Makale

Editörden

Editörden…

Mantıkî tabanı olmayan, gerçek hayatla ilişkisi bulunmayan inanç ve uygulamaların izlerini hemen bütün dinlerde görmek mümkündür. Bilgisizlik, yalnızlık, çaresizlik, zorda kalmışlık, umut ve benzeri sebepler, isteyerek ya da farkında olmayarak insanları hurafelerin tuzağına itmiştir. Sadece eski toplumlarda değil, günümüzün modern toplumlarında bile halen pek çok hurafe, gündelik yaşamın hemen her kesitinde etkisini sürdürmektedir.
İslâm dini, başlangıçtan itibaren sahih bilgiye dayalı dindarlığı benimseyerek, akıl ve mantık ilkeleriyle bağdaşmayan, dinin özüne ters düşen ve dine sonradan sokulmaya çalışılan her türlü yanlış inanış ve uygulamalarla mücadele etmiştir. İslâmiyet daha başlangıçta, gönderildiği toplumu şirk unsurundan temizlemeyi hedeflemiş, aklı selimi, doğru ve sahih bilgiyi esas almıştır, insanlığa doğru inanç ve örnek yaşantı konusunda rehberlik etmek üzere gönderilen bütün kutlu elçiler, insanları şirk, nifak ve batıl inanışlardan arındırma ve tevhid inancını yerleştirme gayreti içinde olmuşlardır.
Kişinin hayatta karşılaştığı felâketler karşısında ona ümit, teselli ve güven kaynağı olan din; bir taraftan toplumda adalet, paylaşım, yardımlaşma ve dayanışma gibi erdemleri egemen kılmaya çalışırken, diğer yandan da kötülüklerden uzaklaşmayı, kendisi için istediğini diğer insanlar için de istemeyi öğütler. Bilginin yol göstericiliğine ve rasyonel düşünceye büyük önem verir. Bu sebeple gerek inanç gerekse yaşantı alanında dinin gösterdiği doğru ve sahih bilginin yol göstericiliğine ihtiyaç vardır.
Sahih bilgi; hurafelerle, yanlışlarla ve cehaletle mücadele demektir. Zira sağlıklı bir dindarlığı bütünüyle yok eden bilgisizlik; batıl inanışlara, dini temeli olmayan yorumlara ve çarpık anlayışlara da zemin hazırlar. Bilgi, İslam geleneğinde daima otorite kabul edilen, duygu ve davranışları yöneten, toplumda istikrarı koruyan bir eksen; bilinçli ya da bilinçsiz dine sonradan sokulmaya çalışılan yanlış telâkkilere karşı, koruyucu bir güç olmuştur. Bu sayımızda yukarıda da işaret etmeye çalıştığımız gibi, inanç, düşünce ve sosyal hayatımız açısından bu derece önemli olan bidat ve hurafeler konusunu ele aldık.
Diyanet işleri Başkanlığımızın konuyla ilgili yaptığı çalışmadan hareketle ülkemiz genelinde yaygınlık kazanan hurafeleri Dr. Gıyasettin Koçoğlu’nun yazısında bulacaksınız. "Modern Dünyada Hurafeciliğin Değişen Yüzünü" Ali K. Metin’in, "Hurafelerin dayanılmaz cazibesi"ni ise Doç. Dr. Halil Altuntaş’ın değerlendirmeleri ışığında daha yakından tanıma imkanı bulacaksınız. Doç. Dr. Fikret Karaman’ın "Modern Dünyada Hurafeler" başlıklı yazısında ise hurafeleri ortaya çıkaran sebepleri göreceksiniz. Ülkemizde bidat ve hurafenin en yaygın olduğu alanlardan sayabileceğimiz türbe ziyaretlerindeki yanlışlıkları Yunus Akkaya; fal konusundaki değerlendirmeleri de Abdurrahman Akbaş ele almakta. Astroloji üzerine yapılan değerlendirmeyi de beğeniyle okuyacağınızı düşünüyoruz.
Aile içi iletişim ve aile değerlerini ele alacağımız Temmuz sayısında yeniden buluşmak üzere...
Yüksel Salman