Makale

Kur'an Kursunda Öğretilecek Dini Bilginin Niteliği

Prof. Dr. M. Şevki Aydın
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Kur’an Kursunda
Öğretilecek
Dini Bilginin Niteliği

Bir önceki yazıda ("K. Kursunda Ne Öğretilir?", Diyanet Aylık Dergi, Ekim, 2006) Kur’an Kurslarında isteyenlere Kur’an-ı Kerim’i yüzüne okumayı öğretme, ezberletme yanında Islâm dininin iman, ibadet, ahlâk esaslarına ilişkin temel bilgilerin öğretildiği ve Hz. Peyamber’in hayatının, güzel ahlâkının tanıtıldığı belirtilmişti. Bu yazıda, sözü edilen bu dinî bilginin niteliğine kısaca işaret edilecektir.
Ciddi bir bilgi kargaşasıyla, başka bir ifadeyle tam bir bilgi kirlenmesiyle karşı karşıya olan günümüz insanının, Islâm dininin iman, ibadet, ahlâk esasları, evrensel değerleri ve bu dinin aziz Peygamber’i hakkında zihinsel bir berraklığa kavuşması için sağlıklı bir bilgi alanı oluşturmak, zorunlu ve öncelikli bir konu olarak görülmektedir. işte bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın önemi ortaya çıkmaktadır.
Diyanet işleri Başkanlığı, yasada belirtilen "din konusunda toplumu aydınlatma" görevini yerine getirirken temel kaynaklara dayalı ve bugünün Müslümanının hayatıyla irtibatlandırılarak, güncelleştirilmiş sahih bilgiyi üretip sunmaya çalışmakla yükümlüdür.
Başkanlık, temel kaynaklara dayalı sahih dinî bilgiyi üretmekle yükümlüdür; çünkü, din adına ortaya atılan yanlış bilgiler insanların hayatını aydınlatmak şöyle dursun onların hayatını karartmaktadır. Din iki ağzı keskin bıçak gibidir. Sahih bilgiye dayandırıldığı müddetçe, insanların kendisiyle ve çevresiyle barışık, daha mutlu, huzurlu, başarılı... yaşamalarına ve günlük hayatlarında karşılaştıkları sorunların çözümüne katkı sağlayan temel kaynak işlevi görmektedir. Yanlış bilgilere alet edildiğinde ise olumsuz yönde etkili olmakta, insanları bir takım boş inançlarla oyalayarak perişan edebilmektedir.
Bu durum şu gerçekliğe işaret etmektedir: Dinin ne olduğu çok önemlidir; ama o dinin nasıl anlaşıldığı, hangi zihniyet içinde algılandığı ondan daha da önemlidir, insanlığın yararına ilkeleri ortaya koyan bir din, yanlış anlaşılarak onlara zıt yönde etkili hale getirilebilir. Kullanıcının elinde bu dinin, çok farklı işlevleri olabilir. Nitekim tarihte olduğu gibi bugün de dünyanın her tarafında görülen harplerin, çatışmaların, terör hareketlerinin vb. arkasında büyük ölçüde bu yanlış din anlayışlarının yattığı söylenebilir.
Bu bakımdan Başkanlık, temel kaynaklardan elde edilen dinî bilginin güncelleştirilerek din ile hayat arasında dinamik bir bağın kurulmasına çalışmaktadır. Bu yapıldığı takdirde din, bugünün insanının ihtiyaçlarını karşılayıcı nitelikleriyle ortaya çıkabilir. insanların günlük hayatlarıyla, onların kültürleriyle bütünleşerek somutlaştırılamayan bir din, inananların hayatında yerini alamaz; dolayısıyla etkili, işlevsel olamaz. Zira bu tür dinsel bilgi, kullanılabilirliği/ uygulanabilirliği olmayan bilgidir ve bu, insanların ilgisini çekmez; onunla ilgilenme ihtiyacı duyulmaz.
Dinin ilkeleri/ değerleri, beşerî yorumla insanların hayatına girebilir. Her insan, anlama/kavrama düzeyine göre; başka bir deyişle, kültürel birikiminin elverdiği kadarıyla dini anlayabilir, onu yorumlayabilir ve kendisini kuşatan kültürel şartlara, geleneklere göre onu somutlaştırıp hayatıyla bütünleştirebilir.
Bu demektir ki, her dinî yorum, o yorumu yapanın kapasitesiyle, onu kuşatan kültürel bağlamla sınırlıdır. Bu beşerî boyut sürekli değişeceğine göre, bu çerçevede oluşan dinî yorumlar da değişmeye açıktır. Dün için uygun düşen yorum, bugün için uygun olmayabilir. Dünün din anlayışını, dinî yorumlarını aynen bugüne aktarmak, tarihi bugüne taşımaya kalkışmaktır ki, bu imkansızla uğraşmak demektir; tarih tekrar ettirilemez.
Diyanet işleri Başkanlığı, Kur’an ve sünneti bugünün şartlarında yeniden anlama, yorumlama ve nasıl uygulamaya konacağına yönelik bilgiler üretme sorumluluğunu taşımaktadır. Zira, böylesi bir yaklaşımla Başkanlık, bugünün açık/çoğulcu demokratik toplu-munda yaşayan Müslümanın günlük hayatında elinden tutacak, sorunlarının çözümüne katkı sağlayarak onun daha uyumlu, huzurlu, mutlu, başarılı yaşamasına katkı sağlayacak bir aktüel dindarlığı oluşturmayı başarabilecektir.
Kur’an ve sünnet eksenli dinî bilgi üretirken, şüphesiz on- beş asırlık, Kur’an’ı anlama, yorumlama ve uygulama geleneği görmezlikten de gelinemez. Bu gelenekten yararlanılır. Yararlanma, bu geleneği tabulaştır- maya asla kalkışmaksızın, bilimsel eleştirel bir anlayışla onu doğru okuyup anlamlandırmayı, ne olduğunu nesnel biçimde ortaya koyup değerlendirmeyi gerektirmektedir. Bugün Kur’an ve sünneti yeniden anlama, yorumlama hususunda tarihsel birikimden yararlanırken aynı zamanda modern hayat ve insanlığın ortak birikimi de göz ardı edilmemektedir. Bunlar birlikte değerlendirilerek, yaşanabilir, hayattan kopuk olmayan bir dindarlık anlayışı oluşturulacaktır.
Diyanet işleri Başkanlığı, ürettiği bilgileri mutlaklaştırıp hiç kimseye dayatmaz; onların hem benimsenmesini hem de uygulanmasını insanların özgür tercihlerine bırakır. Onların eleştirel bir yaklaşımla sorgulanmasının, onlar üzerinde düşünüp değerlendirmeler yapmanın önünü açık tutar. Başkalarının yorumlarının eleştiriye açık olduğu kadar bunların da açık olduğunu düşünür. Çünkü gerçekte dinî bilgi, eleştiriye, tartışmaya açık tutularak, alternatifler oluşturmanın yolu açılarak geliştirilebilir. Kur’an’ın Müslümanlardan istediği de budur.
Böyle bir yaklaşım, Kur’an ve sünnet üzerinde düşünüp dindarlık anlayışında derinleşmenin önünü açmaya katkı sağlayacak; dolayısıyla körü körüne inanmayı, dindarlık adına bağnazlaşmayı önleyecektir. Bu ise, bugünün çoğulcu/demokratik toplumunun müslümanını yetiştire- bilmenin, dinin demokrat zemin üzerinde sağlıklı biçimde hayata geçirilebilmesinin olmazsa olmaz şartıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığının "din konusunda toplumu aydınlatma" görevini yerine getirdiği önemli bir kurum olan Kur’an Kursu, işte böylesine bir bilgiyi öğretim konusu yapıp aktüel dindarlığı insanımıza sunmakla yükümlüdür. Bu sorumluluk, onun sunacağı dinî bilgi konusunda son derece hassas davranmasını, ince eleyip sık dokumasını gerektirmektedir.
Bu bağlamda, Kur’an Kursu öğreticisi, sözgelimi, hadis diye önüne çıkan her sözü hemen nakletmeye kalkışamaz. Onu Kur’an’ın bütünlüğü içinde değerlendirmek, bugünün insanına sunduğunda karşılaşacağı muhtemel soruları bu çerçevede cevaplayıp cevaplayamayacağını, onu savunup savunamayacağını hesaba katmak zorundadır. Kitaplarda, özellikle geçmişe ait olanlarda okuduğu bilgileri de hemen öğretmeye kalkışmamalıdır. Onları da eleştirel bir yaklaşımla sorgulayıp değerlendirmekle, ayıklamakla, güncelleştirmekle... yükümlüdür. Kur’an ve sünnetin ruhuyla bağdaştırmadığı, ve bugünün insanına sunmakta zorlanacağı, savunmaktan aciz kalacağı bilgileri asla öğretime konu etmemelidir. Kulaktan dolma bilgilerle din öğretmeye asla kalkışmamalıdır. Dahası, her okuduğu ayet mealini bile böyle bir yaklaşımla değerlendirmeden nakletmemeli; mealin doğru verilip verilmediğini araştırmalıdır.
Böyle bir bilinçle hareket etmeyen Kur’an Kursu (öğreticisi), Islâm’ın aydınlık yüzünü ortaya koyma adına, onun insanlığa hayat veren (Enfal, 24)) değerlerini, ters yüz ederek onların hayatını karartan konuma düşürebilir ki, bu vebalin altından kalkılamaz.
2004-2005 öğretim yılında uygulamaya konulan yeni Kur’an Kursu programlarında bu anlayış, açık seçik görülmektedir. Meselâ, uzun süreli Kur’an Kursu Programı’nda amaçlar arasında şunlar da yer almaktadır:
"7. Kur’an’ı mealinden okuma alışkanlığı kazanabilmelerini ve ondan yaşanan hayata ilişkin prensipler çıkarabilmelerini gerçekleştirmek...
9. Kültürler arası etkileşimin hızlandığı günümüzde, barış kültürünün geliştirilmesi ve hoşgörü ortamının oluşturulmasında İslam dininin değerlerini yorumlayarak katkıda bulunabilmelerine yardımcı olmak." (Bk. s.3)
Aynı Programın "Öğrenme- Öğretme Süreçlerinde Uyulması Gereken İlkeler" başlığı altında da bu anlayışı pekiştiren ve yol gösteren ifadeler yer almaktadır:
"1. Eğitim-öğretim süreci boyunca lâiklik ilkesi göz önünde bulundurulacak, din, vicdan, düşünce ve ifade özgürlüğü ile çelişen etkinliklere yer verilmeyecektir...
3. Öğretim programı aracılığıyla öğrenenlere kazandırılmak istenen temel bilgi ve beceriler gerçek yaşamda yetişkinin ihtiyaçlarıyla örtüşmelidir...
5. İslâm’ı anlama, yorumlama ve uygulama geleneğindeki farklılıkların birer ayrışma unsuru olmadığı, aksine zenginlik olduğu fark ettirilecektir..." (s.4)
"16. Öğrenenlerin öğretim ortamı dışından getirdikleri yanlış ve eksik dini bilgi ve anlayışlar, pedagojik bir yaklaşımla ele alınarak düzeltilecektir...
19. Kur’an öğretiminde, Türkçe mealinden okuma alışkanlığının kazandırılması üzerinde önemle durulacak, Kur’an’ı Arapça metinden okumanın değeri yanında Türkçe mealinden okumanın de önemi vurgulanacaktır.
21. Konuların işlenmesinde ve örneklerin belirlenmesinde imkanlar ölçüsünde Kur’an-ı Kerim ve güvenilir hadisler kullanılmalı, öğretim materyalleri içinde Kur’anî olanlarla tarihsel olanın ayırt edilmesine özen gösterilmelidir. Toplumda yaşanan dinin tanımlanması ve açıklanmasında Kur’an kaynaklı yaşantılar ile örf, âdet, gelenek ve kültürel etkileşim kaynaklı olanlar açıklanmalıdır." (s.5)

KAYNAKLAR
DİB, Kur’an Kursları Öğretim Programı (Yüzünden Okuyanlar İçin), Ankara, 2004.