Makale

Kursiyer Deyip Geçtiğin

Kursiyer Deyip Geçtiğin…

Hüseyin Karaca
Erzurum Ömer Nasuhi Bilmen
Dinî Yüksek İhtisas Merkezi Eğitim Görevlisi

Öğretmenlik, Gazali olmak kadar onu yetiştiren Cüveyniler’in heyecanıdır. İbnü’l- Arabi ihtişamından önce Ebu Medyen tevazusudur. Süyuti’ye varmadan evvel münzevi bir silsile istiğnasıdır.
Telif geleneğimizde talebelerinin talebi üzerine eser yazdığını söyleyen birçok müellif vardır. Kütüphanelerin raflarını süsleyen kitapların mukaddimeleri okunsa bu açıkça görülür. Bizde hep talebe hocayı anlatır. Hep kalfa ustayı yazar. Mürşitlerdir dillere zeban. Dervişini yâd eden veli yok gibidir.
Modern dünyanın seküler alışkanlıklarından sıyrılıp hadis külliyatlarına baktığımızda, aslında talebenin hocasını anlattığı kadar mürşidin de müridini anlattığını görürüz. Sahabe faziletine dair varit olan hadisler, Efendimiz (s.a.s.)’in talebelerine olan vefasının onlara değer vermesinin bir işareti değil midir? Mevlana, meşhur eseri Mesnevi’ye başlarken bu eserin yazılmasına vesile olan Hüsameddin Çelebi’yi öyle anar ki, kelimelerdeki her hece hatta her harf talebesine vefasının destanı gibidir.
"Benim Küçük Dostlarım" adlı kitabın yazarı da Mevlana gibi öğrencilerine vefa borcunu ödemeye sevdalı olanlardandır. Yıllarca ilköğretim ve liselerde edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra öğrencilerini isim isim yâd ettiği eserinde bakın ne diyor Halide Nusret Zorlutuna: "Çocukları pek severim. Hayatta her insanın bir zaafı, bir alışkanlığı vardır. Benim tek büyük zaafım da -niçin itiraf etmemeli- çocuk sevgisidir! Ve bu aşk yüzünden ışık çevresinde dönen pervane misali öğretmenlik mesleğine tutulup kalışım bundandır. Yalnız sevimli, terbiyeli, zeki ve çalışkan olanları değil, -Böylesini herkes sever!- ben sevimsiz, somurtkan, haylaz, çocukları da severim. Bana, ‘Öğretmenim’ diyen ses, beni ‘Annem’ diye çağıran ses kadar sevgili ve kıymetlidir."
İmamlık ve vaizlik vazifesini müteakip, Haseki Eğitim Merkezinden mezun olup onun gibi başka bir İhtisas Eğitim Merkezinde öğretmenliğe başlayınca yukarıdaki satırları hatırladım. Zorlutuna, çocuklardan bahsediyordu.
Ben, üniversite eğitimine hatta yüksek lisans-doktora eğitimine kanmayıp, ilim irfan kâsesinden yudum yudum almak için otuz aylık bir seyrüsüluka ram olan, ünvan pohpohlamasına prim vermeyen bir tevazuda ilkokul öğrencisi gibi oturup Arapça imkânında tefsir hadis, fıkıh, tasavvuf ve kelam disiplinlerinden irşat üslubu istinbat eden sabır kahramanlarından, imam, müezzin veya vaizler kervanından, kısaca hakikat talibi Diyanet İhtisas Merkezi kursiyerlerinden bahsedeceğim.
Bu yazı, bir anış, bir takdir, bir tebcil değil, yarının müftüleri, yarının müderrisleri, geleceğin âlim ve ariflerine yolunuz açık olsun dileğidir.
Kursiyer… Efradını cami ağyarını mani tarifi olmayan talebe…
İki koltuğu altında cihet-i erbaayı taşımakla mükellef yorgun işçi...
Aile ve okul arasında ilerlemiş yaşına rağmen bir ukba manevrası için ilim patikasına yalınayak giren yolcu...
Kıvrım kıvrım yüz çizgilerinde bir ömür biriken elemleri tezkiye etme recasındaki salik... Kazaya kalan umutlarını metinler üzerinden yeniden inşa etmeye azimli genç…
Sabah seher teyakkuzlarının serinliği ile sınıflara sa’y edişinde bir ontolojik teceddüt resmi… Bir, "Allah razı olsun" tebessümü her dersin sonunda…
Bir ameliyat sonrası iki haftalık hasrete son, öbek öbek hasta ziyareti. Hasta evinde kütüphane raflarına bakan gözlerdeki ilim heyecanı, hocası üzerinden selef-i salihine bir selam.
Yaşı ne olursa olsun, hoca önünde bir ceket ilikleme kahramanlığı, edep saraylarına motif, takva köşklerine desen…
Yitirilmiş saygı hazinesinin son kâşifidir kursiyer...
"Sizi yormayalım bugün hocam" mizahında dersten azade olma latifesi... "Kardeşliği ikame etme zamanıdır" illetinde sohbet sedirini sınıfa taşıma teneffüsü.
Kaybedeni olmayan bir sessiz serüvendir kursiyerlik, İhtisas Eğitim Merkezlerinde... Sınavlar bir fetret sarsıntısı, bir zahiri zelzele sayılsa da hayatın en itinalı anlarıdır otuz aylık tedris dilimi…
Müslim bakışı, Kuşeyri duyuşu, Elmalılı ihkâmı, İbn Âbidin birikimi, Mevsıli ihtiyarı, Mergınani salabeti, Birgivi izharı, Zemahşeri beyanı, Şeltut-Sayis mukayesesi, Beykûniye yetimi, dil sınavı cümle-i itiraziyyesinde Vadıha belagatı, Tatbiku’s-Sarfi koşusu, Katru’n-Neda itkânı, Nesefi sadeliğinde rüsuh sabrı…
Hâsılı çoğu otuz yaşın üzerinde talebeler eşliğinde, birer buçuk saatlik blok derslerde bir suffe hatırası.
Talebeye üsve-i hasene Celaleyn fesahatlerinde Ca’fer-i Tayyar metaneti, usul çevikliğine ilave Şemail’i bitiriş dakikalarında ukbaya müteveccih zeki bir hüzün, tembel bedenlere cehd ü gayret zindanından teviller hediye eden Yusuf burhanı, hıfz-ı Kur’an’a vakfedilmiş bir İsmaili ciddiyet, rüyalarda bile galat okuyuşlara yol vermeyen makam-ı Mahmud’a hasret bir kıraat, talebenin selametine adanmış bir Davudi terennüm, kaside ve şiir seyrüsülükünde dinin nuruna sevdalanış, mahreçlerin izinde Rahim olan Rabbin rızasına kulluk telaşı..
Eğitim Merkezinde öğretmen olmak, işte bu kâinatta mütecelli esma ve sıfatın farkına varmak demek.
Bu satırlar, Diyanet İşleri Başkanlığının bu özge eğitim güftesine hüseyni bir vefa bestesi olsun… Cenab-ı Hak tedris merdiveni ile rıza-yı Bariye varmayı nasip eylesin. Amin.