Makale

Modern Hayat ve Hurafeler

Doç. Dr. Fikret Karaman
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Modern hayat ve
Hurafeler

Bilindiği gibi günümüzde güzel, yeni veya kalkınma anlamına gelmek üzere modern şehir, modern hayat, modern toplum ve modern insan gibi kavramlar sıkça kullanılmaktadır. Bu kavramların içi bilimsel ve evrensel değerlerle doldurulduğunda; eğitim düzeyi yüksek, birbirine saygılı, insan haklarına bağlı, inanç ve ibadet konularında duyarlı, paylaşan, konuşan, barış ve güveni esas alan gerçek anlamda modern bir toplum akla gelmelidir. Doğal olarak bu özellikleri taşıyan toplum kendi içinde ve çevresiyle barışık, mutlu ve huzurlu olacaktır. Oysa ki çoğu yerde söz konusu modernliğin inşasında; inanç, ahlâk, bilgi ve kültür gibi evrensel değerlerlerin yeterince yer almadığı görülmektedir. Hal böyle olunca, günümüzde modern sözcüğü ile daha çok özenti, taklit ve fizikî görüntüyü yansıtan bir yenilik biçimi algılanmaktadır. Şüphesiz ki temeli; vahiy, akıl, bilim, tarih, kültür gibi ortak değerlere dayanmayan bir gelişmenin ve yeniliğin insanlığı mutlu etmesi ve beklentilerine cevap vermesi düşünülemez. Bu tür oluşumların temelindeki boşlukların doldurulmasında mantıkî tabanı olmayan gelenek ve hurafeye dayanan çeşitli inanç ve davranışların yer alması kaçınılmazdır. Nitekim halen devam eden uygulamalarda da benzer olaylarla karşılaşılabilmektedir. Çünkü birçok alanda İlmî gerçeklere dayanmayan batıl inançlar ve arayışlar gündemde tutulmaya çalışılmaktadır. Biz bu yazımızda toplumun temiz inanç değerlerini zedeleyen ve dinde olmadığı halde onun bir parçası gibi gösterilmeye çalışılan hurafeler üzerinde durmak istiyoruz.
Hurafe; bilim ve mantık açısından temeli olmayan bazı telâkkî, düşünce ve uygulamaların din adına ileri sürülmesi veya benimsenmesidir. Diğer bir ifade ile geçmiş toplumlara ait batıl inançların dinin hükümleri arasına taşınması veya din karşıtı inanç, düşünce, kanaat ve davranışların toplumda kabul edilmesine çalışılmasıdır. Bu görüşlerin tarihten gelmesi veya dinî içerikli olması da şart değildir. Zira daha sonradan ileri sürülüp modern veya çağdaş olarak ifade edilebilecek hurafeler de vardır. Bunlar, bilim adına ileri sürülen ancak doğruluğu kanıtlanmayan anlayışlar ve teorilerdir. Evrim teorisi buna çarpıcı bir örnek olarak gösterilebilir. Çünkü evrim teorisine ilişkin tatmin edici kanıt bulunmadığı halde onun doğruluğunda ısrar edenler vardır. Yine çağımızda ortaya çıkan çeşitli felsefî, toplumsal, ekonomik ve siyasî akımlar eksik olmamaktadır. Materyalizm, pozitivizm, Marksizm, panteizm, varoluşçuluk, ateizm, feminizm, ruhçuluk ve satanizm gibi itikadî sapmalar bunlardan sadece birkaç tanesidir. Ayrıca gelecekle ilgili bilgi vermek için fal bakmak, sihir yapmak ve benzeri yöntemlerle insanları yanıltmak da modern hurafeciliğin bir başka şeklidir. Bu tür batıl inanç ve davranışlar İslâm dini başta olmak üzere diğer semavî dinlerin hükümleriyle de bağdaşmamaktadır. Kur’an-ı Kerim’de doğrudan hurafe sözcüğü geçmemektedir. Ancak uydurulmuş sözler ve hurafeler anlamını ifade eden "Esatir" kelimesi, geçmiş milletler anlamına gelen "evvelin" kelimesiyle birlikte dokuz ayrı yerde zikredilmiştir. Buna rağmen günümüzdeki hurafe konularının önemli bir bölümünü teşkil eden, gelecekten çeşitli metotlarla haber verme şekli Allah tarafından yasaklanmıştır: "Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir."(Lokman, 34) Biz konunun efsanesi, mitolojisi ve tarihsel boyutu üzerinde durmayacağız. Daha çok dinimizin inanç ve ibadet sistemiyle bağdaşmayan fakat modern hayatla birlikte dinin bir emri gibi telâkkî edilmeye çalışılan bu davranışlar ile onların ortaya çıkış sebepleri üzerinde durmaya çalışacağız:
1- Önceki dinlere ait olan çeşitli inanç ve ibadetlerden bazı unsurlar, bilerek ya da bilmeyerek bazı Müslümanlar arasında da ilgi örmüştür. Nitekim Cahiliye Arapları ile eski Iran ve Hint dinine mensup grupların İslâmiyet’i kabul etmelerinden sonra İslâm dünyasında çeşitli hurafeler ortaya çıkmıştır. Bu konuların başında; tabiat olaylarından uğur veya uğursuzluk anlamı çıkarılması, cinlerin, kertenkele, kirpi ve deve kuşu gibi şekillere bürünerek insanlara görünmesi sayılabilir. Hatta karga vb. kuşların uçmalarından ve ötmelerinden bile anlam çıkaranlar vardır. Diğer yandan sonradan Müslüman olanlar da eski alışkanlıklarını tamamıyla bırakamamışlardır. Böylece Islâm diniyle tam örtüşmeyen bazı davranışları bilerek veya bilmeyerek yaşatmaya çalışmışlardır. Bu tür olayların sonraki kuşaklar tarafından bırakılması ise çok daha zor olmaktadır.
2- Çağımızda hurafelerin beklenmedik kişi veya toplumlarca sahiplenilmesinin diğer önemli bir nedeni de din ve onun kaynakları hakkındaki bilgisizliktir. Çünkü İslâm; insanı okumak, öğrenmek, düşünmek ve araştırmak suretiyle inancını temellendirmeye, aklını yürütmeye, güç ve kabiliyetini kullanmaya davet etmektedir. Kur’an-ı Kerim bu hususu şöyle açıklamıştır: "(Resulüm) de ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah’a çağırıyorum. Ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz." (Yusuf, 108) Gerçekten toplumu hurafeler konusunda aydınlatmak ancak özel bir ilgiyle mümkün olabilir. Çünkü hurafeler, sadece kırsal kesim veya gece kondularda ortaya çıkmıyor. Zengin ve modern hayat yaşayanların arasında da yer bulmaktadır. Zira kaynaklara inerek gerçek dinî bilgilere ulaşamayanlar ancak söz konusu ihtiyaçlarını hurafelerle gidermektedirler. Bu yüzden toplumda hurafeleri yok etmenin veya azaltmanın en pratik yolu, iman ve ibadet başta olmak üzere, dinî değerler alanında gerekli eğitim ve öğretimi sağlamakla mümkün olur.
3- Hurafelerin bir kısmı da Yüce Allah’ın Ulûhi- yet ve sıfatlarıyla ilgili düşünce ve inançlar şeklinde ortaya çıkmıştır. Buna göre Hıristiyan ve Yahudilerin Allah’ı algılama biçimi, bazı Şiilerin Allah’ın imamlara hulul ettiği inancı ve bir kısım sofilerin Allah’ın sıfatları hakkındaki batıl inançları veya şeyhlerine veli nazarıyla bakarak onlara olağanüstü güç ve kuvvet yüklemeleri bu tür inançların belli başlı örneklerini oluşturmaktadır.
4- Yaygın hurafelerden biri de ölülerin türbelerini ziyaret ederek onlardan yardım beklemektir. Bu uygulama daha çok dileklerin kabul edilmesi veya hastalıktan kurtulması amacıyla din âlimlerine, şehitlere ve şeyhlere ait türbeleri ziyaret edip mum yakmak, burada bulunan ağaçlara bez bağlamak, taş yapıştırmak ve adak adamak suretiyle ölülerin ruhlarından medet ummak şeklinde ortaya çıkmaktadır.
5- Hurafelerin yaygın hale gelmesine zemin hazırlayan hususlardan bazıları da uğur veya uğursuzluk inancıdır. Kendisini yalnız ve boşlukta hisseden kimse, şayet kader, kaza, çalışma, tedbir alma ve tevekkül konusunda yeterli bilgiye sahip değilse bir arayış içine girmektedir. Bu tür insanlar genel olarak geleceğine dair bir çıkış yolu bulmak için uğurun, tehlikelerden sakınmak için de uğursuzluğun belirleyici bir rol oynadığına inanmaktadır. Bunlara göre yaşanılan evde, çevrede ve tabiatta uğur veya uğursuzluğu çağrıştıran simge, sembol, ses ve işaretler vardır. Bu tür yönlendirici unsurlar canlı bir varlığa ait olabileceği gibi tabiat olayları da olabilir. Kaynağı ve tarihçesi bilinmemekle birlikte bazı kimseler; çok eskiden beri at nalı, kurt dişi, koç boynuzu, leylek kemiği gibi parçalan taşımayı veya evin dış cephesine asmayı özellikle üzerinde veya arabasında boncuk taşımayı uğur getireceğine inanmışlardır. Buna karşılık olarak; evden çıkarken kedi görmek, baykuş sesini duymak, elden ele sabun veya makas vermek, salı günü iş yapmak veya yola çıkmak, insan üzerinde iken elbisenin söküğünü dikmek, cuma günü çalışmak ve iki bayram arasında nikâh kıymak gibi düşünce ve olaylar da uğursuzluk kabul edilmiştir. Bazı rakamların uğur veya uğursuzluğa işaret edildiğine bile inananlar olmuştur.
6- Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği gibi gayb âlemini, Allah’tan başka kimsenin bilmesi mümkün değildir. Bu âlemle ilgili hususlar duyu, haber ve akıl yoluyla idrak edilemez. Hal böyle iken birçok tasavvuf mensubu, seçkin tasavvuf ehlinin keramet yoluyla gaybı bildiğine inanır. Ayrıca bazı kimselerde yıldızlardan hüküm çıkarma, kahve, ok, iskambil kağıdı, suya bakma ve kitap açma gibi yöntemlere baş vurarak falcılık sektörü oluşturdukları görülmektedir. Bu ve benzeri davranışlar İslâm öncesi döneme ait batıl inançlardır. Ancak İslam’dan sonraki dönemlerde de bu anlayışın bazı zümreler tarafından desteklendiği görülmektedir.
7- Sahih kaynaklarda; cinlerin varlığı hakkında çeşitli bilgiler yer almakla birlikte onların mahiyeti, faaliyetleri ve insanlarla ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgi yer almamıştır. Buna rağmen halk arasında cinlerin özellikle kadınları etkilediği, insanları çarptığı ve çeşitli ruh hastalıklarına sebebiyet verdiği inancı yaygındır. Bu inancın devamı olarak; cinlerin vereceği zarardan kurtulmak için muska yazdırmak onları belirli bir yerde korumak veya üzerinde taşımak alışkanlık haline gelmiştir. Bu alışkanlığın eski Mısır ve Roma inançlarına dayandığı bilinmektedir. Diğer yandan cahiliye devri Arapları arasında da bu tür inançların görüldüğü ve insanların bedenlerine giren kötü ruhları kovmak için gruplar halinde dans ettikleri rivayet edilmektedir. Ne yazık ki hâlâ bu yanlış inançların tortularını yaşatmak isteyenler vardır. Bazı inanç grupları bedenlerindeki kötü ruhu çıkarmak uğruna tapınaklarda veya benzer özel mekânlarda çeşitli ritüeller ve törenler düzenlemektedirler. Bu esnada el çırparak veya göz yumarak sözde kötü ruhlar kovalanmaktadır!
Görüldüğü gibi hurafeler, sadece ilkel toplumlarda yaşanan olaylar değildir. Tarihin her döneminde insanın mistik, mitolojik ve duygusal konulara ilgi duyduğu bir gerçektir. Ancak bu tür anlayışlar; genellikle sahih dinî metinlere, inançlara ve değerlere ilgisiz kalındığı dönemlerde daha da artmıştır. İddia edildiği gibi hurafe, sadece dinî değerlerin ağırlıklı olduğu toplumların bir özelliği olarak değerlendirilemez. Daha önce de kısmen işaret edildiği gibi bu davranış biçimi, sadece kırsal kesim veya gecekonduda değil sosyete, aristokrat ve modern çevrelerde de yaygın olarak görülmektedir. Hiç şüphesiz ki bugünkü dünya geçmişe göre daha ileri, daha kalkınmış, daha onarımlı ve daha moderndir. Şayet hurafelerin yaygınlaşmasıyla ilgili ortak bir payda üzerinde birleşmek gerekirse, dinî bilgiler alanındaki açlık ve eksiklik mutlaka ilk sırayı alacaktır. Buna rağmen bu tür olumsuzluklar; zaman, mekân ve belli insan gruplarıyla sınırlı tutulamaz. Çünkü insanlığın hurafe dahil karşılaştığı birçok problemlerin arka planında inanç, ibadet ve ahlâk gibi evrensel değerlerin rol oynadığı da gözden uzak tutulmamalıdır. Bu itibarla İslam tarihinde hakim düşünce, akıl ile vahiy arasında bir zıtlığın olmadığı şeklindedir. Özellikle günümüzde karşılaşılan problemlerin çözümlenmesinde fonksiyonel akla önemli görevler düşmektedir. O halde insanın ruh ve tabiatına uygun düşmeyen, ezeli ebedi ve evrensel bir özellik taşımayan noksanlıklarla dolu bütün batıl-sapık inanç ve düşünce akımlarına karşı duyarlı olması kişinin hem kendisine hem de bütün insanlığa hizmet anlamına geldiğini unutmamak gerekir.