Makale

Söze Başlarken

Söze Başlarken…

Dr. Ömer Menekşe
Bilgi Yönetimi ve İletişim Daire Başkanı

"Güzel söz sadakadır." (Buhari, Edeb, 34; İbn Hanbel, Müsned, II, 312.)
Varoluş söz ile başladı, bir söz ile değişti kâinatın gidişatı. (Rahman, 55/4) Âdem (a.s.) bir söz ile yaratıldı ve âlem "ol" sözüyle var oldu. (Yasin, 36/82.) Âdem’e söz için varlıkların isimleri öğretildi. (Bakara, 2/31.)
Göklerden yere bir çağrı, bir davet oldu söz. İnsanın evrene açıldığı ve yüreğindekini dışarıya açtığı mucizevi bir ayet oldu. Kelime-i şehadet oldu, kelime-i tevhit oldu; kişiyi küfür karanlığından imanın aydınlığına çıkaran…
Kararmış hayatları aydınlatan, kölelerin zincirlerini kıran, yetimi bulup barındıran, kız çocuğunu atıldığı kör kuyulardan çekip çıkaran ve mazlumlara umut dağıtan da bir söz oldu.
Bir söz aldı "elest bezminde" Rabbimiz bizlerden. Ve bir söz verdik, "bela" deyip hakkı ve hakikati ayakta tutacağımıza, kul olacağımıza dair. Biz aslında (s)özün medeniyetiydik. Sözün üzerine inşa edilen, sözün tesiri ile yeryüzüne hayat üfleyen bir medeniyet olduk. Bu yüzden kurduğumuz/inşa ettiğimiz şehirlerin adına medine dedik. Zira söz; çağa/zamana şahit olmak, imana şehadet etmek ve hayata tanık olmaktır.
O yüzden konuşurken de, yazarken de söze başlarken deriz, çünkü söze başlamak hayata dokunmaktır.
Kutadgu Bilig’de "söz"den: "Ölüden diriye kalan miras, sözdür." diye bahsedilir.
Yüce kelamda en güzel söz estetiği ortaya konur:
"Görmedin mi Allah güzel bir söze nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir." (İbrahim, 14/24-26.)
Söz nimetini insana bahşeden Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de; kavl-i hasen/güzel söz, kavl-i maruf/anlamlı ve olumlu söz, kavl-i adl/adaletli söz, kavl-i sedid/sağlam söz, kavl-i tayyib/hoş söz, kavl-i kerim/gönül alıcı söz, kavl-i beliğ/açık söz, kavl-i meysur/kolay söz, kavl-i leyyin/yumuşak söz gibi müspet anlamda ve kavl-i su’/kötü söz, kavl-i münker/çirkin söz, kavl-i zûr/yalan söz, kavl-i lahin/eğri büğrü söz, kavl-i zuhruf/süslü söz gibi menfi anlamda sıfatlara yer vermektedir. (Mehmet Görmez, "Kur’an-ı Kerim’in Işığında Söz ve Davranış Estetiği", Diyanet Aylık Dergi, Eylül 2006, s. 5-6.)
Kültür mirasımızın, sözlü geleneğimizin de esasıdır söz…
Adamı beyan eden de dil (söz)’dir.
Dilimizde söz ile ilgili çeşitli deyim ve atasözlerini bir çırpıda aynı konuda söyleyivermemiz de Türkçedeki söz varlığının bir zenginliğidir:
Şimdi söz edelim sözle ilgili kavramlardan, sözün özünü anlatan söz gruplarından…
Birilerine bir çift sözümüz var mı? Konu ile ilgili söz açıldığında ne kadar söz edebiliriz? Söz konusu "söz" ise neleri paylaşabiliyoruz? Söz sözü açtığında sabrımız ne kadar oluyor? "Sözü söyle alana, kulağında kalana" düsturuna uyabiliyor muyuz?
"Tatsız aşa su neylesin, akılsız başa söz neylesin." deyip geçtiğimiz oluyor mu?
Sözün tedavi edici özelliğini Lokman Hekim şöyle anlatıyor:
Lokman Hekim’e sormuşlar:
- Hastalarımıza ne yedirelim?
Lokman Hekim cevap vermiş:
- Acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz yedirin.
Yalnızlaşmışız iyice, üstelik de alışmışız. Birbirimizle konuşamaz, anlaşamaz, tartışamaz olduk… İki çift söz edemez, iki sözü bir araya getiremez olduk neredeyse. Tatlı söz, bize göre değil sanki. Sözümüzün ardı hep boş çıkıyor âdeta. Sözümüzü bağlayamıyoruz nedense...
"Söz bir, Allah bir" deyip başlardık. Başka söz götürmezdi sözümüz. Söz götürmezdi ve söz olmazdık sözümüzle…
Hazır söz açmışken Yunus’a kulak verelim:
"Sözünü bilen kişinin / Yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin / İşini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı / Bal ile yağ ede bir söz
Kişi bile söz demini / Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini / Sekiz uçmağ ede bir söz."
Bir tek söz nelere kadirmiş meğer? Hem öldürür, hem diriltirmiş. Hem savaş keser, hem baş kestirirmiş. Bazen zehirli aşı bal ile yağ eden bir panzehir olur, bazen de cehennemi cennete çevirirmiş. Yeter ki söz ham olmasın, pişmiş olsunmuş…
Yerinde ve zamanında söylemek, yeri geldiğinde susmak… İnsanın kemali, kelamının altında gizli…
Bazen insan konuşur da boş sözler sarf eder, konuştukları beyhude ve anlamsızdır.
Hâlbuki söz, ifade için vardır. İfade ise faydayı istifadeye dönüştürmektir.
Müminleri tarif etmek için Müminun suresinin üçüncü ayeti şöyledir:
"Onlar anlamsız, boş ve beyhude sözlerden yüz çevirir."
Furkan suresinde Rahman’ın gerçek kulları anlatılırken şöyle denilmiştir: "Onlar yalan söze şehadet etmez, boş ve anlamsız sözle karşılaştıklarında vakarla geçip gider." (Furkan, 25/72.)
Nebe suresinde cennetin en güzel vasfı şöyle yer alır: "Cennette ne bir yalan ne de boş bir söz işitirler." (Nebe, 78/35.)
Bazen konuşur da söz kurallarına uymaz, saygı ifadelerindeki incelik söz kusurlarıyla bozulur… Ağzından çıkanı (çıkan sözü) kulağı duymaz, sözlerini tartmadan söyler…
Bazen de ağzından söz (laf, lakırtı) eksik etmez… Sözü uzattıkça uzatır… Bazen de ağzından (söz, lakırtı) dirhemle çıkar…
Bazen bir tatlı söz, bazen acı bir söz dökülür dudaklarından…
"Acı (kötü) söz insanı (adamı) dinden çıkarır." ve "Tatlı söz yılanı inden çıkarır." ifadelerini sık duymuşuzdur. Adam olana bir söz yettiğinin farkındayız. "Ağaç ucuna yel değer, güzel kişiye söz değer." diyen ecdada saygı duymamak mümkün mü?
Sözü sohbeti yerinde olmak… "Tatlı söz dinletir, tatsız söz esnetir." esasıyla hareket etmek ne kadar da önemli…
Söz ehli olmak varken söz düellosu yapmak, söz dalaşına girmek, söz cambazı olayım derken komik durumlara düşmek… Ağır söz, eğri söz, pis söz, kaba söz, acı söz sarf etmek ne kadar da acı…
Türk dünyasının büyük yazarı Bahtiyar Vahapzade ne güzel söyler:
"Bin kitap söz yazarız kalbi uslandırmak için,
Kâfidir bir acı söz, bin kalbi kırmak için."
Özü sözü bir olmak, sözünde durmak, sözüne sadık olmak, sözünde bağlı kalmak, sözünden dönmemektir esas olan... Hâlbuki sözümüzün eri olamıyoruz bir türlü…
Söz dinlemiyoruz. Sözümüz dinlenmiyor. Pek de nazlıyız. Hiç söz kaldıramıyoruz. Üstümüze vazife olmayan söze karışmada ustayız. Sözü bağlayıvermek, sözü çevirivermek öncelikli işimiz. Sözümüzü geri almak çok ağır geliyor bize.
Bazen sözümüz ağzımızda kalıyor. O zaman sözümüzü balla kesen, sözü ağzımızdan alan birini arıyoruz ama yok…
Sözü ağzında bırakılan da oluyoruz bazen. Birinin sözünü ağzına tıkadığımızda sevincimizin ölçüsü yok…
İşimize geldiğinde sözü çeviriveriyoruz hemen. Sözümüzü neden kesiyorlar, biz başkasının sözünü niçin kesiyoruz?
Sözümüzü esirgememekle nereye varacağımızı sanıyoruz? Sözü neden hep dağıtıyoruz.
Neden hep söz kesmeye hevesliyiz?
Dediklerimiz neden hep sözde kalıyor? Neden hep söze atılıyoruz? Sözü neden uzatıyoruz hep? Uzun lafın (sözün) kısasını neden seçemiyoruz bir türlü? "Söz gümüşse sükût altındır." "Söz var dağa çıkarır, söz var dağdan indirir." derler. Neden bazen susmuyoruz, Son sözümüz olması gereken, neden hep ön sözümüz oluyor?
Bir zamanlar sözü mü olurdu aramızda ufak tefeğin...
"Söz aramızda" derdik başkası bilsin istemiyorsak. Söz çıkmazdı aramızdan o zaman. Söz almadan, bize söz düşmeden konuşmazdık. Abes kaçan değersiz sözlerden uzak dururduk. Kem söz, kalp (kem) akçe sahibinindi. Tatlı söz can azığı, acı söz baş kazığıydı.
"Sözüm meclisten dışarı" der başlardık anlamada tereddüt hâsıl olduğunu düşündüğümüzde.
"Sözüm yabana" der kırmamaya çalışırdık karşımızdakini. Sözünden çıkmayan insanlar görürdük çevremizdekileri…
Ağzımızdan söz dirhemle çıkardı. Ağzımızdan çıkan sözü, kulağımız işitirdi. İleri geri de konuşmazdık. İğneli söz yerinde ve zamanında kullanılırdı. Katı söz, kuru söz er kişiye yakışmazdı. Lastikli sözden hep uzak durulurdu.
Birilerinin ağzında çalkalanmazdık. Namus sözü, şeref sözü bilirdik bütün sözümüzü. Olur olmazdan, ipe sapa gelmezlerden hiç söz etmezdik. Böyle yapıp da birine söz gelsin istemezdik. Bilerek birine söz getirmezdik. Büyüklerimizin bir sözünü iki etmezdik. Hâlbuki günümüzde sözün değerinin olduğu, değer bulduğu mekânlara/meclislere, ne kadar çok ihtiyacımız var?
Artık bugün sözün bittiği yerdeyiz, Öyleyse söz verelim birbirimize, sözümüz özümüz olsun, sözlerimiz yalandan, iftiradan, gıybetten arınsın…