Makale

Yaş Altmış, Arayış Bitmemiş İken

Yaş Altmış, Arayış Bitmemiş İken

Haz. Metin Karabaşoğlu

Abdurreşid Morse
1980’lerin başında, 61 yaşında ihtida etti. Jamaikalı.
1919’da Jamaika’nın Kıngston şehrinde dünyaya geldim. Ailem sıkı bir Anglikan Hristiyan idi ama ben büyüdükçe, hiçbiri dinimle ilgili şeyleri bana gerçekten açıklayamadı. Mamafih, bir Yaratıcının olduğu inancı bana anlamlı geliyordu ve Kitab-ı Mukaddes’te insanın Allah’ın suretinde nasıl yaratıldığının anlatıldığını gördüğümde çarpıldığımı hatırlıyorum. Varoluş amacımızı bulmaya kuvvetle azmetmiştim. Bu yüzden, okulu bitirdikten sonra, bana neden doğduğumu ve öldükten sonra bana ne olacağını anlatabilen bir din bulmaya koyulmuştum.
O sıralar, bu inancın temel akidelerini kabul ederek kendimi bir Hristiyan olarak görsem bile, kilisenin öğretileriyle ilgili bir sürü sorum vardı. Böylece, Kingston’da bulunan değişik Hristiyanlık tiplerini seneler boyu araştırdığım Ziyaaraha Metoduna başladım. Bu dönem boyunca, Baptist, Congregational, (Congregational Kilise, kısaca, her cemaati bağımsız sayan bir kilise sistemi öngören Hristiyan mezhebinin ifadesidir.) Presbitaryen kiliselere girip çıktım ve en sonunda bir süreliğine Katolik kilisesinde karar kıldım. Fakat Hristiyanlığın keşfetmiş olduğum bütün bu versiyonlarında beni tatmin etmeyen ortak bir zaaf vardı. Hepsi de belli iman unsurlarını iktiza ediyordu ama pazar sabahı kiliseye gitmenin dışında, takipçilerinden bir şey talep etmiyorlardı. Bunlar, insanların manevi durumunu şekillendirme ve değiştirme yollarını temin etmede tam anlamıyla tesirsiz gibiydiler.
Bununla birlikte, o sıralar Kingston’da başka bir alternatif bulamadım; çünkü Jamaika’da söyledikleri üzere, "Atın bağlı olduğu yer, ot yediği yerdir." 1950’lerde İngiltere’ye gelmek üzere Jamaika’dan ayrılma zamanı geldiğinde, hayatın gerçek anlamını ve bir hayat rehberini arayışım noktasında, otları yemiş ve kalitesinin düşük olduğunu anlamış vaziyetteydim.
İngiltere’de geçirdiğim ilk bir-iki yıldan sonra kiliseye gitmekten vazgeçsem bile, bu arayıştan asla vazgeçmemiştim. Çalışma hayatımın çok büyük kısmını Manchester’daki Moother and Platt’ta mühendis olarak geçirdim ve çaldığım kapıdan nihayet cevabın geldiği yerin burası olduğunu belgeleyen bir hadise yaşadım. 1980 yazında bir gece vakti, Pakistanlı meslektaşlarımdan birini arıyordum ki, kendisini dokuz senedir tanıyordum zaten. Ustabaşı, onun ibadet ettiğini [namaz kıldığını] bildirdi. Şaşırıp kalmış ve merak etmiştim; niye gecenin bu vakti ibadet etmesi gerekiyordu? Kendisinden, bana dinini anlatmasını istedim. O konuştukça alakam büyüdü ve ona niye daha önce hiç bana bundan söz etmediğini sordum. "Hiç sormadın ki?" cevabını verdi. "Tamam" dedim, "şimdi soruyorum işte." Bunun üzerine, bana İslam’la ilgili bazı kitaplar getireceğine söz verdi.
Getirdiği kitapları birkaç gün içerisinde okudum ve bana verdiği bir Kur’an tercümesinin yarısına geldiğimde, Müslüman olmak istediğimi fark ettim. Arkadaşım, İslam’ı nasıl bu kadar çabuk kabul ettiğime şaşırdı; oysa Allah’ın rahmetiyle en sonunda meyveyi devşirdiğim uzun bir arayıştı yaşadığım. Peygamberimiz (s.a.s.)’in ve sahabenin (r.a.) başından geçenleri okuduğumda, gösterdikleri iman, feragat ve sadakat örnekleri karşısında gözlerimin yaşla dolduğunu hatırlıyorum. En sonunda burada, kendi hayatıma tatbik edebileceğim pratik bir hayat tarzı bulmuştum.
İslam’ı benimsediğimde altmış bir yaşındaydım. Fakat kendimi on yedi yaşındaymış gibi hissediyorum, (Bu ihtida öyküsü 1997’de, Abdurreşid amcamız 78 yaşında iken yazılmış bulunuyor.) çünkü varoluş amacımıza ve Allahü Zülcelal’in iradesine göre nasıl yaşayıp ibadet edeceğimize dair İslami anlayışın nurundan on yedi senedir nasibimi alıyorum. Bir bütün olarak dünyanın gerçek mutluluğu İslam’da bulacağını açıkça söyleyebilirim, çünkü İslam hak dindir.
İhtida öykümü başkalarına anlatmaya da çalışıyorum. Ümidim ve duam, Allah Teala’nın bana bu mesajı başkalarına iletme ve İslam dinini yayma gücünü vermesi.