Makale

Ölüm Yıldönümünde Yahya Kemal'i anmak ve anlamak

Mehmet Erdoğan

Ölüm yıldönümünde
Yahya Kemal’i
anmak ve anlamak

SONBAHAR

Fâni ömür biter, bir uzun sonbahar olur. Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur. Mevsim boyunca kendini hissettirir veda; Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ. Yazdan kalan ne varsa olurken haşir neşir; Günler hazinleşir, geceler uhrevıleşir; Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere. Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere. Dünyanın ufku, gözlere gittikçe târ olur, Her gün sürüklenip yaşamak ruha bâr olur. İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu; Bir başka musikiye geçiş farz eder bunu;
Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline, Benzer cihana gelmeden evvelki hâline.
Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya, Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya, Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı; Fark etmez anne toprak ölüm maceramızı.
(Yahya Kemal Beyatlı)

Şiire getirdiği yenilik ve şiir anlayışıyla Türk şiirinde çığır açan şairlerden biri olan Yahya Kemal, 2 Aralık 1884’te Üsküp’te doğdu, 1 Kasım 1958’de İstanbul’da öldü.
1903-1912 yıllarında 9 yıl Paris’te kaldı. Tarih, siyaset ve edebiyat alanında kendini yetiştirdi. Zamanın tanınmış tarihçilerinden dersler aldı, eski ve yeni kuşaktan çeşitli Fransız şairleriyle tanıştı. Dünya görüşünün şekillenmesi, Türk tarihine ilgisi ve Fransız edebiyatını yakından tanıması şiiri için yeni bir zemin teşkil etti.
1912’de yurda dönünce tarih ve edebiyat öğretmeni olarak görev yapmaya başladı. Millî Mücadele yıllarında öğretmenlik yaptı. Daha sonra hâriciyeye geçti ve danışman, delege ve büyükelçilik görevlerinde bulundu. Çeşitli dönemlerde milletvekili olarak parlamentoya girdi. En son 1949’da büyükelçilikten emekliye ayrıldı. Ömrünün kalan kısmını İstanbul’da Park Otel’de geçirdi. Başta şiirleri olmak üzere bütün yazıları, ölümünden sonra ve adına kurulmuş bir enstitü tarafından yayımlandı.
Yahya Kemal modernleşme dönemi Türk şiirinde çığır açmış usta bir şairdir. Şiiri kendi gelişme çizgisi içinde değiştirmeye, yenilemeye çalışmış; geçmişin değerleriyle günün imkânlarını kaynaştırmayı başarmıştır. Bu sebeple şiiri hiç yadırganmadan benimsenmiş, çok geniş bir okur kitlesine ulaşmıştır. Şiirin yanında nesirde de başarılı bir yazardır. Türk tarihi, sanatı, vatan kavramı ve milliyetçilik konularında etkili yazılar yazmış, Mütareke yıllarında İstanbul’da, Millî Mücadeleyi destekleyen ateşli, heyecanlı makaleler kaleme almıştır. Aynı zamanda etkileyici bir hatip; kişiliği, zevkleri ve ince nükteleriyle tam bir "sözlü gelenek" adamıdır.
Yahya Kemal’e gelinceye kadar şiirde en önemli mesele vezin ve konuydu. Mısraa değer vermeyen, düz yazı benzeri şiirler yazılıyordu. Şiir, dile getirdiği fikirler yüzünden seviliyor, ancak onun sanat değeri meselesine önem verilmiyordu. Oysa Yahya Kemal’e göre şiir, önce "şiir" olmalıydı. Fransız sembolistlerinin "saf şiir" anlayışından etkilenerek şiirde musiki ve ahenk gibi unsurların önemine inanıyordu.
Türk şiirinin bütün dönemlerini yepyeni bir bakış açısıyla değerlendirerek daha önceki şairlerden çok farklı ürünler ortaya koydu. Şiirdeki başarısını büyük ölçüde dildeki hassasiyetine bağlamak gerekir. Türkçeye girmemiş hiçbir Arapça ve Farsça kelimeyi kullanmamış; İstanbul Türkçesini ve konuşma dilini benimsemiştir. Dil şuuru ve başarılı şiirleri sebebiyle Türkçenin aruz veznine uygun olmadığı iddiasını çürütmekle kalmamış, Türk şiirinin aradığı sesi keşfetmiş ve kendinden sonraki şairlere kapıları açmıştır.
Yahya Kemal’in ilk Türk "kültür şairi" olduğunu söylemek gerekir. Meselâ onun gözünde vatan bir düşünce değil, tarihî-coğrafî bir gerçeklik, sanat ve kültür değerlerinin oluşturduğu bir mekân ve üzerinde yaşamakta olduğumuz bir toprak parçasıdır. Temelde romantik olmasına rağmen gerçekçi bir şairdir.
Batıyı taklit etmeden batılı olabilmiş ilk Türk şairi odur. Bu konuda Abdülhak Şinasi Hisar şunları söyler: "Yahya Kemal, bizim neslimizin her genci gibi muasır Fransız şiirini bir öncü olarak okuyordu. Ancak Fransız şiirinde bir manzume, bir kıt’a, bir beyit yahut bir mısraın cazibesine kapıldığı zaman, kendi içindeki o hiç göz yummayan sabit bakışlı sanatkâr hiç şüphesiz bu şivenin, bu nüktenin Türkçede nasıl eda edilebileceğini düşünüyordu. Ve Yahya Kemal’in muasırları olan gençlerden belki ayrıldığı ve onlara muhakkak üstün kaldığı esaslı nokta bu idi. Denilebilir ki Yahya Kemal, İstanbul’a döndükten sonra bizim millî havamız içinde Avrupa’yı bir an unutmamış olduğu gibi, Paris’te bu dokuz senelik ihtiraslı hayatı içinde de Türkiye’yi, Türkçeyi ve Türklüğü bir an unutmuş değildir, işte bunun için bize hem en millî, hem en Avrupakâri şiirleri o vermiştir." (Abdülhak Şinasi Hisar, Yahya Kemal’e Veda, Yapı Kredi Yayınları, 2006)
Fransa’daki ilk yıllarında kısa bir süre sosyalizme ilgi duyan Yahya Kemal, ardından Turancı olmuş, en sonunda Fransız milliyetçilerinin fikirlerinden esinlenerek kendi tarih anlayışını oluşturmuştur. Milliyetçiliğe ilgi duymasının arkasında, doğup büyüdüğü Rumeli topraklarının Balkan Savaşıyla kaybedilmesinin önemli bir rolü olmuş olabilir. Ne olursa olsun onun milliyetçiliği, Fransız inkılâbının getirdiği milliyetçilik kavramına yaslanmaktadır.
Yahya Kemal’in tarih görüşü önemlidir. Türk tarihini İslâm tarihinin bir parçası olarak görür ve bunu Sultan Alparslan’ın 1071’de Malazgirt’i fethiyle başlatır. Bu yüzden bazı çevreler, onun OsmanlI tarihine bağlılığını Cumhuriyete bir tepki olarak algılamıştır. Oysa geçmişe ve tarihe ilgisi tepkici bir özlemden değil, geçmişin birikimlerini günümüz kültürüne aktarma çabasından kaynaklanıyordu. "Ne harabî, ne harabatîyim / Kökü mazide olan atiyim" demekle bunu ifade ediyordu.
Yahya Kemal’in belki en önemli tarafı dönemindeki resmî ve moda tezlere yakınlık duymamasıdır. Kültür kimliğimizle ilgili Türkçü, batıcı, Anadolu uygarlıkçısı gibi pozitivist bir tutumla "millî" olanı "dinî" olandan ayırmaya çalışan ve önerilen millî kültür anlayışı içinde Osmanlı-Türk kültüründen gelen öğelere yer vermeyi büyük ölçüde reddeden anlayış ve tezlere itibar etmemiştir.
Yahya Kemal pozitivist olmadığı gibi gelenekçi, muhafazakâr veya İslâmcı da değildir. Yönü batıya dönük olsa bile ayakları doğudadır. Hem batılı hem rinttir; hem romantik hem de gerçekçidir. Köklü ve asildir. Ucuz ve yüzeysel değil, pahalı ve derin bir düşünceyi temsil etmektedir. Şiiri de böyledir. Eksiklikleri ve zaaflarına rağmen büyüklüğü buradan gelmektedir.
Yahya Kemal, üzerinde çok yazılan, çeşitli akademik çalışmalara konu olan, müsveddeleri bile neşredilmiş bir sanatçı olmasına rağmen hâlâ yeterince anlaşılamamıştır. Onu düşünceleri dolayısıyla reddeden veya şiirindeki tarihî ve millî unsurlar sebebiyle "merkez" kabul edenler, zihniyetlerini değiştirmedikçe Yahya Kemal anlaşılmazlığını korumaya devam edecektir. Çünkü hamasî duygularla onu anlamak mümkün değildir.
Bugünkü düşünce dünyamız ve şiirimiz, tıpkı onun yapmaya çalıştığı gibi kendini, kendi gelişme çizgisi içinde değiştirme ve yenileme istidadında; geçmişin değerleriyle günün imkânlarını buluşturma gayretinde olmadıkça ne Yahya Kemal’i anlayabilecek ne de bir adım ileriye gidebilecektir. Kısır döngü içinde kendini ve dünyayı geriden izlemeye devam edecektir.