Makale

Şiire de Bayram Geldi

Şiire de Bayram Geldi

Yrd. Doç. Dr. Musa Tozlu
Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

Bayramlar insan ruhundaki sevincin, heyecanın ve coşkunun zirve noktasına ulaştığı anlardan biridir ve bayram şiirleri bu ruh hâlinin de bir yansımasıdır âdeta.

“Bugün yirmi üç nisan / Neşe doluyor insan” diye başlayan bayram şiirleri, çocukluğumuzun tozlu raflarında kalsa da hâlâ zihinlerde varlığını muhafaza eden bir gerçekliktir. Bayramlar insan ruhundaki sevincin, heyecanın ve coşkunun zirve noktasına ulaştığı anlardan biridir ve bu tür şiirler bu ruh hâlinin de bir yansımasıdır âdeta. Aynı zamanda eskiden beri süregelen bir gelenektir bayram şiirleri. Klasik Türk edebiyatı şairleri dediğimiz Osmanlı şairleri, adına bayramiye veya Arapça “ıyd” (bayram) kökünden türetilmiş ıydiye adını verdikleri bayram şiirleri yazmayı edebî bir gelenek hâline getirmişlerdir.
“Bayramlık, bayram hediyesi” gibi anlamlara gelen ıydiye, klasik Türk edebiyatında ramazan ve kurban bayramları münasebetiyle yazılan kasidelere verilen addır. Bu tür şiirler din ve devlet büyüklerine ithafen yazıldığı için şairler tarafından onlara gönderilmiş manzum bir bayram tebriği gibi de düşünülmüştür. Ayrıca bu vesileyle şairler câize denilen harçlıklarını da almışlardır. (Rıdvan Canım, Divan Edebiyatında Türler, s. 90; Mustafa Uzun, Iydiyye, DİA, cilt. 19, s.223.)
Bayramların mutluluk, huzur ve sevinç vesilesi olması ıydiyelerin de bu duygu atmosferi çerçevesinde yazılmasını sağlamıştır. Orucun bitmesiyle gelen rahatlık, yeme-içmeye dair eski alışkanlıkların tekrar başlaması, bayram armağanları, sevgiliye kurban olma, dargınların barışması, sevgiliyle yeniden buluşma, bayram yerlerindeki güzeller ve güzelliklerin tasviri ıydiyelerin konuları arasında yer almıştır. (Metin Akkuş, Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası Edebi Türler ve Tarzlar, s. 122.)
Arabî ayların hilalin görülmesiyle başlaması herkesçe malumdur. Şevval ayının ilk gününü yani bayramı müjdeleyen hilalin görülmesi de çeşitli benzetme ve sanatlı ifadelerle yer alır ıydiyelerde. Fuzuli, hilalin net olarak görülememesinden olsa gerek hilâli, oruç zahmetinden dolayı güçsüz düşüp zayıflayan sevgilisine benzetirken; Bosnalı Sabit de övdüğü şahsiyetin cömertliğine vurgu yapmak için hilali, onun kapısında elinde çanakla dilenen bir bayram fakirine benzetir:
Nâ-tüvân gördüm hilâl-i ıydi dün yarim kimi
Ol dahi gûyâ ki za’f-ı rûzeden olmuş nizâr

Zann itme mâh-ı nev görinür bâb-ı cûdına
Gelmiş elinde keşkûli var bir gedâ-yı ıyd
Baki ise ıydiyesinde, kadehe benzettiği hilalin görülmesini ve bayramın ilk günü oruç tutmanın haram olduğunu şu şekilde anlatır bizlere:
Câm-ı hilâli hep bilece gördüler bu şeb
Halk-ı cihâna kıldı Hudâ rûzeyi harâm
İnsanın gerçekten inanarak ve karşılığını yalnızca Allah’tan umarak tuttuğu ramazan orucunun ardından günahlarının bağışlanacağı hadis-i şeriflerde müjdelenmiştir. Bu beklentinin görüldüğü aşağıdaki beyitte bayram gecesi mürekkep, Allah’ın rahmeti de kâtip olmuştur ve oruçlunun kurtuluş mektubu yazılmaktadır:
Necât-ı nâme-i savvâmı münşî-i rahmet
Mürekkeb-i şeb-i ıyd ile eyledi tesvîd (Sâbit)
Kapı kapı gezen çocuklara şeker ve şerbet, eve gelen misafirlere de çeşitli yiyecek ve içeceklerin ikram edilmesi bayram adetlerindendir. Osmanlı dönemi bayramlarında ise bu ikramlar çok daha çeşitli ve renklidir. Bu güzel geleneğin şiire yansımasını Bosnalı Sabit’in bir beytinde görürüz. Çocukların ellerindeki boş şişeler şeker şerbetleriyle doldurulurken, yetişkinlere de türlü türlü şekerler ve içinde uhrevi lezzetleri barındıran içecekler sunulmaktadır:
Tehî zücâce-i sıbyâna sükkerî şerbet
Bize akîde-i ezvâk ü meşreb-i tevhîd
Hediyeleşmenin Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından daima teşvik edilen bir sünnet olduğu; gerek ferdî gerekse içtimai hayatımızda da sevgi, barış ve huzurun tesis edilmesinde etkin bir rol oynadığı bilinen bir durumdur. Doğum, düğün ve bayram gibi özel günlerde ise bu güzel sünnetin ihyası için daha bir gayretlidir insanlar. Peygamberinin beldesinde onun kabrine karşı ayak uzatmayı edepsizlik olarak kabul eden büyük şair Nabi, dönemin sadrazamına sunduğu ıydiyesinde, bayram vesilesiyle herkesin elinde eski de olsa bir hediye olduğunu; taze bir çiçekle de olsa kendisinin de bu güzel geleneğe iştirak etmek istediğini söyler:
Iyd geldi herkesün bir köhne dest-âvîzi var
İdelüm âmâde Nâbî biz dahi bir nev-beri
Bayramiye ya da Osmanlı şairlerinin daha çok tercih ettikleri adıyla ıydiyeler, din ve devlet büyüklerine sunulmaları hasebiyle yine onlara edilen dua ve iyi dilek temennileriyle son bulurlar. Iydiye şairlerinden Şehrî, övdüğü kişinin ömrünün zevk ve sefa içinde, her gününün de bayram tadında geçmesi için bütün noksanlıklardan münezzeh olan Allah’a şöyle dua eder:
Eylesün zevk-i safâ ile mürûr eyyâmın
Her günün ıyd gibi şâd ide her dem Subhân
Osmanlı şairlerinin, yaşadıkları dönemin sosyal hayatına araladıkları bir kapı mahiyetinde olan ıydiye (bayramiye)lerin; oruç, ramazan, kurban, bayram vb. gibi dinî hayatımıza ait unsurları da ihtiva etmesi onu kültür tarihimiz açısından da önemli bir kaynak hâline getirmektedir.