Makale

İçki Kıskacı

İçki Kıskacı

Doç. Dr. Halil ALTUNTAŞ
Başkanlık Müşaviri


Yapıp ettiklerimizin düşünce kontrolünden çıkarak otomatik hâle gelmesine alışkanlık diyoruz. Gerçekte, gündelik hayatımızın kolaylaşmasında, alışkanlıklarımızın sağladığı mekanizmin önemli bir yeri vardır. Ancak, alışkanlıkların hayatı bütünü ile istila edecek şekilde kronikleşmesi hâlinde insanın dışa kapanması ve toplum ile uyumsuz hâle gelmesi kaçınılmaz olur. Bu yönüyle alışkanlık kötü bir yöneliştir. Akletmeyi, düşünce üretmeyi insani faaliyetlerin merkezine alan Kur’an böyle bir tutuma elbette pirim vermez. Ancak kişi yapılacak olumlu uyarılara tepki verme, yanlıştan vazgeçme, düşünce ve iradesini -zor da olsa- tekrar etkin kılma imkânına sahiptir. Hayatı tekdüzeliğin kıskacına girmekle birlikte akıl ve düşüncesi pasif olsa da “yok olmuş” değildir. Kötü alışkanlıklar diye bilinen ve ruh sağlığını doğrudan hedef alan, iradeyi ve/veya aklı da tamamen işlevsiz bırakan, böylece kişiyi keramet yüklü insan konumundan soyutlayan alışkanlıklar ise her yönü ile yıkıcıdırlar. İşte bu yazıda diğer kötü alışkanlıkları temsilen içki bağımlılığı merkeze alınacaktır.
İçki alışkanlığı günümüzde olduğu gibi İslam’ın geldiği dönemde de yaygın bir durumdaydı. Rasulüllah şarap ile iç içe bir toplumda tebliğ görevine başladı. Medine döneminde gelen içki yasağı kısa zamanda hedefine ulaştı. Bu başarıda içki ile ilgili hükümlerin insan fıtratına uygun olarak gittikçe artan bir dozda zamana yayıcı bir seyir takip etmesinin (tedricilik ilkesi) büyük etkisi olmuştur. Konu ile ilgili ayetlerin ilkinde (Nahl, 16/67.) içki konusunun Kur’an’ın gündemine geleceğine tariz yollu işaret edildi. Daha sonra içki sebebi ile işlenen günahın, elde edilen yarardan daha büyük olduğu tespiti yapıldı. (Bakara, 2/219.) Bir süre sonra da sarhoş iken namaz kılmama şeklindeki ilk sınırlı yasaklama gerçekleşti. (Nisa, 4/43.) Bu aşamalardan her birinde sahabilerin bir kısmı içki içmeyi bırakmıştı. Nihayet, bu yazının konusunu oluşturmak üzere başta zikredilen Maide, 5/90-91 ayetleri ile içki kesin olarak yasaklandı. Yasaklanma haberi duyulur duyulmaz şarap fıçıları, tulumlar boşaltıldı. Medine sokaklarında şarap derecikleri oluştu. Tarih 10/632 yılını gösteriyordu.
Tarihî süreç içinde buna benzer bir manzaranın ABD kentlerinde ortaya çıktığını biliyoruz.1800’lü yıllarda bu ülkede içki tüketimi günümüz rakamlarının üç katına ulaşınca halk arasından bazı gruplar, vücuda zararlı ve günah olduğu söylemi ile içki içmenin yasaklanması gerektiğini dillendirdiler. Uzun tartışmalardan sonra alkollü içkilerin içilmesi, üretimi, satışı, ihracat, ithalat ve taşınması bir kanunla ülke çapında yasaklandı (1919) ve yasağın uygulanması için 1520 federal polis görevlendirildi. 1920-1933 arasını kapsayan bu dönem “Asil Deneme” (The Noble Expriment) diye adlandırıldı. Yasağın uygulanması dönemine ait fotoğraflar kaçak olarak imal edilen biraların resmî görevlilerin sokaklara, kanalizasyonlara boşalttığı sahneleri yansıtıyor. Ne var ki yasaklama halkın belli bir kesimi tarafından desteklenirken başka bir kesim buna karşı çıkıyor, “We want beer!” (Bira istiyoruz!) dövizleri altında sokak gösterileri yapıyorlardı. Bu gösteriler Birleşik Devletlerde alkollü içki yasağının kaldırılması ile sonuçlandı.
Yasağa karşı ileri sürülebilecek her itiraz hangi gerekçelere dayanırsa dayansın, içkinin insanlık için bir afet olduğunda şüphe yoktur. Bu sebeple burada alkolün insana verdiği zararlara değinmeğe gerek görmüyoruz. “Azı karar” gibi temelsiz avunmaların gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu dünyada her yıl büyük bir hızla artan içki tüketimi ve bunu yıkıcı sonuçları göstermektedir.
Kur’an’ın getirdiği içki yasağının kısa zamanda mutlak başarıya ulaşmasında uygulamanın zamana yayılmasının yanında diğer bazı önemli hususları da dikkatten kaçırmamak gerekiyor.
Kur’an’ın getirdiği hükümlerin muhataplarını nebevi terbiyeden geçmiş kişilikli ve bilinç yüklü, “Bizi doğru yola ilet Allah’ım!” ruh hâli içindeki teslimiyet duyguları yüksek bir mümin kitlesi oluşturuyordu. Onlar hiçbir dünyevi ve maddi sebeple değil, Allah haram kıldığı için içkiden vaz geçmişlerdi. İçkiyi yasaklayan kesin hüküm geldiğinde Hz. Ömer “İnteheyna, inteheyna/vaz geçtik ya Rabbi, vaz geçtik!” (Nesai, Eşribe, 1.) diyerek teslimiyet göstermişti. Bu yasak haberi çevreye yayılınca da herkes elindeki şarap küplerini boşalttı. Sokaklarda şarap derecikleri oluştu. Yasak sebebi ile en küçük bir tereddüt, bir memnuniyetsizlik baş göstermemişti. Enes b. Malik diyor ki; “Katılanlara içki sunduğum bir toplantı sırasında içkinin haram kılındığının haber verilmesi üzerine hemen bana, ‘kalan şarapları dök’ dediler, ben de döktüm ve bir daha da içki içmediler.” (Nesai, Eşribe, 2.)
İslami yasağı tebliğ eden kaynak ile onun muhataplarının ortaya koyduğu bu harika tablonun arkasındaki güç samimiyet; Birleşik Devletlerdeki başarısızlığın arkasında ise samimiyetsizlik vardı. Koca ülkede yasağı denetlemek üzere görevlendirilen polislerin sayısının sadece 1520 olması bunu gösteren bir belge olarak değerlendirilebilir. Belki de ünlü bilim adamı Julius Hirsch’in (1892-1962) şu ifadesi de buna işaret ediyor: “Hz. Muhammed (s.a.s.) Kur`an vasıtasıyla içkiyi yasaklamış ve asırlarca büyük insan kitlelerini içkinin zararlarından korumuştur. Bu netice 20’nci asırda münevver Amerika’da her nevi propagandaya ve fenni terakkiye rağmen elde edilememiştir.” (Julius Hirsch, “Hıfzıssıhha Ders Kitabı”, İstanbul 1938, İst. Ün. Yay. No: 34, s. 242.)
İnsanın yaratılıştan getirdiği özelliklere (fıtrat) aykırı olan her şey “fıtrat dini” olan İslam’a da aykırıdır. Sarhoşluk veren, bağımlılık yapan her türlü içki ve maddelerin haram oluşunun temelinde bu hakikat yer alır. Rasulüllah’ın miraçta, kendisine sunulan iki içecekten sarhoşluk verici olanı değil de sütü tercih etmesi karşısında kendisine, böyle yapmakla fıtratın gereğini yerine getirdiğinin bildirilmesi de aynı olguya işaret eder. (Buhari, Ehadisü’l-Enbiya, 22.)
İçki alışkanlığının önünün alınmasında, bireyin/toplumun içki ile temasın engellenmesi önemli bir yöntem olarak Hz. Peygamberin (s.a.s.) siyasetinde öne çıkıyordu. “Ben lanetçi olarak gönderilmedim.” buyuran Rasulüllah’ın şarap konusunda “Allah şaraba, onu içene, servis edene, satana, alana, yapana, yaptırana, taşıyana ve taşıtana lanet etsin.” (Ebu Davud, Eşribe, 2.) şeklindeki hadisine bu noktadan bakmak gerekiyor. Hadisin içki ve içkili ortamları birer karantina alanı olarak ilan etmiş olduğu gözden kaçmıyor.
Öte yandan, ilgili ayetin (Maide, 5/90.) delaletine paralel düşmese de âlimlerin çoğunluğunca kabul edilen, şarabın -manen değil de- maddeten pis olduğu yönündeki görüşü de aynı bakış açısına bağlamak gerekir. Şarap maddeten pis kabul edilmeli idi ki mümin onunla kendisi arasına fiili bir mesafe koysun. İşte, dinî hassasiyetin hâkim olduğu uzun yüzyıllar boyunca İslam toplumlarında içkinin yaygınlaşmayışı bütün bu etkenlerin sonucu idi. Alkol kıskacındaki insanlığın önünde bu şans hep olacak.
Bu arada “Şarap pişince sarhoş etme niteliğini yitirir; bu sebeple şarapla pişirilen yemekleri yemekte bir sakınca yoktur.” şeklindeki “heva” yüklü sözün -fıkhi durumu bir yana- Kur’an ve sünnetin ruhundan ne kadar da uzak olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır.