Makale

Hem Bedenlerin Hem Gönüllerin Tabibi Bir İnsan: Münir Derman

Hem Bedenlerin Hem Gönüllerin Tabibi Bir İnsan: Münir Derman

Ayşegül Uyar
Konya-Karatay Akabe Kur’an Kursu Öğreticisi

Münir Derman kimdir?” derseniz ismi ile müsemma bir güzel demek en doğrusu olur. Münir, adı gibi bulunduğu her ortamı aydınlatan, doktorluğu kadar manevi feyzinin ziyası ile gönüllere de şifa ulaştıran bir tabiptir o.
1910 yılında Trabzon’da Şehvar Hatun ile Ahmet Rasim Efendi’nin hanesinde doğan bir erkek evlat. Baba tarafı Kafkasya göçmenidir ve büyük dedesi Kafkas direnişinin unutulmaz isimlerinden Şeyh Şamil’dir. Anne tarafı tasavvuf terbiyesine kanmıştır, öyle ki büyük dede Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretlerinin ta kendisi. Eğitimine küçük yaşlarda özen gösterilmiş henüz dört yaşında iken manevi ve dini terbiye alması için Buharalı Ömer İnan Efendi’nin dizi dibine oturmuş bir çocuktur. 9 yaşında eğitimin ilk meyvesi gözle görülür ve hafız olur küçük Münir.
Her iki taraftan da ailenin maddi imkânları yerinde olunca babası Fransız ilkokuluna gönderir evladını. Liseyi bitirdiğinde Münir gelecek vadeden zeki bir delikanlıdır ve devlet tarafından üniversite tahsili için Fransa’ya gönderilir. Fransa’da bulunduğu yıllarda yalnız tıp fakültesinde psikoloji eğitimi almaz bunun yanında felsefe ilimleri de tahsil eder. Lakin onun hayatı yalnız dünyevi bir gaye üzere devam edemeyecek kadar kıymetlidir. Henüz küçük bir çocukken aldığı dinî eğitimin ateşi için için yakmaktadır delikanlıyı. İslami ilimlerde kıvama gelmek için Mısır’da bulunan Ezher Üniversitesi’ni tercih ederek bir de ilahiyat eğitimini ekler öğrencilik hayatına. İyi derecede Fransızca, Almanca, Rusça ve Arapça konuşan Münir Derman askerliğini Kore Savaşı’nda doktor olarak ifa eder. Yurda döndüğünde bir müddet öğretim üyeliği yapar sonrasında ise doktorluk yapmak isteyerek Doğu’ya gider. Aynı yıllarda gerçekleşen evlilik ile bir kız evlada sahip olma bahtiyarlığına erer. Türk tıp tarihinde kopan bir bacağı ameliyatla yerine takan ilk doktor olması ile dünyanın dikkatini çekmiş, Almanya’ya davet edilir, 15 yıl kadar anatomi profesörlüğü yaparak yurda döner. Sonrasında Eskişehir’e yerleşerek uzun yıllar burada doktorluk yapar.
Her ne kadar başarılı bir doktorluk hayatı olsa da şüphesiz onu bir tıp dergisi yerine bu sayfalara taşıyan şey gönüllere tabip olmaya talip olmasındandır. Bütün bir hayatı zahmet ve çilelerle geçen Münir Derman az yemeyi, az uyumayı ve her şeyin temiz ve sadesini giymeyi seven bir insandı. Bir kaç pantolon ve gömlekten başka dünyalık bir giysiye sahip değildi. Yaz ve kış ince bir gömlekle dolaşır palto yahut ceket giymeyi sevmezlerdi. Nadir de olsa sırtlarında yün bir yelek görülür onu da genelde çabucak çıkartırlardı. O çoklukla hâl dili ile terbiye ve daveti benimsemiş bir Allah dostu idi. Yakınında bir müddet bulunanlar, “Münir hoca ile vakit geçirip ondan bir şey öğrenmemek mümkün olmazı.” diyerek bahsetmişlerdir.
Münir Derman bütün doktorluk hayatı boyunca zengin olmasına imkân varken buna tevessül etmemiş, devletin kendisine verdiği maaşla yetinmeyi vazife bilmiştir. Maddi imkânı bulunmayan hastaların ilaçların alır, uzak yollardan gelen hastaların yol masraflarını da ceplerine koyuverirdi. Bütün bir gün abdestli olmak onun âdetlerindendi. Türkçeyi güzel konuşmak onun en beliğ vasıflarından biriydi. Omuzlarına kadar inen beyaz saçları, celalli ses tonu ile kendini ilk kez görenlerde haşyet uyandıran, lakin tanıdıkça sevilen biriydi Münir Derman. Hayatta asla taviz vermediği hususlardan biriydi temizlik ve sadelik. Hayatı nebevi bir çizgide dosdoğru ilerleyen bir ok kadar belirgindi. Sofrasında asla iki çeşit yemek bulundurmaz, katıldığı davetlerde azıcık çorba ile iktifa ederek kendini görenleri hayrete düşürürdü. Ona göre bedenin ayakta duracak kadar yemesi kâfi daha fazlası ruha yüktü. Bir sohbetlerinde bu konuyu şöyle izah etmişlerdir: “Vücudun her an eriyip gidiyor farkında değilsin. O hâlde sen neden, nasıl beden olabilirsin? Derinlik kelimesi aklın batini kısmının remzidir. Beden zayıfladıkça, ruhun cevheri ruhani faziletlerle dolar ve ara sıra kutsi âleme yol bulabilir.”
Hem Almanya’da bulunduğu yıllarda hem de Eskişehir’de vefatına kadar geçen zaman diliminde daim etrafında kendisini takip eden, sohbetlerinden feyizlenmek isteyen insanlar bulunurdu. Camideki doktor tabiri pek çok kez onun için kullanılmıştır. Bu yönüyle Münir Derman hem bedenlere hem gönüllere şifa veren bir tabip unvanını fazla fazla hak etmiştir.
Münir hoca kürsüye çıktığında celalle vaaz eder kimi zamanda haşyetten gözleri dolardı. Onun için Allah Rasulü’nün tavsiye ettiği hiçbir amel küçük sayılmazdı. Yakın öğrencisi Sabri Tandoğan’ın anlattığı şu hatırat bu duruma güzel bir örnektir: Bir gün rahmetli eşim Rana Hanım’la beraber Eskişehir’deydik. Yanımızda Münir Bey de vardı. Merdivenleri çıkıyorduk. Daha önce bir çocuk çikolata yemiş ve kâğıtlarını merdivenlere atmıştı. Çıkarken eğildi birer birer o çikolata kâğıtlarını topladı.
Farklı eğitimleri bünyesinde mecz eden Münir hocanın sohbetleri klasik üslubun ötesinde dinleyenleri düşünmeye ve tefekküre davet eder tarzdaydı. Ona göre dinleyici yahut okuyucunun sözdeki hikmeti bulup süzmesi gerekirdi. Bu sebeple kendisi bir sohbetlerinde ilmin değerini şu şekilde anlatmayı tercih etmiştir: “Cahil, ilimsiz demek değildir. Doğru histen mahrum demektir. Öyle olan âlim de cahildir. Yalan gürültü eder hakikatse daima sakindir. Yıldırım gök gürültüsünden evvel düşmüştür. Kudret âlemine cehalet ayağı ile vurmak, edep dışı bir iştir.”
Sohbet ve vaazları için ayrıntılı olarak çalışır, titizce notlar tutardı. Sonrasında bu notlar ve sohbet Allah Dostu Der Ki adı ile 5 ciltlik bir kitap olarak telif edilmiştir. Bir başla eseri de 3 ciltlik Su Kitabıdır. Muhyiddin Arabi’ye ait olan Müslümanlara Öğütler/Nasihatler isimli eseri Abdullah Toprak ile dilimize kazandırmıştır. 11 cildi bulan bir tefsir çalışması olduğu söylense de bu güne kadar bu tefsire dair herhangi bir basım elimize ulaşmamıştır.
Esasında Münir Derman hayatına ait pek çok bilgiden mahrum olduğumuz bir güzel kuldur bu topraklarda yaşamış. Basılı birkaç kitabı dışında yüzlerce cilt kitaba mukabil sohbetleri gönüllerde kalmış ancak çok cüzi bir kısmının kaydı elimizde bulunmaktadır.
Ömrünün son günlerini eşi ile beraber mütevazı bir otel odasında geçiren Münir Derman bunca başarılı bir hayata ve göz dolduran mesleğine rağmen bir eve sahip olmayı arzu etmemişlerdir. Rahatsızlığı artıp hastaneye kaldırıldığında “Ben bir garibim gariplerin yeri tenhalardır.” diyerek gözden ırak bir yere defnedilmeyi vasiyet etmiştir. 2 Aralık 1989’da vefat eden üstat, vasiyeti üzerine Ankara’nın Memlik köyü yakınlarına defnedilmiştir.