tafsilatlı bir şekilde anlatmıştır. Yıl 1973 Hafız Ali Efendi ve Abdurrahman Gürses hoca efendilerin Kur’an okuyuşlarının başından sonuna kadar kayda alınması gündeme gelir ve bu hususa öncülük eden Tayyar Altıkulaç tarafından dönemin Diyanet İşleri Başkanı Dr. Lütfi Doğan’a açılır. O da tereddütsüz kabul eder. Hafız Ali Üsküdarlı hocaya da teklif götürülür. O da biraz tereddütle kabul eder. Yanına da yardımcı olarak İsmail Karaçam vazifelendirilir. 15.11.1973 tarihinde her gün, günde üç saat olmak üzere kayıtlara başlanır. 20.01.1974 tarihinde kayıtlar tamamlanır. Neticede ortaya 45 kasetlik bir hatim kaydı çıkar. Kayıtlar değişen başkanlar ve başkan yardımcıları ile birlikte muhafaza edilir. Ancak bir türlü çoğaltma işlemi gerçekleştirilemez. En nihayetinde işin bir halkasında görevleri değişen isimlerden birisi olan Sami Uslu kayıtların bir safhadan sonra izini kaybettiğini, ancak bir şekilde depolarda bu kayıtların bulunduğunu sandığını söyler. (Zorlukları Aşarken I, Tayyar Altıkulaç, Ufuk yay. 2011, s. 204-207.)
27 Eylül 1976’da aramızdan ayrılan ve Sahrayıcedid mezarlığına defnedilen Hafız Ali Efendi’yi bugün Kur’an ilimleri tahsil eden herkesin tanıması icap ediyor.