Makale

Çivi

Çivi

F. Nevsun Duman
Uzm. Psikolog

Baba oğlu ile söyleşirken; oğlu, iyi konuşmalar yapmadığından etrafındaki insanları sözleri ile çok fazla kırdığına olan inancından söz eder babasına. Baba oğluna der ki: Oğul bir torba çivi al, şu boş tahtaya her kırdığın insan için çak. Oğul günün birinde tahtanın tümü çivi çakılmış olarak babasının karşısına dikilir: İşte çaktım ama bu kırdığım insanlar için acı çekiyorum, ne kadar çok insan kırmışım. Arkasından da acaba insanları kırmama konusunda bir önerin var mı? der. Baba da oğluna yeni bir öneri getirir. Her kalbini kırmadığın, kırmamaya çalıştığın kişi için tahtadan bir çivi sök. Oğul zaman içinde sevinçle babasının karşısına elindeki boş tahtayla tekrar dikilir. Baba, çivileri sökülmüş ama izleri olan tahtayı eline alıp; aferin oğul! Büyük bir iş başarmışsın ama çivi izlerini sanırım hiçbir güç yok etmeye yetmemiş, işte insan kalbi de tıpkı bu çiviler gibi sökülse bile izleri kalır, öylesine alınır gücenir ki, ruhlarda derin yaralar oluşturur.
Bıyık bırakan bir dostumuzu ya da saçını kestirmiş bir genç kızı gördüğümüzde; bıyık bırakmanın kişi için ne kadar önemli ve farklılık olduğunu anlamak yerine, "aman ne gerek vardı bıyık bırakmaya, nereden çıktı şimdi bu bıyık! Ne vardı bıyık bırakacak" diyebiliriz. Karşımızdakinin farklı olma heves ve duygularını da bir anda mahvedebiliriz ve de tahtaya bir çivi daha çakabiliriz. Oysa böyle bir söyleşi yerine; değişiklik istediğini anlıyorum, zaman zaman benimde bu tarz değişikliklere ihtiyacım olmakta. Bıyık oldukça da hoş bir görüntüye neden olmuş. Şu şekilde yapsa idin acaba daha da yüzüne anlam mı katardı, diyebiliriz. Böylesi yumuşak geçişli bir söyleşi, karar bildirmeden çok fikir verme, öneride bulunma niteliği taşıyacağı için kişiyi daha az yıpratacak, daha az zorlayacak, ilişkilerimizi de olumlu yönde etkileyebilecek âdeta tahtaya hiç çivi çakmamış durumda olacağız.
Ne solan çiçek, ne duran su,
Ne karıncanın öyküsü
insana ilk dokunan şu;
Küsen insanın sözü.
( İlhami Bekir Tez ) Gündelik hayatımızda çoğunlukla kime ne söylediğimizi, söylenen bu sözlerin hangi kalpleri delip geçtiğini fark etmeyiz. Dostlarımız içten içe kırılır da bizden yüzlerini çevirirler de fark etmeyiz. Hayatı anlamlı kılanlar oysa küçük şeylerdir. Siz hiç gemim oldu deyip el çırpan adam gördünüz mü? Ama oh... be üstümde selâm kalmıştı onu da söyledim diyen çok insan görmüşsünüzdür. Yani bir merhaba, bir selâmın, insan yüreğinde nasıl da ağırlığı olduğunu ve onu yerine ulaştırmadığında nasıl rahatsız ettiğini yaşamışsınızdır.
İşte dostluklarımızı da bozan, kıran, kalplerde onarılmaz yaralar açan küçük iletişim ka- zalarıdır-çivilerdir. Biraz daha sözlere dikkat ve özen diyoruz.