Makale

İslam’da Mabedin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi

İslam’da Mabedin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi

Prof. Dr. Adnan Demircan
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dinî hizmetlerin yürütüldüğü en önemli kurum, cami veya mescit dediğimiz mabetlerimizdir. Tarih boyunca bütün dinlerin mabetleri vardı. Günümüzde Şanlıurfa Göbeklitepe’de yapılan kazılarda MÖ 10.000 yılına tarihlenen mabetler tespit edilmiştir. İlk zamanlarda açık alanlar ibadet için kullanılıp mabetler basit yapılar şeklinde yapılırken, zamanla görkemli yapılara dönüşmüşlerdir.
Diğer din ve kültürlerde olduğu gibi İslam’dan önce Araplarda da mabetler vardı. Arapların ziyaret ettikleri putlar ve beytler birer mabetti. Örneğin Cahiliye Araplarının putlarından Menat, Mekke ile Medine arasında Müşellel denilen yerde Hüzeyl kabilesine ait deniz kenarında siyah bir kaya idi. Lât putu, Taif’te bulunan dört köşeli bir kaya parçasıydı. Uzza ise Nahle denilen yerde üç küme dikenli ağaçtan oluşuyordu.
Cahiliye döneminden beri kutsal sayılan Kâbe, temelleri Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından yükseltilen bir mabet olup yeryüzünde inşa edilen ilk mabettir. (Âl-i İmran, 3/96.) Kâbe’ye Beytullah (Allah’ın evi) denirdi. Bu isim, İslam döneminde de kullanılmaya devam etmiştir.
Peygamberliğin Mekke döneminde Müslümanların bağımsız bir mabetleri yoktu. Tebliğin ilk yıllarında müşriklerin engellemeleriyle karşılaşmadıkları zamanlarda Kâbe’nin yanında, engellerle karşılaştıkları dönemde ise kuytu yerlerde ve evlerde namaz kılıyorlardı. Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın evinin hem toplantı ve tebliğ yeri, hem de ibadet amacıyla kullanıldığını söylemek mümkündür.
Mekke’de kişilere ait bazı mescitlerden bahsedilir. Bu mescitler, evin bir köşesinin namaz kılmak üzere ayrılması suretiyle yapılmıştı. Şahıslara ait mescitlerden biri Ammar b. Yasir’e aittir. Yine Hz. Ebu Bekir’in evinin avlusundaki mescidinde namaz kıldığı ve Kur’an okuduğu rivayet edilir.
İslam tarihinde inşa edilen ilk mescidin Kuba mescidi olduğu söylense de Es’ad b. Zürare’nin Allah Rasulü’nün (s.a.s.) hicretinden önce Mescid-i Nebevi’nin yapıldığı arazinin üzerine daha küçük bir mescit inşa ettiği rivayet edilir. (İbn Sa’d, Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, III, 457.)
İslam mabet tarihinde önemli bir dönüm noktası, cuma namazının farz kılınmasıdır. Hz. Peygamber, ilk cuma namazını, Medine’ye giderken Ranuna vadisinde kılınmıştır.
Medine’de Allah Rasulü tarafından inşa edilen Mescid-i Nebevi ise, hem Hz. Peygamber dönemindeki işlevi açısından, hem de sonraki yıllarda yapılan mescitler için bir model olması sebebiyle önemli bir fonksiyon icra etmiştir.
Hz. Peygamber döneminde Medine’de Mescid-i Nebevi dışında on kadar mescit daha yapılmıştır. Bu mescitlerde vakit namazı kılınıyordu. Cuma namazı ise sadece Mescid-i Nebevi’de eda ediliyordu. Peygamber Mescidi, uzun süre hayatın merkezi olma özelliğini muhafaza etmiştir.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra, Müslümanların -Mescid-i Nebevi’yi örnek alarak- fethettikleri ve kurdukları şehirlerde cuma namazlarını kılacakları bir merkeze mescit inşa etme geleneği başladı. Müslümanlar dinen meşru olan birçok işlerini burada yapabiliyorlardı.
Mescid-i Nebevi, Hz. Peygamber döneminden başlayarak -ihtiyaçlar çerçevesinde- bazı değişikliklerle ve ilavelerle daha fonksiyonel hale getirildi. Mescit, Allah Rasulü’nün Hayber dönüşü ihtiyaca binaen genişletildi.
Cuma namazının eda edileceği camilerin şehrin nüfusuna göre büyük olmasına ve ulaşımı kolay yerlere yapılmasına özellikle dikkat edilirdi. Hz. Ömer döneminde inşa edilen Basra, Kûfe ve Fustat şehirlerinin planlanmasında Medine örnek alınarak şehir merkezine Cuma namazının eda edileceği büyüklükte camiler yapıldı.
İslam tarihinde mabet için kullanılan farklı isimler vardır. Bunlardan en yaygın olanı mescittir. Mescit [çoğulu: mesacit], “secde edilen yer” anlamındadır. Mescit adı, İslam tarihinde Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa gibi en önemli mabetler için kullanılmıştır.
İslam tarihinde mabet için kullanılan bir başka isim de musalladır. Bugün daha çok cenaze namazlarının kılındığı yerler için kullanılır. Hz. Peygamber’in ramazan ve kurban bayramlarını musallada kıldığına dair rivayetler vardır. Yine burada cenaze namazlarının kılındığı da nakledilmektedir.
Türkçede musalla kelimesini karşılamak üzere Farsçadan alınmış olan namazgâh kelimesi kullanılır. Namazgâhların üstü açık olur. Yol kenarlarında, yolcuların ibadet etmesi için yapılmıştır.
Hz. Peygamber’in “Bana yeryüzü mescit yapıldı ve temiz kılındı.” (Buhari, Salâ, 56; Teyemmüm, 1.) hadisinden hareketle söylemek gerekirse, ilk dönemde mescit kavramı, sadece kapalı bir alanı değil, namaz kılmaya müsait olan ve bu amaçla kullanılan her yeri ifade ediyordu.
Hz. Peygamber’in Ranuna vadisinde namaz kıldığı yer, daha sonra Benî Salim mescidi olmuştur. Allah Rasulü bir yere gittiğinde, yolda namaz kıldığı yerleri belirlerdi. Temizlediği ve etrafını taşlarla çevirdiği bu yerler, Hz. Peygamber’in mescidi olarak anılırdı.
İslam tarihinde Müslümanların mabedi için kullanılan bir diğer isim de camidir cami, “toplayan, bir araya getiren” anlamında olup tabiin döneminden başlayarak cuma namazının kılındığı camiler için Mescidü’l-cami ifadesi kullanılıyordu. Hz. Peygamber döneminden sonra şehirlerde mescit sayısının artması ve cuma namazının tek bir yerde kılınması, bu caminin isminin ayırıcı bir şekilde zikredilmesini gerekli kılmıştır. Bundan dolayı cuma namazının kılındığı mescitlere el-Mescidü’l-Cami denmiştir. IV./X. yüzyılın başından itibaren ise “cami” adı, tek başına kullanılmaya başlanmıştır. Bizim dilimizde cuma namazı kılınan mabetler için “cami”, cuma namazının kılınmadığı mabetler için ise “mescit” adı kullanılmaktadır.
Hz. Peygamber döneminde Medine’de cuma namazı Mescid-i Nebevi’de, diğer şehirlerde ise cuma namazı için tahsis edilen mescitte kılınıyordu. Hz. Peygamber’den sonra da bu uygulama devam etti. Namazın birden fazla camide kılınması uygulaması, III./IX. asırdan sonra birtakım zorunlu sebeplerle ortaya çıktı. Özellikle Bağdat gibi ortasından nehir geçen şehirlerde halkın bir yerde toplanmasının zorluğu gibi sebepler, büyük şehirlerde birden fazla cuma cami uygulamasını gerekli kılmıştır.
Nitekim cuma namazı, Abbasiler’den Mehdi dönemine kadar tek bir yerde kılınırken, bu dönemde Bağdat şehrinin büyümesi ve tek camide toplanılmasının zorluğu sebebiyle ikinci bir Cuma Camii yapılmıştır. İlk zamanlarda uygulama, ihtiyaç duyulan sayıda camide namaz kılınması şeklinde iken, sonraları cuma namazının kılındığı camilerin sayısı artmıştır.
İslam tarihinin çeşitli dönemlerinde ve İslam dünyasının farklı bölgelerinde mescit, namazgâh, cami gibi farklı isimlerle anılsa da bütün bu yapıların işlevi aynı olup, eskiden olduğu gibi tevhit dininin bağlılarının bir ve beraber oldukları yerler olarak hizmet vermeye devam etmektedirler.