Makale

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ BAŞKANI M. RİFAT HİSARCIKLIOĞLU Ürettiğimize sevgi kattığımız oranda çoğalırız. Çoğaldığımız oranda sevgimiz, aşkımız büyür.

RÖPORTAJ:

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ BAŞKANI
M. RİFAT HİSARCIKLIOĞLU

Ürettiğimize sevgi kattığımız oranda çoğalırız.
Çoğaldığımız oranda sevgimiz, aşkımız büyür.

Nakkaş sevmeden o güzellikleri işleyebilir mi? Müzik sevmeden yapılabilir mi? Bir araba bizi nasıl çekiyorsa, o sevmeden üretilebilir mi? Konfeksiyon da dahi, sevmeden kumaş güzel bir giysiye dönüşebilir mi?
Severek üretirsek, güzelliği bulur ve çoğaltırız. Siz buna aşk deyin, sevgi deyin, duygu deyin. Hepsi birbiri içine girmiş, bir bütünün değişik görüntüleri. Severek, aşk ile çalışmak, bu sevgiyi evimize, çocuklarımıza da yansıtmak. Toplum olarak bir sevgi toplumu oluşturmak. Bundan güzel aşk olabilir mi?

Çalışma aşkı veya iş aşkı nedir? Söyleşiye öncelikle bunları tanımlayarak başlayalım.
Toplumumuzda yerleşmiş bir deyim vardır "çalışmak ibadettir" diye. Bu söylem doğrultusunda, "Allah boş oturanı sevmez" tanımlaması da yerleşmiş bir söylem biçimidir. Bu söylem biçimleri toplum olarak çalışma yaşamına bakışımızı simgeler.
Yaşamımızı devam ettirmek için çalışmak konumundayız. Günlük yaşamımızın en az üçte biri, hatta yarısına yakın bir zaman dilimi çalışarak geçiyor. Bu çalışma, kendimiz için, ailemiz için, çocuklarımız için, gelecegimiz için.
Ağlayarak, sızlayarak, yakınarak bu zaman dilimini geçiremeyiz. Çalışmayı sevdiğimiz zaman çalışmak, anlamlı olur. Kendimize güvenimiz artar. Ürettiğimize, düşüncemize güzellik katarız.
Nakkaş sevmeden o güzellikleri işleyebilir mi? Müzik sevmeden yapılabilir mi? Bir araba bizi nasıl çekiyorsa, o sevmeden üretilebilir mi? Konfeksiyon da dahi, sevmeden kumaş güzel bir giysiye dönüşebilir mi?
Severek üretirsek, güzelliği bulur ve çoğaltırız. Siz buna aşk deyin, sevgi deyin, duygu deyin. Hepsi birbiri içine girmiş, bir bütünün değişik görüntüleri.
Severek, aşk ile çalışmak, bu sevgiyi evimize, çocuklarımıza da yansıtmak. Toplum olarak bir sevgi toplumu oluşturmak. Bundan güzel aşk olabilir mi?
Oturarak, hiçbir iş yapmayarak kendimize, toplumumuza yararlı olabilir miyiz? Asalak bir yaşam, başkasının eline bakan bir yaşam. Çekilecek bir yaşam biçimi midir? Nerede onur?
Çalışmak ve üretmek, bunu çoğalttığımız oranda mutluyuz. Geleceğimiz daha aydınlık, daha onurlu. Kendimiz için, ailemiz için, çocuklarımız için, tüm toplum için. Ne eksiğimiz var, lâyık değil miyiz böylesi güzelliklere? Bunlara çalışarak, üreterek varacağız. Yan gelip yatarak değil.
Tamamen kendine benzeyen bir işadamı olarak, merhum Sakıp Sabancı ile yapılan söyleşilerde o; "çalışmak, çalışmak, daha çok çalışmak... Çünkü Türk insanı daha iyi yaşamaya lâyık" diyor ve buna vurgu yapıyordu. Sizce bu aşkın kaynağı nedir?
Merhum Sakıp Sabancı; sanayici, bankacı, hayırsever, üniversite kurucusu, markaların yaratıcısı ve halk adamı...
Onu "Sakıp Sabancı" yapan özelliklerden birincisi, emsalsiz çalışkanlığıdır. Sakıp bey, diğer bir müstesna özellik olarak, liderlik ruhuna ve yaratıcı zekâya sahipti. Pek çok projeyi ilk düşünen kendisidir. Lastik sanayiine girmeye bazı teknokratlar itiraz ettiği hâlde o karar vermiş ve Lassa’yı yaratmıştır.
Ve Sabancı Üniversitesi’ni kurarken şöyle konuşmuştu: "Sabancı Üniversitesi’ne her yıl 20-25 milyon dolar veriyorum. Çok para... helâl olsun. Türkiye’nin fabrikaları var da, niye Harvard’ları olmasın?"
Sakıp bey tam bir ’Anadolu insanı’ idi; samimi, mütevazı, dost ruhlu. Onu sevmeyen, saymayan bir kimseye rastlamak mümkün olmamıştır.
İnanmış bir insan ve rasyonel bir girişimci, hesaplı bir müteşebbis ve cömert bir hayırsever, bir dünya adamı ve tam bir vatansever. Bazı insanları tanımak bir imtiyazdır. Sakıp Sabancı bu insanlardan biriydi. Pek az faniye nasip olacak o muhteşem cemaatin bulunduğu cenazesinde yürekler onu nasıl sevdiğini gösterdi.
Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz, rahmetle andığımız, Sakıp Sabancı’nın "daha çok çalışmayı" hedeflerken; çalışırken ne kadar mutlu olduğunu, gözlerindeki parıltıda görmüyor muyduk? Son nefesine kadar çalışmayı düstur edinmek, yaşamayı sevmekten geçmez mi?
Aşk bu değil midir? Sakıp ağa, yeni nesillere ebediyen ışık olmaya devam edecektir.
Aşk zoru yaptırır derler. Gerçekten aşk insanı iş hayatında büyük başarılara götürecek heyecansal bir güç yaratabilir mi?
Ferhat dağları nasıl delmiştir? Zoru nasıl başarmıştır? Sadece Şirin’in aşkı mıdır? Yoksa bir topluma, susuzluk çeken bir topluma suyu akıtmak aşk değil midir? Ferhat’ın aşkı nasıl karışmıştır ya da bütünleşmiştir, Şirin aşkı ile topluma yararlı işler yapma aşkı? Suyu getirmedeki mutluluk aşk değil mi? Suyu getirme heyecanı, dağları deldirtmemiş midir Ferhat’a, zoru başartmamış mıdır?
Aşkın olmadığı iş hayatında mekanikleşme ve sığlaşmadan bahsediliyor. Sizce gönülden bağlılık üzerine kurulan bir yönetim anlayışının üretilen hizmete, kaliteye, iç huzura etkisi nedir?
Taylorizm bitti diyoruz. Makinelerin bir vidası ya da parçası değiliz. Ürettiğimize sevgi kattığımızda hem kendimiz mutluyuz. Hem güzel bir ürün ortaya koyuyoruz. Hem de başkasına güzel bir ürün sunmuş oluyoruz.
Asık suratlı bir yöneticinin yanında çalışmak mı güzel, gülümseyen bir yöneticiyle çalışmak mı güzel? Hangisinden daha çok verim alınır? Hangisinde sevgi vardır? Aşk olacak ki, iş olacak.
Ürettiğimize sevgi kattığımız oranda çoğalırız. Çoğaldığımız oranda, sevgimiz aşkımız büyür. Çalışmak ve aşk, birbiriyle bütünleştiğinde yaratılamayacak güzellik yoktur. Ne mutlu çalışmada aşkı bulanlara ve yaşayanlara.