Makale

Türkiye’nin Dönüşüm Sürecinde İmam Hatip Liseleri

Kitaplık
İbrahim Arpacı

Türkiye’nin Dönüşüm Sürecinde İmam Hatip Liseleri

Onlar bu ülkenin mağdurları. Her dönemde horlandılar. Fakat bunun öfkesini taşımadılar. Bu Milletin kültür ve medeniyet genlerini tahrip edenlerin aksine, genleriyle oynanmış devletin bozulmuş mekanizmalarının ıslah ve tamirini üzerlerine aldılar. Devletin yeniden tanzimi onun mağdurlarına düşecekti.
Bu satırlar Diyanet İşleri Eski Başkan Yardımcılarından Hamdi Mert’in MİHVAK Yayınlarından çıkarmış olduğu “Türkiye’nin Dönüşüm Sürecinde İmam Hatip Liseleri” adlı kitabının arka kapağından bir alıntıdır. İfade ettiği sözün hülasasından da anlaşılacağı gibi yazar, Osmanlı’nın son dönemlerinden, günümüz Türkiye’sine gelinceye değin, ülkenin dinî yapısı ve bu dinî yapının geçirdiği süreçlere ışık tutacak bir çalışmaya imza atmış diyebiliriz. Hamdi Mert, 328 sayfayı bulan kitabında, Şer-i Evkaf Vekâletinden Diyanet İşleri Başkanlığına geçişle devam eden ve kitabının ana izleğini oluşturan imam hatip okullarının değişim ve dönüşüm sürecini değerlendiriyor. Bununla birlikte Türkiye tarihinin dinî ve sosyal hayatının şekillenmesinde önemli etkileri olmuş olan imam hatip okullarını tüm yönleriyle ele alıyor. İmam hatip okullarının başlangıçta ne için kurulduğu, fonksiyonun ne olması gerektiği ve gelinen süreçte ülke tarihinde nasıl bir işlevselliği üstlendiğini bilgi ve belgeleriyle ortaya koyuyor.
Kitabını yedi bölüm hâlinde sunan yazar, birinci bölüme Osmanlı Devleti’nin son dönemi ile başlayıp, Türkiye’nin dinî ve siyasi tarihi üzerinden verdiği anekdotlarla devam ediyor. Yazar, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında sınırları çizilmeye çalışılan dinî yapının, dönemin siyaset ve din adamlarının ne tür bir sorumluluk aldıkları ve bu aktörlerin değişen dini yapıda ne şekilde bir rol üstlendikleri üzerine bazı tespitlerde bulunuyor. Zaman zaman ise imam hatip okullarının açılışına kadar gelinen süreçte önemli gördüğü hususları ortaya koyuyor.
Bu bölümde devamla, Şer-i Evkaf Vekâlet’inin kurulması ve daha sonra ilga edilmesi, vakıf mallarının diyanetten alınması ve Tevhit-i Tedrisat kanunun dinî hayata etkileri gibi bir takım başlıkları işliyor. Belirttiğimiz başlıklar altında Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen bu sancılı süreci anlatan Mert; tek partili hükümetlerin cami algısından, Arapça ezanın yasaklanmasına kadar, Türkiye’nin dinî hayat tarihinde yer tutmuş pek çok konu hakkında bilgiler veriyor... Ayrıca yazar, kitabında yer verdiği bu zaman dilimine, “Dinî Hayatın Boşluğu Dönemi” ismini veriyor. Mert’in ifadelerinden bir nevi fetret devri diye anacağımız bir dönem yaşandığını söylemek abartı olmayacaktır. Bahusus buna rağmen bu dönemde din eğitimi adına hizmet eden gönül insanlarına ve yaptıkları kuran hizmetlerine atıfta bulunan yazar, Süleyman Hilmi Tunahan’dan, Gönenli Mehmet Efendi’ye, Mehmet Rüştü Âşık Kutlu’dan Nurettin Topçu’ya ve daha birtakım hem ilmiye hem de fikir dünyasından insanları yaptıkları güzel işleri dile getirerek zapt ediyor.
Kitabının ikinci bölümünü 1950’den sonra ki döneme ayıran Hamdi Mert, imam hatip okullarının açılma sürecini ve o dönemin maarif vekili Tevfik İleri’nin bu okulların açılmasındaki rolünü irdeliyor. Türkiye’de öncelikle imam hatiplerin bölge okulu gibi yedi bölgede açıldığı, daha sonra o imam hatiplerin kısa sürede ortaya çıkardığı potansiyelin yadsınmaz bir başarıya ulaşmasından ötürü, diğer imam hatiplerin açılmasına da önayak olduğunu ifade eden yazar; eski ismi “Ankara İmam Hatip” şimdiki ismi, “Tevfik İleri İmam Hatip Lisesi” olan bu okulu ve bunun gibi bazı okullardaki eğitim öğretim programına yer vererek; o okullarda hangi önemli şahsiyetlerin derslere girdiğini kayıtlara düşüyor.
İmam hatiplerin nasıl bir ülke denkleminde açıldığını anlayabilmek için belki de yazarın bu konuyla ilgili şu ifadelerine yer vermek gerekir: İmam hatip liselerinin açıldığı ve ülkemizin çok partili döneme geçtiği yıllarda sanki iki Türkiye vardı. Biri, yönünü tamamıyla Batı’ya dönmüş; kendi tarihî ve kültürel değerleriyle kavgalı, kendi kıymet hükümleri dışında başka değerler arayan bir Türkiye idi. Diğeri ise, köyünde veya kentinde, kendi çifti çubuğu ile meşgul, dışarıya kendini kapatmış, varlığını geleneksel değerleriyle sürdürmeye çalışan bir Türkiye idi. Bu iki Türkiye ekonomik imkânlar, ülke yönetimindeki etkinlik ve kimlik arayışı açısından birbirinden kopuk ve sanki birbirinden ayrı iki farklı dünya idi.
1960 darbe döneminden sonra imam hatiplerin zorlu bir kapanma süreci ile karşı karşıya kaldığı ve 10 yıl kadar sürecek olan bu sancılı süreçte bu okullara ilginin azalmadığı; şeklinde ifadelerin geçtiği kitapta yazar, mesela tüm bu baskılara rağmen Konya’da ikinci Yüksek İslam Enstitüsünün açılması gibi olumlu gelişmelerinde yaşandığını bizlere haber veriyor. Kitabın üçüncü bölümünü bu şekilde tamamlayan yazar, dördüncü bölümünde, imam hatip okullarının, açılan ilahiyat fakülteleri ile birlikte teşkilatlanma dönemine girdiğini, birtakım dernek faaliyetlerinin olduğu, diğer bir ifade ile imam hatip gençliğinin uyanış, fark ediş, dönemine girdiğini belirtiyor.
Yazar Hamdi Mert, kitabının dördüncü bölümünde imam hatip okullarının inişli çıkışlı yıllarını, o devirde meydana gelen tarihî vakıalar ile dile getiriyor ve siyasi gücün, imam hatip okulları ve dinin hayatın şekillenmesi noktasında ne kadar kilit rol oynadığını verdiği örneklerle gözler önüne seriyor. Devamla, belirli aralıklarla imam hatip ortaokulların kapatılması ve daha sonra tekrar açılması; kapanan fakültelerin mükerreren eğitim hayatına devam etmesi gibi birtakım sancılı süreçlere açıklık getiren Mert, âdeta imbikten su damıtırcasına olayları kronolojik bir sırayla okuyucunun önüne koyuyor.
Kitabının beşinci bölümüne “Dinî Kurumların Kaderi: İki Ateş Arasında Kalmaktı” başlığıyla başlayan yazar, özellikle belirli çevrelerin iktidarı etkilemek sureti ile birtakım sebeplerle Diyanet İşleri Başkanlığının yıpratılmaya çalışıldığı ve Başkanlığın tüm bu durum karşısında, “beynelmilel” bir durumda bırakıldığını belirtiyor. Fakat birtakım etkenlerin sonucu olarak, din derslerinin anayasa teminatı altına alınması, imam hatip liselerinin statülerinin korunması, yüksek İslam enstitülerinin, fakülteye dönüştürülmesi, Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışında teşkilatlanması gibi birçok gelişmenin de yine bu dönemde olduğunun altını çiziyor.
Altıncı bölümde 28 Şubat sürecini ele alan yazar, bu dönemle ilgili bazı tespit ve şahit olduğu mevzulardan bahisle, kendi zaviyesinden bir durum değerlendirmesinde bulunuyor.
Hamdi Mert, kitabının son bölümünde ise yazdığı kitabın hülasasını verir bir biçimde gerek bürokrasi hayatında, gerek yaptığı görevler, gerekse şahsi izlenimleri sonucu şahit olduğu durumlar nedeni ile eğitim öğretime dair bazı düşünce ve tespitlerini okuyucu ile paylaşarak kitabının satırlarına veda ediyor.