Makale

Can, Aşktan Binlerce Edeb Öğrenmede

Can
Aşktan Binlerce
Edeb Öğrenmede

Ayfer Balaban

"Sevgi, muhabbet kaynar, yanar ocağımızda Bülbüller şevkle gelir, gül açar bağımızda Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda Aslanlar, ceylanlar dosttur kucağımızda."
Hacı Bektâş Veli

Aşk, insanı insana, insanı Allah’a bağlayan bir bağ, hakikî güzelliklere yol açan ince bir duygu, bir ilham kaynağıdır, insana kim olduğunu unutturmadığı gibi, kendini bilmesinde yardımcı olur. Hayata ve ölüme olumlu bakabilmeyi, fedakârlık yapabilmeyi sağlar. İnsanı köreltmez veya kör etmez, bilakis geliştirir ve ihya eder. Hayata anlam katar ve manevî bir güç verir. Yüreği kuruluktan kurtarır, yumuşatır, inceltir ve bu duygu feyz kaynağı olur, diğer varlıklara da yansır. Yaşama-yaşatma sevinci verir. O, en insanca yönlerimizden biridir.
Aşkın, hoş görmeyi, sabretmeyi, affetmeyi öğreten ve insanı hamlıktan kurtaran bir yönü, bir değeri vardır. Eğer şikâyet, kahır, isyan, kavga varsa, bu, aşktan başka bir şeydir. Aşk, heva- ya uymak ve onun tesirine girmek değildir. Öyleyse biz neye aşk diyoruz? Sıradan duyguları aşk olarak takdim edenler, kavramları gerçek mânâlarından sıyırıp basitleştirenler, hakikî aşk adına binlerce özür borçlu olsalar gerektir. Aşk, bir lüks veya belli dönemlere ait geçici bir heyecan da değildir. Böyle değerlendirmek ancak onun derunî mânâsına erememenin tezahürü olabilir.
Aşka, gururu, inadı, bencilliği, ihtirası kim bulaştırdı? Ve kim bilerek veya bilmeyerek onun içeriğini değiştirdi / değiştiriyor? Erozyona uğramış gibi zemininden kayan yuvaların, sönen ocakların, yangından kaçar gibi birbirinden kaçışların, kopuşların ardında kimin ne kadar vebâli var? Böyle birdenbire aşktan nefrete, hatta düşmanlığa nasıl geçilir? Birdenbire değilse, zaman içinde örselenmesine, yıpranmasına kim izin verebilir? Elbette kast edilen, mecburiyetten daha başka bir duygu olan vefadır, sorumluluktur. Aşkın bakıma ihtiyacı olabilir. Akıl gerekli bakımını yapmak için büyük bir nimet olarak görülmeli ve bu mekanizma işletilmelidir. Artık aşk, aklı zâil eden bir mücrim sebep olmaktan kurtarılmalı ve adam akıllı aşkın imkânı öğretilmelidir.
Medeniyet birikimimizde farklı tezahürleri olan aşka, hissedilen ve yaşanılan boyutuyla mânâ verilmiştir. Kimi onu bir zaaf olarak görmüş yadsımış, kimi İlâhî aşk, beşerî aşk, mecazî aşk diye tasnif ederek tanımlamış, kimi de sır kabul edip gönlünde saklamıştır. Aşkı, duygu, davranış ve tavırlarda dengeyi kurmak olarak görenler ise; "illâ edep" deyip, edebin sınırlarını gözetmişlerdir. Zira ehl-i aşk bilir ki, insanın yaratılış sorumluluğu, edep sorumluluğu açısından değer taşır.
Her güzel şeyin bir nizamı olduğu gibi, aşk da nizamsız değildir. Ona nizam veren ve disipline eden, edeptir. Hakikî aşkın temelinde var olan ihlâl edilemez edep ilkeleri, duygusal hırçınlıkları eritir ve aşırılıklara mâni olur.
Doğru fikirlerle beslenen aşk, ehlinin dilinde, şiirinde, tuvalinde muayyen edep ölçülerinde tecessüm eder. Mevlânâ şöyle der: "Aşk nedir? Bilmiyorsan gecelere sor. Şu sapsarı yüzlere, şu kupkuru dudaklara sor. Can, aşktan binlerce edep öğrenmede, öylesine edepler ki..."
Hülâsa edep, aşka motif, ehline şereftir.