Makale

EĞLENCE KÜLTÜRÜMÜZ

EĞLENCE KÜLTÜRÜMÜZ

Prof. Dr. İsmail Doğan
Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi

Mizah ve eğlence, günlük yaşamın bir parçasıdır. insanın temel gereksinimleri arasındadır. Yaşamdan ve sorumluluktan kaçma değil bilâkis yaşama sarılma, yaşamsal sorumluluğu farklı bir boyutta gerçekleştirme olayıdır. Her kültürün, her insan topluluğun bu boyutta ortaya koyduğu mizah ve eğlence farklıdır. Bu farklılıkta coğrafyanın, iklimin; yetişme, inanç, tüketim biçim ve alışkanlıkları ile siyasal örgütlenme biçimlerinin (demokratik ve totaliter vs) etkisi elbette söz konusudur. İçe dönük insan ile dışa dönük insanın eğlence ve mizahtan anladıkları ne kadar farklı ise, kapalı ve açık toplumların mizah anlayışları da o denli farklıdır.
Eğlencede bölgesel farklar
Toplumları mizah anlayışları ile ayırmak ve farklılaştırmak bu çerçevede her zaman mümkündür. Hatta aynı coğrafyayı paylaşan toplumların farklı bölgeleri de farklı mizah ve eğlence kültürü ortaya koyabilmektedir. Örneğin Türkiye’de Karadeniz Bölgesi insanıyla, Marmara ya da Ege Bölgesinin insanları taban tabana zıt mizah ve eğlence kültürü üretebilmektedirler. Hareket ve devinimle ortaya konan eğlenceye karşılık, hareketsizlik ve durağanlıktan mizah ve eğlence çıkarmak aynı şeyler değildir. Ama bu durum bölgesel ve ulusal bir mizah kültürünü karşılayan bir farktır.
Mizah ve eğlence toplumun üretkenliğini, dinamizmini ufkunu ve kalitesini de gösterir. Aksini de aynı şekilde... Mizahtan yoksun, eğlenceden yoksun bir kültürün yaratıcı, üretken ve dinamik bir yaşam ortaya koyması mümkün değildir. Bu durumda top- lumların mizah ve eğlence ithal etmeleri kaçınılmaz hâle gelir. Teknoloji üretmeyen ülkelerin teknoloji transferi gibi bir şeydir bu.
Kültürler ve toplumlar arasındaki eğlence farkı toplumsal zümreler, toplumsal sınıflar ve kategoriler açısından da söz konusu edilebilir. Buna göre, ekonomik düzeyi yüksek olan kesimlerin eğlence kültürü ile, sosyo-ekonomik düzeyi düşük kesimlerin eğlence biçim ve anlayışları değişiktir. Aynı şekilde yetişkin kuşaklar ile genç kuşaklar arasında da bu konuda belirgin farklar vardır. Çünkü, tıpkı farklı toplumlar gibi farklı toplumsal zümrelerin yaşamı algılayışı, yaşamdan beklentileri ve en önemlisi enerjileri farklıdır. Bu farklılığın birbirine benzemeyen eğlence ve boş zaman kültürü oluşturması kadar doğal bir şey olamaz.
Bu yüzden yer sofrasında yemek yenilmesi, masada yemeye göre nasıl farklı ise; Uzakdoğulunun çubuklarla pilav yemesi ile Batılının kaşıkla ya da çatal ile pilav yemesi, bu kültürlerin mizah ve eğlence anlayışlarının da farklı olduğunu göstermektedir. Sonuçta Doğu ve Batı kültürü farkıdır söz konusu olan. Bu durumda birinin diğerinin tüketim biçim alışkanlıklarına kendi kültürel alışkanlıkları açısından bakması, mantıksız ve tuhaf bulması pek bir anlam ifade etmez. Çünkü kültürler toplumlara özgü alışkanlıkların bir toplamıdır. Bizler de biliriz ki dünyanın o yöresinde insanlar, böyle yani bizlerden farklı yerler, içerler, eğlenirler ve yaşarlar.
Ancak burada toplumsal zümrelere, kişilere ve toplumlara göre değişmeyen önemli bir nokta vardır; o da, eğlencenin bile kendine özgü inceliği, ze- râfeti, insana, çevreye ve topluma saygıya dayalı bir esprisi ve bir mantığı olduğudur. Kültür üretkenleği- ni yitiren bir toplumun eğlencede de öykünmeci, taklitçi, özgün ve asla kendisinin olmayan tecrübelere yönelmesi kaçınılmazdır. Böyle bir toplumda ve toplumsal gruplarda eğlence adına üretilen model ve deneyler eğlenceden çok bir arayışın, bir şaşkınlığın ürünü olan eylemlere dönüşür.
Eğlencesini sipariş eden toplum
Türkiye’de eğlence kültürünün medyaya konu olan örneklerine böyle bir felsefe açısından bakıldığında iyi ve olumlu şeyler söylemek pek mümkün olmamaktadır.
Geniş halk kitleleri eğlence ve mizah gereksinimlerini görsel medyadan gidermektedirler. Bu durum görsel medyayı kitleler üzerinde seçeneksiz ve vazgeçilmez bir araç hâline getirmektedir. Kitlelerden, hızla eğlencesini bile sipariş eden bir toplum oluşturulmaktadır. Böyle bir toplumun kendine özgü ve tamamen kendisinin olan mizahını ve eğlencesini geliştirmesi asla beklenemez.
Kitleler için eğlence ve boş zaman olgusunun vazgeçilmez tatmin ünitesi olarak medya, ortaya çıkan bu ayrıcalığı hoyratça ve sorumsuzca kullanmaktadır. Üretkenliğin yerini öykünmecilik; mizahın yerini, şiddet öğesi ile beslenen eğlence biçimleri almıştır. Peki neden eğlencelerde şiddet, saldırganlık, bonkörlük, görmemişlik, bayağılık gibi öğeler yer almakta veya son günlerde daha çok kabul görmektedir?
Tatminsizlik duygusu
Sosyolojik açıdan bunun izahı şudur: Türkiye değişen bir ülke olarak aynı zamanda değişimin sancılarını, sarsıntı ve sıkıntılarını çok yoğun bir biçimde yaşayan bir ülkedir. Toplumsal zümrelerin değişim karşısındaki tepkileri de farklıdır. Eğlence kültürü bu farklılığın önemli göstergeleri arasındadır.
Türkiye’de belirli bazı kesimler çok kolay para kazanmaktadır. Bu kolaylık, kişinin yaşamında âni toplumsal ve zihinsel dalgalanmalar meydana getirmektedir. Daha önce görmediği, bilmediği, hayal bile edemediği kadar para kazanan insanlar aynı şekilde bilmediği, duymadığı ve hayal bile edemediği tatminlere yönelmektedirler. İlginç olan ise, bu tatminlerin sırf bu tür insanların varlığına bağlı olarak bir sektör hâlinde ortaya çıkmış olmasıdır. Bu insanlar istiyor, diğerleri de onların bu tatminlerine medâr olabilecek her tür hizmeti sunuyorlar. Bu son derece açıktır. Ceket ve masa yakanlar, kendi evlerinde değil, eğlenmek için gittikleri profesyonel eğlenme ortamlarında ~^bar ve "pavyonlarda- bu işî gerçekîeştir- mektedirler. Olaya bu açıdan bakıldığında acaba insanlar niçin tabak kırıyor, ceket yakıyorlar sorusu kadar; insanlar niçin eğlence mekânlarını böylesine taleplere uygun ve teşne hâle getiriyorlar sorusu da cevap bulmak zorundadır. Bu da kuşkusuz son derece açıktır: Biri talep ediyor, diğeri de yapıyor. Çünkü eğlence felsefeden, sanattan, estetikten, incelikten soyutlandığında, parayla satın alınabilecek bir metâ hâline dönüşür. Değerlerden ve derinlikten yoksun bir yaşama biçiminin en kolay geliştiği bir bataklıktır Türkiye’de ortaya çıkan.
İnsanlar niçin eğlence adına tabak kırıyor ya da ceket yakıyorlar? Çünkü kolaycı yaşamla gelen değişim kültürü bu insanlarda şok etkisi yapmaktadır. Hayatın anlamını kaybettiren de bu şoktur. İlginçtir ama eğlence adına ortaya çıkan farklı ve aykırı örnekler, hayatta anlam arama çabasının bir ürünü olarak da nitelenebilir.
Çok kazandıkları hâlde bir türlü yaşamdan tat alamayan insanların olanca hoyratlıkla böyle bir kaybın peşine düştükleri görülmektedir. Anlamsız ve amaçsız, manevî ve ruhsal derinlikten yoksun bir yaşam bu konudaki eksikliğini, bohemlik, hoyratlık ve hatta saldırganlıkla telafi etme (giderme) eğilimi göstermektedir...
Kültürde yabancılaşma
Tabak kırma bir kültüre özgü ise, bunda bir mantık aranmaz. "Niçin Hindistan’da inekler sokaklarda geziyor?" Denilemez; çünkü bu durum, söz konusu ülkenin yaşam biçiminin bir parçasıdır. Aynı şekilde Yunanlı eğlenirken tabak kırmaktadır, çünkü bu eylem ünlü sirtakinin bir parçasıdır. Ama bunu Yunanlılar değil de Türkler denerse; üstelik o kültürün ve ülkenin yaşam felsefesiyle bağdaşmadığı hâlde yaparlarsa, bu bir şaşkınlık, farklı olma adına ortaya konan bir çeşit taklit, tipik bir anomi ve yabancılaşmadır. Açıkça Türkiye’de gece kulüplerinde tabak kıranlar, ceket yakanlar, peçete yağmuru oluşturanlar eğlencede bile özgün olamayan, derinlikten uzak yaşamın şaşkın ve saldırgan örneklerdir. Amaçsızlık ve anlamsızlık iliklerine kadar işlemiş olan bu insanlar aslında ne aradıklarını, nasıl bir tatmin peşinde olduklarını da bilmemektedirler.
Türkiye’de özellikle gece kulüplerinde söz konusu eylemlerle üretilen eğlence üslûpsuzluğun ve yozlaşmanın geldiği noktayı gösterir. Bunlar belirli bir sınıf ve zümreye ait olmaktan çok rastlantı, şans, kara para ile ülkedeki kültürel boşluğu paraya tahvil eden (dönüştüren) kişiler ve topluluklardır. Estetik kaygı taşımayan bu tür bir eğlence biçimi yabancılaşma kadar bilinçsizlik ve görgüsüzlüğün en uç örnekleridir.
Üretmeyen insan yok eder
Üretmeyen insan yok eder. Üreten insanın, ürünlerinden aldığı zevk ve hazzı, üretmekten yoksun olan insan da şiddetten, vurup kırmaktan zevk alarak tatmin bulur. Kişisel bilgi ve beceriden yoksunluk insanları himayelere, grup yaşamına zorlar. Grup içinde hiçbir şekilde kendisinin olmayan ortak dil, işaret ve tepki biçimleriyle ayakta ve hayatta kalma çabası vardır. Grup yaşamından uzaklaşma bu tür insanlarda hayattan da uzaklaşma ve kopma sonucunu doğurur. Bilir ki grup dışında kendisi bir hiçtir. Vurup kıran, ortak taşkınlıklara yönelen insanların derin korkusu işte bu olası derin yalnızlık duygusudur.
İlginç ama gerçek olan şudur. Türkiye’de değişimin ön gördüğü yeni değerlere uyum sağlayamayan insanların gelecek yıllarda da benzer patolojilere (sapma davranış), düş kırıklıklarından kaynaklanan taşkınlıklarına daha sık rastlanacaktır. Değişimin ön gördüğü standartlardan yoksun olan kitle ve gruplardan eğlenceyi bile şiddete dönüştüren deney ve örneklere toplumun hazır olması gerekir. Çünkü, vasıfsız ve mesleksiz insanların yeni karşısında tek seçenekleri kalmaktadır: Karşı olmak, saldırmak ve reddetmek... Bazılarında da bu tepki kolay kazanılan para ve şöhretin dayanılmaz hafifliğinden kaynaklanmaktadır... Gece kulüplerinden tüten yozlaşma işte budur.