Makale

Duyguların İfadesi Kilim

Duyguların İfadesi
Kilim

Mustafa Bektaşoğlu

Yöreye göre çözgü veya arış denilen dikey ve atkı, geçki, argaç, arageçki ya da argeç denilen yatay ipliklerle dokunan, iki tarafı aynı, havsız yaygılara kilim adı verilir. Bazen ipliklerin dikey veya yatay yoldan ilerletilmesiyle yahut birkaç çözgü atlatılmasıyla motif işlenmiş cicim, zili, sumak gibi diğer düz dokuma yaygılara da kilim denilir. Ahmet Vefik Paşa da kilimi, "ince ve tüysüz halı" olarak tarif eder.
Kilimin, Türk sanatına Selçuklular yoluyla geldiği, göçebe Türkmen ve Yürükler tarafından bir el sanatı olarak geliştirildiği bilinmektedir. Bugün elimizdeki en eski örnekler, XV. yüzyıla kadar ulaşmaktadır. Konya Mevlana Müzesi’ndeki madalyon çiçek dolgulu, mavi-beyaz ve lacivert renkli kilim parçaları, bu örneklerin en eskileridir. Daha önceki devirlere ait kilimler, zaman içinde eskiyerek kaybolmuşlardır. Türk müzeleri ve özel koleksiyonlardaki kilimlerin tamamı XVII. yüzyıldan sonradır.
Yapılan araştırmalar, arkeolojik kazılarda ele geçirilen bulgular, örgü tekniği ile yapılan kilimlerin, düğüm tekniği ile yapılan halılardan çok daha eskilere dayanan yaygı malzemeleri olduğunu ortaya koymuştur.
Doğu ile Batı arasında bir köprü oluşturan insanımız, hayvancılığa büyük önem vermiş; yünlerini eğirerek elde ettikleri iplikleri kilim türünden yaygılara dönüştürmüşlerdir. Geçmişten günümüze Anadolu’nun en eski ve en özgün el sanatları arasında yer alan kilimleri, yöreden yöreye, köyden köye farklılık gösteren renk ve motiflerle süslemişlerdir. Kilimler, mihraplı ve mihrapsız olarak iki grupta toplanabilir. Mihraplı kilimler birkaç kat ve iç içe mihraplı da olabilir. Bunlar daha çok cami sergileri ve seccade olarak dokunmuştur. Mihrapsız kilimler değişik kompozisyonlar içinde, renkleri ve desenleri ile bölge bölge ayrılır. Kilimlerde bitkisel, geometrik, boylara ait damgalar, dini inançlara bağlı motifler, stilize hayvan figürleri ve sembolik motifler kullanılmıştır.
Yabanî çiçeklerin geçiciliğini sürekli kılan renkleriyle, duygu ve düşünceleri dile getiren motifleriyle, ruhları okşayan sıcaklığıyla, her biri birer sanat eseri olan halı ve kilimlerimizi, yüksek bir kültürün, zekâ ve yaratıcılığın eserleri sayıyoruz.
Orta Asya’dan Avrupa’ya kadar yayılan haklı bir şöhrete sahip olan halı ve kilimlerimiz, Avrupalı ressamlara esin kaynağı olmuştur. Bu hayranlık günümüzde de devam etmektedir. (Bayraktaroğlu, Suzan, "Türk Halı Kilim Sanatı ve Vakıf Halılar", Kültür ve Sanat, sayı: 33/28. T. iş Bankası Yay.)
Diğer geleneksel sanatlarda olduğu gibi kilimler de toplumumuzda, özellikle kırsal alanlarda hayatın bir parçası olarak önemini korurken, diğer yandan geçmiş kuşakların kültürel birikimlerini bugüne taşıma aracı olmuşlardır. Dolayısıyla diğer sanat eserlerinde olduğu gibi kilimler, plastik anlatım açısından tarihsel gelişim içinde, insanlığın üretip geliştirdiği kültür unsurlarının mirasını taşımaktadır.
Yıllar yılı okumamış, okutulmamış Anadolu insanı, yazıdan yoksun olunca, düşüncelerini kendine özgü şekillerle, renklerle dile getirmeye çalışmış, bu şekilleri, renkleri, halısına, kilimine, yağlığına, çorabına işlemiştir.
Genç kız, köyünde-kentinde, gözünü açıp çevresinde pervane gibi dolaşan yağız delikanlıları gördü mü içine bir ateş düşer, çalışır-çabalar çeyizini hazırlar. Ya tezgâha oturur, halı-kilim dokur, ya gergefin başına geçer, nakış nakış işler.
Anadolu kadını, tezgâhının ya da gergefinin başına geçti mi, tam bir okur-yazardır. Bir kitap dokur, onu o dilden anlayan okur. Dokuduğu peşkirdir, yağlıktır, halıdır, kilimdir. Hele, Anadolu’daki kilim demek, renk demek, renge susamışlık demektir.
Göz alabildiğine bozlaşan Anadolu’da yeşile, kırmızıya, maviye, turuncuya özlem çeken insanlar, susuzluklarını kilimlere döker, arı duru renklerle gidermeye çalışırlar. Ağaçtan yeşil, gökten mavi, çiçeklerden kırmızı isteyen bu isteklerini, kilimlerinde simgeleyen Anadolu insanları... Bu yüzden kilimler, Anadolu’da bir renk sofrasıdır. Alı al, moru mor, akı karası, sarısı durusu, nesi var, nesi yoksa cömertçe sofraya getirir; evini, çadırını, bir bayram şenliği, bir düğün alayı gibi renklerle donatır.
Anadolu kilimlerinde, çizgiler sert, renkler hırçındır. Çok soğuk dondurucu bir kıştan sonra, baharı görmeden, kavurucu bir sıcağı yaşayan, sert iklimlerin, çetin kuruluğun, taşın, kayanın çatlamış toprakların, bükülmeyen, yumuşamayan insanların sert çizgileri gibi...
Anadolu kilimlerinde renkler ve desenler, gelişigüzel seçilmez. Her yörenin kendine özgü bir kilimi vardır. Renkler ve desenler, bir gelenek zincirinde yüz yıllara ulaşır.
Özellikle Asya ve Afrika gibi değişik ülkelerin folklorunda yer alan, Anadolu kilimlerinde de binlerce yıldır kullanılan göz motifi, herhangi bir kimsenin bakışı ile gelebilecek kötülük ve uğursuzluklara karşı yapılmış bir "nazar" işaretidir. Kilimler üzerinde görülen birbirinden değişik stilize göz işaretleri, evin içine girebilecek kötülükleri def etmek için yapılmış bir korunma simgesidir.
Antik Anadolu toplumlarında görülen koç motifi, güçlülüğü ve bereketi simgelediği gibi, aynı zamanda üremenin bir simgesi olarak da kabul edilmiştir.
Toprağın zenginliğini simgeleyen buğday başağı motifi de, bolluk ve bereket getirme dilekleriyle, kilimlere işlenen motifler arasındadır. Kuş motifi, insanoğlunun kimi zaman özlemini duyduğu hürriyeti simgelemiş, bununla beraber uzaktan getirilen güzel haberlerin, müjdelerin simgesi olmuştur.
Binlerce yıllık tarihi olan kilim motifleri arasında yer alan nar motifi, içindeki tanelerin zenginliğinden ötürü, bereketi simgeleyen bir sembol olarak kullanılmıştır. Saç örgüsü motifi, Anadolu folklorunda evlenmeyi bekleyen genç kızların, ördükleri kilimler üzerinde mutlu bir evlilik yapma arzusunu dile getiren bir sembol olarak gösterilmiştir.
Anadolu kilim ve halıların üzerinde en çok kullanılmış motiflerden biri olan "eli belinde", kilimi yapan kadının çocuk sahibi olma arzusunu, sağlıklı çocuklar dünyaya getirme dileğinde bulunduğunu gösteren bir motif olarak algılanmaktadır.
Yüzyıllar ötesinden günümüze kadar süren ”hayat ağacı" inanışı, Doğu’nun gizemli dünyasından türeyen bir motiftir. Hayat ağacı motifi, adından da anlaşıldığı gibi, hayatı sembolize eder. Aşağıda toprağın içine uzanan kökleri; yukarıda da göğe uzanan dallarıyla, insanın hayatında olduğu gibi, toprakla gök kubbe arasındaki mistik bağlantının varlığını vurgular.
Bu aynı zamanda insan ruhunun ölümsüzlüğünü de sembolize etmektedir. (Tuna, Turgay, "Kilimlerin Gizli Dili" Skylife, 12/98, s. 58) Kısacası, Anadolu’nun tüm insanları, manevî dünyası, en küçük ayrıntıları ve göz alıcı renkleriyle kilimlerde yüze güler.
Kilim, Anadolu’nun çadırından sedirine, çuvalından heybesine yaygındır. Çorap olur ayağa giyilir, kuşak olur bele sarılır. Kız, çeyizindeki kilimiyle övünür; delikanlı, kilimlerde sevgilisinin hayalini görür. Kilim,
Anadolu’da gönül dolusu türküdür.
Anadolu’da kilim demek; özlemi, inancı, sevgiyi, ilmik ilmik, renk renk gönül tezgâhında dokumak demektir. Kilimlerin dilinden anlayanlar, onu kitap gibi okur, dokuyanın ne demek istediğini hemen anlar.
Bir gün bir yürük beyi, çadırının önüne atılmış bir kilimi görünce yüreği sızlar.
Adamlarına: "Çabuk bu kilimi dokuyan kızın babasını bulup getirin" der. Adamlar, araya sora babasını bulur, beyin çadırına getirirler. Bey, kızın babasına:
-Senin bir kızın var öyle mi? der. Adam:
-Evet, bir kızım var, cevabını verir. Bey:
-Anladığıma göre sen, kızını istemediği biriyle evlendirmek istiyorsun. Kızın gönlü başkasında.
Adam önce şaşırır, bey bunları nereden biliyor diye... Sonra dili çözülür:
-Doğrudur beyim. Ben fakir bir adamım. Kızımı malı mülkü olan, zengin birisi ister. Ben de söz verdim. Kızımsa, fakir bir delikanlıya gönül vermiş... İyi ama siz bunları nereden biliyorsunuz?
Bey, yerdeki kilimi gösterir:
-Bu kilimi kızın mı dokudu?
-Evet... der.
-İşte onun dilinden... Sana yeteri kadar maddî imkân sağlayacağım. Git, kızını sevdiği o delikanlıyla evlendir. Ha, kızına şunu da söyle... Kilimi iyi dokumuş, yalnız yeşili kırmızıya az vursun, az kalsın yanılacaktım. (Önder, Mehmet, "Anadolu Kilimleri de Konuşur", Kültür ve Sanat, 11 /45, T. İş Bankası Yay.) İşte böyle... Kilim, onun dilinden anlayanlar için yerine göre bir dilekçe, bir mektup olur. Yarinin hayalini, gözünün rengini kilimlerde arayan Anadolu’nun kilim sevgisi, gerçekten hayranlık vericidir. Bu, ilkel değil, geçmişin derinliklerinden günümüze değin süzüle gelen olgun bir zevkin, katıksız, saf bir sanat anlayışının ifadesidir.