Makale

İsra ve Miraç

İsra ve Miraç

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Rehberlik ve Teftiş Başkanı

Sözlükte gece yürüyüşü anlamına gelen "İsra", Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bir gece Cebrail tarafından Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmesi; sözlükte merdiven, yukarı çıkmak ve yükselmek anlamına gelen "Miraç" ise Hz. Peygamber’in Mescid-i Aksa’dan semalara yükselmesi ve Allah’a mülaki olması demektir.
İsra ve Miraç olayı Yüce Allah’ın Sevgili Peygamberine bir mükâfatı, büyük bir ihsanı, eşsiz bir armağanı ve ilahî bir mucizedir.
Miladi 610 tarihinde peygamberlik görevi verilen Hz. Muhammed (s.a.s.), bütün gücüyle tevhit inancını yerleştirmeye ve ilahî mesajı tebliğe çalıştı. Mekkeli müşrikler direniş gösterdiler, atalarının putperest dinlerini terk etmek istemediler. Hz. Peygamber’e ve Müslüman olanlara her türlü baskı ve eziyeti yaptılar, onları dinlerinden döndürmeye, insanların Müslüman olmalarına engel olmaya çalıştılar. Bu konuda o kadar ileri gittiler ki bazı kimsesiz Müslümanlara işkence yaptılar, Müslümanlara üç yıl süren boykot uyguladılar, Müslümanlar açlık ve sıkıntı çekti. Peygamberimiz her şeye rağmen görevini yapmaya devam etti. İslam’ı tebliğ etmek için Mekke dışına çıktı, Taif’e gitti, onları İslam’a davet etti. Taifliler davete icabet etmedikleri gibi Peygamberimizi taşlattılar. Peygamberimizin ayakları kan revan içinde kaldı. Peygamberimizin bütün bu sıkıntılara karşı en büyük destekçisi amcası Ebu Talip ve can yoldaşı, güzide eşi Hz. Hatice vefat etti. Peygamberimiz çok üzüldü. İşte böyle sıkıntılı günlerin akabinde hicretten bir buçuk yıl önce Recep ayının 27. gecesinde İsra ve Miraç olayı gerçekleşti. Yüce Allah sevgili kulunu teselli etti, üzüntüsünü dindirdi.
İsra mucizesi, İsra suresinin birinci ayetiyle açık seçik bildirilmekte, Miraç olayına ise Necm suresi 10–18. ayette işaret edilmektedir:
"Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) gecenin bir kısmında Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir". (İsra, 17/1.)
"Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. (Ey Müşrikler! Şimdi siz Peygamberin) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (asli şekliyle) Sidretü’l-Münteha’nın yanında görmüştü. Me’va cenneti de Sidre’nin yanındadır. O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü." (Necm, 53/8–10.)
İsra ve Miraç olayının detayı hadislerde geçmektedir. Hadislere göre İsra ve Miraç olayı şöyle gerçekleşmiştir:
Bir gece Hz. Peygamber Kâbe’de Hatim denilen yerde veya amcası Ebu Talib’in kızı Ümmühânî’nin evinde uyku ile uyanıklık arası bir durumda iken Cebrail gelir, göğsünü açar, zemzemle yıkar, göğsünü iman ve hikmetle doldurur ve kapatır. Burak (Burak, eşekten büyük, katırdan küçük, her adımını ufkun sonuna atabilen beyaz renkli bir canlıdır. Müslim, İman, 259.) adlı bir binite bindirir, Kudüs’teki Beyt-i Makdis’e yani Mescid-i Aksa’ya götürür. Hz. Peygamber burada iki rekât namaz kılar. Cebrail kendisine biri süt diğeri şarap dolu iki kap getirir. Hz. Peygamber sütü seçer. Cebrail, fıtratı seçtin der.
Cebrail, Hz. Peygamberi "Miraç" (göğe yükselme vasıtası) ile Mescid-i Aksa’dan semalara çıkarır. Birinci semada Âdem, (Âdem’in sağında cennetliklerin ruhları, solunda cehennemliklerin ruhları vardır. Âdem (a.s.), sağına bakınca güler, soluna bakınca ağlar. Müslim, İman, 263.) ikinci semada İsa ve Yahya, üçüncü semada Yusuf, dördüncü semada İdris, beşinci semada Harun ve altıncı semada Hz. Musa ile görüşür ve selamlaşır, peygamberler kendisine hayır dua ederler. Her gün 70 bin meleğin ibadet ettiği Beytü’l-Ma’mur’un bulunduğu 7. semada Hz. İbrahim ile buluşur. Hz. İbrahim kendisini selamlar ve hayır dua eder. Sonra Sidretü’l-Münteha (hudut ağacı) denilen yere ulaşırlar. Burada Hz. Peygambere evrenin sırları, varlığın kaderiyle ilgili hükümlerin tespiti için görevli meleklerin çalışmaları gösterilir. (Müslim, İman, 263.)
Cebrail buradan ileri geçemeyeceğini bildirir ve Sidretü’l-Münteha’da kalır. Cebrail, "Bir parmak ucu daha öteye yaklaşmış olsaydım yakılırdım." demiştir.
Hz. Peygamber tek başına Refref adlı binekle yükselişini sürdürür. Sonunda Yüce Allah’a mülaki olur. (Müslim, İman, 259; bk, Miras, II, 275; Yazır, VII, 4572–4580.)
Hz. Peygamber, "Her türlü sözel, bedensel ve mali ibadetler, dualar, güzellikler ve iyilikler Allah’a mahsustur." diye Allah’a tazim eder.
Yüce Allah, "Ey Peygamber! Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun." karşılığını verir.
Hz. Peygamber, "Selam bizlere ve Allah’ın salih kullarına olsun." diye mukabele eder.
Cebrail ve melekler, "Ben tanıklık ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Ve yine tanıklık ederim ki Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve Rasulüdür." derler.
Biz bu "tahıyyat" duasını miracımız olan namazımızda okuyoruz. (Ebu Davud, Salat, 182, I, 591.)
Peygamberimize Miraç’ta üç şey verilmiştir:
1. Beş vakit namaz farz kılınmıştır. (Buhari, Salat, 1; Müslim, İman, 259, 262, 263.)
Beş vakit namaz farz kılınmadan önce de Peygamberimiz ve Müslümanlar sabah ve akşam ikişer rekât namaz kılıyorlardı. İlk vahyin peşinden Cebrail Peygamberimize abdest ve namazı öğretmiştir. Peygamberimizin ilk kıldığı namaz, Cebrail’in imamlık yaptığı sabah namazıdır. (Ahmet Naim, II, 279.)
2. Bakara suresinin son ayetleri verilmiştir.
3. Allah’a ortak koşmayanların affedileceği ve cennete girecekleri bildirilmiştir. (Ahmed, I, 422; Müslim, İman, 279; Miras, II, 261–275.)
Miraç esnasında Hz. Peygamber’e cennet, cehennem ve buralardaki insanların durumları gösterilir ve birçok olaya muttali olur. (Müslim, İman, 263.)
Hz. Peygamber (s.a.s.), Refref adlı binit ile Sidretü’l-Münteha’ya çıkartılır ve buradan aynı binitle Kudüs’e döndürülür. Dönüşte kendisini peygamberler karşılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında namaz kılarlar. Kudüs’ten Burak adlı binit ile Mekke’ye döndürülür.
Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram’dan yaya yürüyüşle bir aylık mesafededir, Hz. Musa ve Hz. İsa dâhil pek çok peygamberin uğradığı ve yeryüzünde yapılan ikinci mescittir. Mescid-i Aksa’nın içinde bulunduğu Kudüs ve çevresi dinî merkez olması ile bereketlendirildiği gibi nehirler ve verimli bahçelerle de bereketlendirilmiştir. (Miras, X, 56, 57.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) ertesi günü İsra ve Miraç olayını Mekkelilere anlatır. Olayı duyan müşrikler Hz. Peygamber (s.a.s.)’i suçlamaya, onu alaya almaya başlarlar. Elli yıldır aralarında yaşadığı ve güvenilir niteliğini verdikleri Hz. Muhammed’i yalanlarlar, "Bizim kervanlarımız Mekke’den Şam’a bir ayda gider ve bir ayda geri döner, Muhammed bir gecede Kudüs’e gidip nasıl geri dönebilir? Bu apaçık bir yalandır." derler. Hz. Peygamber’in daha önce Mescid-i Aksa’yı hiç görmediğini bildikleri için orayı bilenler "Beyt-i Makdis’i bize tarif et." derler. (Miras, II, 266.)
Müşrikler Hz. Peygamber’e kaç kapısı, kaç penceresi var diye sorarlar, Hz. Peygamber, Beyt-i Makdis’i incelememiş, kapı ve pencerelerini saymamıştır. Müşriklerin soruları karşısında çok sıkıntıya düşer ancak Allah Mescid-i Aksa’yı gözünün önüne getirir ve onların sorularını mescide bakarak cevaplandırır.
Şaşkına dönen müşrikler Hz. Ebu Bekir’e giderler. Muhammed bir gecede Kudüs’e gidip geldiğini söylüyor, ne dersin derler. Hz. Ebu Bekir, Muhammed ne diyorsa doğrudur, ben bundan daha ötesinde söylediklerine, ona meleğin Allah’tan haber getirdiğine de inanıyorum, der. (Miras, X, 59–60.)
Müşrikler yine tatmin olmazlar, Peygamberimize, "Hadi bakalım bize kervandan haber ver, bu bizce daha önemlidir?" derler. Peygamberimiz, "Evet, filanların kervanına yolda rastladım, Revha denilen mevkide idiler. Bir deve kaybetmişler, onu arıyorlardı. Yüklerinde bir su kadehi vardı, o kadehteki suyu içtim, gelince sorun bakalım kadehte su kalmış mı?" der. Müşrikler kervandakilerin sayılarını, yüklerini ve durumlarını sorarlar. Peygamberimize kervan gösterilir ve müşriklerin sorularının hepsini cevaplar, "falan, filan kervanın önündedir, filan günü güneşin doğumu ile birlikte Mekke’ye ulaşırlar." der. Müşrikler işaret edilen günü dört gözle beklerler. Bildirilen vakitte kervan gelir, yine de Hz. Peygamberi tasdik edip iman etmezler ve "Bu apaçık bir büyüdür." derler. (Neml, 27/13; Saff, 61/6; Yazır, V, 3146.)
İsra ve Miracın ruh ile rüyada vuku bulduğunu söyleyenler olmuş (bk. DİA, XXX, 133.) ise de konu ile ilgili hadislere dayanarak hadis, tefsir, fıkıh ve kelam âlimlerinin büyük çoğunluğu İsra ve Mirac’ın ruh ve beden ile uyanık bir hâlde iken bir seferde gerçekleştiğini ifade etmişlerdir. (Miras, X, 58; DİA, XXX, 133.) İsra ve Miraç uyku hâlinde gerçekleşmiş olsaydı (Yüce Allah) ayette "kulunu" demez, bunun yerine; "kulunun ruhunu" derdi. Ayrıca Yüce Allah "Göz kaymadı ve (sınırı) aşmadı." (Necm, 53/17.) buyurmaktadır. Üstelik eğer olay uyku hâlinde gerçekleşmiş olsaydı bir mucize olmazdı. Böyle bir şeyi kâfirler inkâr etmez ve yalanlamazlardı. Çünkü bu tür olayların rüyada gerçekleşmesi yadırganmaz ve inkâr edilmezdi.
Ayette geçen "sübhan" kelimesi olayın azametini ifade eder.
Miraç’ta Hz. Peygamber’in Allah’ı gördüğünü söyleyenler olmuş ise de ayet ve hadislere göre bu dünyada Allah’ı görmek mümkün değildir. Şu ayetler bunun açık delilidir:
"Gözler onu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder." O (idrak ötesi olup) en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır." (En’am, 6/103.)
"Allah bir insanla ancak vahiy yolu ile yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Şura, 42/51.)
Sahabeden Ebu Zer el-Gıfari, Hz. Peygambere, "Rabbini gördün mü?" diye sormuş, Hz. Peygamber de "O bir nurdur, O’nu nasıl görebilirim?" cevabını vermiştir. (Müslim, İman, 291, 292.)
Müminler Allah’ı cennette iken göreceklerdir. (Kıyame, 75/23.)
Sonuç olarak; İsra ve Miraç olayı 45 sahabi tarafından bize nakledilmiştir, inkârı mümkün olmayan ilahî bir mucizedir. Hz. Peygamber’in İsra ve Miraç gecesinde karşılaştığı olaylar, gördüğü ayetler ve kendisine karşı yapılan muamele onun Allah katında ne büyük bir değere sahip olduğunu ortaya koyar.
Her şeyi maddi âlemin kanunlarına göre izah etmeye kalkışan ve Yüce Yaratıcı’nın üstün gücünü anlayamayan bir kısım insanlar İsra ve Miraç olayını kavramakta güçlük çekebilirler. İlahî gücün ve peygamberlik mertebesinin ne demek olduğunu biraz idrak edebilenler bu olayda bir gariplik görmezler. İnsanoğlunun sahip olduğu güç sınırlıdır, ama insanoğlu için zor veya imkânsız görünen şeylerin hepsi ilahî gücün önünde eşittir. Hepsi aynı kolaylıkla gerçekleştirilir.
İmanı, ibadeti ve ahlakıyla yücelmesi, İslam’ın güzelliklerini kendinde toplayabilmesi müminin miracıdır. Miracı yaşamak isteyenlerin, önce kalplerini imanla doldurmaları, Kur’an’ın aydınlık yoluna girmeleri, Hz. Peygamberi kendilerine rehber edinmeleri gerekir.
İsra ve Miracı iyi anlayan müminler, İslam’ın ilkelerini uygulamaya, dünya ve ahireti kazanmaya çalışır, beş vakit namazını kılar. Çünkü namaz müminin miracıdır. Hayatlarında miracı gerçekleştirebilenler, iman kardeşliğinin getirdiği sorumluluğun farkında olurlar ve ona göre hareket ederler.