Makale

Sizleri unutmadık

Sizleri unutmadık

Selva Özelbaş


Rabbim senin güzel adın zikrinle yoğrulmuş tadın / Mevlam bize bizden yakın ruhum arzuladı seni / Rabbim senin merhametin, açıver sekiz cennetin / Ümmetiyiz Muhammed’in ruhum arzuladı seni.”

İstanbul’un oldukça büyük ve gelişmiş bir bakım evine yapılan ziyarette yanık sesle söylenen ilahinin sözleri bulunduğumuz sitenin yaşlı ve yorgun sakinlerini ve tabii ki bizleri de derinden etkiledi.

Kimsesiz ve ilgiye muhtaç olanlara ilgi göstermek, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak insani ve dinî görevlerimiz arasındadır. Diyanet görevlileri olarak biz de şehrimize ait bakım evine mutat ziyaretler yapıyoruz. Onlara haftada bir değişik yüzler göstermek, “sizleri unutmadık” demek, hal hatır sormak, ilgilenmek, hayatlarına hareket vermek, durgunluktan bir nebze olsun kurtarmak belki de meşgul etmek gibi bir şey bizim yaptığımız. Gerçekten de insan yaşlandıkça eli tutmaz, ayağı ermez olunca oturduğu yerden hatıralarına takılıp kalabiliyor ve bir huzur evinde de olsa huzur bulmak daha da imkânsızlaşıveriyor.

Aklımıza dahi getirmek istemediğimiz bir gerçek, şehrimizin ortasında bir yerde bize ibretlik olması gereken bambaşka bir âlem var. Pek çoğumuzun bundan haberi dahi yoktur. Yaşlı, hasta, sakat ve kimsesiz insanlar bizimle birlikte bu şehirde nefes alıp yaşama mücadelesi verirler, bu öyle bir mücadeledir ki ne sağlıklı yaşamak için çaba gösterebilir insan ne de ölüp gitmek temenni edilir. Ne var ki, bir türlü evlere ve yüreklere sığmayan insanlar için açılan bu kapı, sunulan bu imkânlar aslında büyük bir nimettir. Buna rağmen sakinleri tarafından bu nimetin dahi kadrü kıymeti takdir edilebilecek durumda değildir.

Bir grup arkadaşla birlikte gittiğimiz oldukça büyük bir araziye oturmuş bakım evinin kapısından içeri giriyoruz, oldukça geniş salonlar ve deri kaplı koltukları var. Selam vererek, merhabalaşarak yaklaşıyoruz. Sabahın erken saatleri. Hoş geldiniz diyorlar, eğer biraz hafızası yerinde olan varsa hatırlıyor, çünkü her hafta bu gün buraya mutat olarak görevliler ziyarete geliyorlar, program yapıyorlar. Biz de görevli geldiğimizi anlatıyoruz. Hatırlarını soruyoruz.

Oldukça geniş ve ferah, amaca uygun inşa edilmiş binanın her bir yerinde koltuklara âdeta serpiştirilmiş oturmakta olan teyzelerden bir kısmı eğer yardım edilirse bir yerden başka bir yere gidebilir… Sakat arabalarını birileri hareket ettirirse ancak iki adım öte gidebilen başkalarına bağlı hayatlar… İnsanın hemen kendi yaşlılık zamanları aklına geliyor. Acaba ben ne halde olacağım diye düşünmemek , “Kimin ömrünü uzatırsak, onun yaratılışını tersine çeviririz (kuvvetini gideririz). Hâlâ akıl etmezler mi?” (Yasin, 68.) ayetini hatırlamamak mümkün değil.

Orada oturanları sohbet etmek için bir alt kata davet ediyoruz. Bayan görevli arabadaki teyzeyi götürürken “kızlar hadi bakın kim gelmiş hadi aşağı” diye sesleniyor. Her zamanki salonda toplanılıyor. Aynı salonda sohbetimizden sonra da yemek yiyorlar. Onlar asansörle biz merdivenlerden inerek salona ulaşıyoruz. Her taraf tertemiz. Yemekler bir taraftan hazırlanırken biz de sohbete başlıyoruz. Güzel sesle bir Kur’an arkasından çok uzun ve sıkıcı olmayan konuşma, arada yine bir ilahi ve karşılıklı konuşma… Hem bedenen hem zihnen hem de psikolojik olarak yorgun bu insanları fazla konuşup sıkmamak gerektiğini bilerek ona göre davranıyor, onları da konuşturmak istiyoruz. Bir teyze “yavrum içimizi genişletiyorsunuz” diye gelişimizden memnuniyetini belirtiyor. “Öyle mi teyze, gerçekten mi?” diye sorunca memnuniyetini daha bir coşkuyla aktarmaya çalışıyor. Bir başkası idrarını tutamadığı için namazını kılamadığından bahsediyor. Namaz her yaşta insana arkadaş ve her halükârda beraber olunabilecek bir yoldaş. Böyle olunca yaşlılıkta da kişi aklı erdikçe kolaylıkları ile birlikte namazını eda edebilmelidir. Bizim görevimiz ise yaşlı da olsa ümidi kesmeden herkese yol göstermektir çok zorlamadan. Bir teyze ise umreye gideceğini müjdeliyor bize ve daha önce hacca gittiğini anlatıyor, kendisinden dua istiyoruz ki biz de gidelim diye... Duanın haddi hesabı yok… Karşılıklı konuşmalarımız bu minvalde devam ediyor ve salonda farklı bir hava esiveriyor.

Gördüğümüz bu insanların her biri bir evin hanımı, bir erkeğin eşi, çocuklarının annesi idi. Hatta kapı komşuları, mahallede toplandıkları ya da ayaküstü lafladıkları arkadaşları vardı. Geçirdiği onca hatırayı, yaşadıklarını silip atmak, alışkanlıklarını bırakmak hiç kolay olmasa gerek.

Kısa bir dua ile programımızı noktalıyoruz, dua hiçbirinin vaz geçemediği yakın duruş Rabbe… Eller huşu ile semaya kalkıyor ve âminler yürekten söyleniyor. Doğrusu böyle bir ortamda dua etmek onlardan çok bizim için önemliydi. Peygamberimiz’in, “aranızda yaşlılarınız, acziyet içinde olanlarınız olmasaydı bela gökten sağanak sağanak üzerinize inerdi” mealli sözü burada kendini daha iyi hissettiriyor.

Programımız bitip dualarımıza karşılık kat kat fazla dualarla çıkışa doğru ilerliyoruz. Güzergâhta bazı teyzelere rastlıyoruz. Âdeta özür dilercesine; inemedim, gelmek istedim falan demeye yelteniyor, hele bir tanesi ağlayarak kesik ayağını ve felçli kolunu gösteriyor. Çaresiz, uzuvlarından yoksun kalmış bir insana hiçbir şey yapamayan çaresizler olarak “biz senin için de dua ettik” deyip teselli ederek oradan ayrılmak zorunda kalıyoruz.

Güya, hasta yaşlı ve kimsesizleri ziyaret etmek için gittiğimiz bu yerde aslında kendimiz ve toplumumuz için önemli bir iş yapmış olduk. Oradan dualarla ayrıldık onlar için gittiğimiz yerden kendimiz için kazandığımızı anladık. Bu yeterli miydi? Elbette hayır!... Hem yaşlılık döneminde hem de sakat olup muhtaç duruma geldiğinde insanlar daha da hassas olmaktadırlar. Dolayısıyla daha sıcak ilişkilere ihtiyaçları vardır. Âdeta dünyası tersine dönmüş insanın en yakınları tarafından merhametle kucaklanmaya, sıcacık sarılmaya ihtiyacı vardır.

Merhamet ve şefkat timsali peygamberimiz de “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Yaratılanlara merhamet ediniz ki, Allah da size merhamet etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 58.) sözü gereği kişi sıranın bir gün mutlaka kendisine geleceğini ve Rabbin takdirinin eğer, yaşlanabilirse böyle kaçınılmaz olacağını bilerek hayatına çeki düzen vermesi, yaşlısına merhamet etmesi en başta gelen görevidir.