Makale

başyazı

b a ş y a z ı

PROF. DR. ALİ BARDAKOĞLU
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI

Dinin insana yönelik amaçlarından ilki, dünya hayatının çekici, alıkoyucu ve yönlendirici çeşitli nimetleri, sıkıntıları ve zaafları içinde dosdoğru bir yol izlemekte zorlanan insana kalıcı bir kurtuluş reçetesi ve hakikat bilgisi sunmasıdır. Bu, aynı zamanda insanın dünyada varoluşunun nihaî anlamına uygun yaşayabilmesi, dünya ve ahiret hayatında sürekli huzur ve mutluluk çizgisini yakalayabilmesi demektir.
Yüce dinimiz İslâm’ın temel hedeflerinden biri, fert ve toplum olarak bize dünyada mutluluk, huzur ve esenlik yolunu göstermektir. Dinimizin inanç ve ibadet esaslarının bir gayesi de budur. Aynı şekilde dinimiz, insanın mutluluğunun vazgeçilmez değerleri olarak gördüğü adalet, doğruluk, dürüstlük, güven, yardımlaşma, sevgi, hak ve hukuka riayet etme, kötülükten ve her türlü sahtekârlıktan uzak durma gibi nitelikleri insan hayatında egemen kılarak birbirini seven, birbirinin derdine koşan, güzellikle yaşayan fertlerden oluşan ahenkli bir toplum hayatının temellerini de atar.
Dinimiz, insanın maddî ihtiyaçları kadar ruhî ihtiyaçlarını da dikkate almış ve onun devamlı surette Yüce Yaratanla bağlantı içinde olmasını istemiştir. İnsandaki pozitif değerleri öne çıkararak onu geliştirmeyi, onun özünün bozulmasını önlemeyi, kendisi, çevresi ve Yaratanı ile ilişkilerini sağlıklı bir şekilde kurabilecek bir iç barış ve öz güvene kavuşmasını gaye edinmiştir.
Ancak üzülerek görüyoruz ki, günümüzde ferdî ve toplumsal hayatımızdaki maddî ya- rar-manevî değer dengesi birincisi lehine hayli bozulmuş, manevî değerler erozyona uğramış, gerçek insanlık değerlerimizin tüketilmesine sebep olan bir dizi ahlâkî zaaf, sözgelimi bencillik, kişisel çıkarcılık, kanaatsizlik, hile ve aldatma, fırsatçılık, kul hakkı ihlâli, kamu malını hoyratça kullanma gibi olumsuzluklar, ferdî ve sosyal hayatımızı ciddî anlamda tehdit eden, aynı zamanda barış ve huzur, dayanışma ve kardeşlik içinde yaşayabilmemizi de zorlaştıran bir etken hâline gelmiştir.
İnsanoğlu için aklın, duygunun, nefsin, çevrenin, bilginin, sezginin, inancın ve vicdanın farklı ve çoğu zaman birbirine zıt çağrılarının yarattığı med-cezir dalgası içerisinde sahili bulabilmek ve doğru yolda istikrarlı bir şekilde ilerleyebilmek kolay değildir. Yaratılış gayesini fark ederek hayatını, kendi hakkına razı olma ve başkasının hakkına saygı gösterme, çalışkanlık, doğruluk, dürüstlük ve fedakârlık gibi temel ahlâkî erdemler üzerine kurmayı başarmış insanların çoğalması ve örnek olarak öne çıkması, dindarlığın aynı zamanda ahlâklılık olduğunun iyice bilinmesi, insanların birbirlerini iyilikte teşvik edip yanlışlarda uyarması ile bu yolda önemli bir mesafe katetmiş olacağız.