Makale

"İslâm'ın Şartları” Üzerine

Prof. Dr. M. Şevki Aydın
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

"İslâm’ın Şartları”
Üzerine

Din eğitim- öğretiminde önemli sorunlardan biri de dildir. Bu alandaki dil sorunu, çok boyutludur. Bu yazımda bunlardan biri üzerinde durmak istiyorum:
Anlamları doğru dillendirmek, anlamları yüklediğimiz kelime, terim ve ifade kalıplarını doğru seçmek. Bu seçimi isabetle gerçekleştiremediğimiz takdirde, kaş yaparken göz çıkarabiliriz, iletilen mesajın eksik, farklı veya yanlış anlaşılmasında, bu tür hataların önemli payı vardır.
Bu hususu örnek vererek açıklamakta yarar var. Her kademeden insanın kullandığı "Islâm’ın şartlan" ifadesi, bu konudaki tipik örneklerden biridir. İslâm’ın şartları derken, İslâm’ın beş ana esası kastedilmektedir: Allah’tan başka tanrı olmadığına ve Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmek.
Bu esaslar, Peygamberimiz (s.a.s.)’in, bir hadisinden alınmıştır. O hadis, "Islâm beş şey üzerine kurulmuştur/bina edilmiştir (buniye)..." diye başlamakta ve daha sonra sırasıyla bu esaslar sayılmaktadır (Buhari, lman,1, 2).
Dikkat edilirse, hadiste "İslâm’ın şartları/şu- rutu’l-İslâm)" ifadesine asla yer verilmemiştir. Hadiste üstü örtük bir teşbih kullanılarak, İslâm’ın beş ana esası dile getirilmektedir. Burada İslâm, âdeta bir binaya benzetilmektedir (buniye; bina edildi/kuruldu). Bu İslâm binasının temelini iman, dört ana direğini/sütununu ise diğer dört esas (namaz, zekât, oruç ve hac) oluşturmaktadır. Bu ifadelerle, dolaylı olarak şu da dile getirilmiş olmaktadır: Nasıl bir bina, bu unsurlardan ibaret olamazsa, İslam da bu esaslardan ibaret değildir.
Klâsik kaynaklarımızda da, bu "İslâm’ın şartları" ifadesine rastlamamaktayız. Her nasılsa son dönemlerde bu ifade kullanılıvermiş ve kullanımı yaygınlaşmış. Bu noktada sorulabilir: İyi de, ne mahzuru var bu ifadenin?
Bu ifade birtakım yanlış anlamalara kapı açmaktadır. Her şeyden önce, bu ifade usul açısından eleştirilebilir. Şöyle ki, "Şart meşruta dâhil değildir." ilkesine göre değerlendirme yapılırsa, sayılan bu beş esas, İslam’ın dışında telâkkî edilecektir. Bunun yanlışlığı izahtan varestedir.
Kimileri ise İslâm’ın şartları ifadesiyle, Müslüman olmanın şartlarını anlıyor ve buna bağlı olarak Müslümanlığın bu şartlardan ibaret olduğunu düşünebiliyor. Haliyle namaz kılmanın farz olduğunu düşünen Müslüman, söz gelimi dürüst olmanın, gıybet etmemenin, tembel olmamanın, başkasının haklarına tecavüz etmemenin...vb farz olduğunu düşünmeyebiliyor. Hatta bunları Müslümanlığının esasları arasında görmeyebiliyor. Bu yüzden namaz veya oruçla, İslâm’ın haram saydığı başka eylemler, rahatlıkla bir kişide bir arada ve sürekli bulunabiliyor. Namazla, oruçla Müslümanlığını düşünen kişi, günlük hayatında, insanlarla ilişkilerinde, işinde, ticaretinde... Müslümanlığını hatırlamadan davranabiliyor; bunları Müslümanlığın çerçevesi içinde tasavvur etmeyebiliyor.
Oysa İslâm, sözü edilen beş esastan ibaret değil; Kur’an sadece bunlardan söz etmiyor. Müminin başkalarıyla ilişkilerini belirlerken gözetmesi gereken temel ahlâkî esasları, İnsanî değerleri de Kur’an bildirmiş ve Hz. Peygamber de bunları yaşayarak göstermiştir/somutlaştırmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’i örnek edinmekle yükümlü olan mümin de, bu bilinçle hayatını biçimlendirme çabası içinde olacaktır.
Zaten namaz, oruç gibi ibadetlerden söz eden ayetlerde bunların hikmetlerine de işaret edilerek, söz konusu ibadetlerin kişiyi ahlâkça arındıracağı; dolayısıyla onların etkilerinin müminin başka varlıklarla ilişkilerindeki tutum ve davranışlarına yansıyacağı gerçeğine dikkatler çekilmektedir (Mesela bk. Bakara, 183,184; Ankebut, 45).
İşte bu anlayışa sahip olamayıp, İslâm’ı birkaç ana esastan ibaret gören Müslüman, dinin o yüce ahlâkî ilkelerini, İnsanî değerlerini hayata geçiremeyip, yaşam kalitesini düşürmektedir. Böyle- ce, insan için, insanın mutluluğu için gönderilmiş olan din, işe yaramaz bir konuma düşmüş olmakta, işlevselliğini yitirmektedir. İnsanın hayatıyla ilişkisi olmayan bir din, onun mutluluğuna nasıl katkıda bulunabilir?
Kişinin dindarlığını göstereceği/dindarca davranacağı yerler, yalnız mabetler gibi belli mekânlar değildir. Zaman itibariyle de durum aynıdır. Dindarlık/müminlik, giyinilip çıkarılan bir elbise değil ki, belli mekan ve zamanlarda giyilip sonra çıkarılıp bir kenara bırakılıversin.
"İslâm’ın şartları" ifadesi yerine sözgelimi "İslâm’ın ana esasları ifadesi kullanılırsa,, sanıyorum bu yanlış anlamaların ortadan kalkmasına önemli katkı sağlayacaktır.
Bunlar gösteriyor ki din anlatırken kullandığımız birtakım kelime, terim ve ifade kalıpları, maksadı aşan, hatta yanlış anlamları çağrıştırabilmektedir. Bu da, insanların din anlayışlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle, din anlatan öğreten insanların, kullanacakları kelimeleri terimleri seçme konusunda son derece özen göstermeleri gerekmektedir. Ayrıca bu kimseler, şimdiye kadar kullanılmış ve kullanılmakta olanları da eleştirel bir yaklaşımla gözden geçirip kalburlamak sorumluluğunu taşımaktadırlar.