Makale

FİLİSTİN Bir Yanda Hüzün Diğer Yanda Şenlik Var

FİLİSTİN Bir Yanda Hüzün Diğer Yanda Şenlik Var

Doç. Dr. Zekiye Demir

Siz hiç şehit ağaçlar gördünüz mü? Düşman işgali altında kurumuş, yalnızlığa terk edilmiş, sahibinin mamur etmesine müsaade edilmemiş ağaçlar. Hani düşmanın muhasarası altında kalmış, yaşamalarına engel olunmuş, öldürülmüş, ölüme terkedilmiş insanlar şehit olur ya, işte onları hatırlattı bana el-Halil’e giderken gördüğümüz ağaçlar, bağlar, bahçeler. Kurumaya yani ölüme mahkûm edilmiş ağaçları görüce gözümden yaş, dilimden şu sözler dökülüverdi; “şehit olmuş ağaçlar”.
Kadim Filistin, seni gören bir atmosferden girer diğerine çıkar. Hâlden hâle bürünür. Bir taraftan milat öncesine ait tarih alır seni farklı bir çağda hissettirir; öbür tarafta verimli topraklar, yeşil doğa, rengârenk çiçekler cennetten bir parça düşmüş yeryüzüne dedirtir. Bir taraftan yeryüzünün üç büyük ilahî dininin esintileri uhrevi, manevi bir atmosfere büründürür öbür taraftan adım başı eli silahlı İsrail askeri tüm beşeri duyguları depreştirir.
Bütün Filistin 27.000 km2’den ibarettir. Bunun 21 bin km2’si BM paylaşım planı uyarınca 1948’de kurulan İsrail Devleti’nin, 6 bin km2’si ise Filistin devletinindir. İşte tüm Filistin halkının hayat mücadelesi bu 6 bin km2’lik alan içindedir. Bu alan da 3 statüye, bölgeye ayrılmış. A bölgesi şehir merkezlerinin bulunduğu yerler; toplam miktarı 1.000 km2 civarındadır ve sözde İsrailliler buralara giremezler. Oysa fiilen hiç de öyle olmamış, canlarının istediğinde bir bahane bulup girmişler ve hâlâ da giriyorlar bu bölgelere. Tarih tanıklık etti; Filistin Lideri Arafat’ın kaldığı yer A bölgesindeydi, İsrail bu bölgeye girdi ve Arafat’ın etrafını tanklarla çevreledi, dışarı çıkışını yasakladı. Arafat kendi toprağında, A bölgesinde, İsraillilerin girmesi yasak olan bölgede muhasaraya alınmış bir şekildi vefat etti. B bölgesi yerleşim yerleri çevresindeki, yaklaşık 2.000 km2 civarındaki arazilerdir. Bu bölgenin yönetim ve idaresinden İsrail ve Filistin birlikte sorumludur. Ancak buraları, resmen ve hükmen, zoraki bir şekilde İsrail denetimi altında tutmaktadır. İşte şehit ağaçlara buralarda sıkça rastlarsınız. Bir şehirden diğerine giderken ara bölgedeki meyvelikler, bağlar, bahçeler görürsünüz. Filistinli kendi bağına bahçesine İsrail’in izni olmadan gidemez. Ağacını çapalayamaz, sulayamaz, ilaçlayamaz, meyvesini toplayamaz. Kudüs’ten el-Halil’e giderken gördük kararmış, kurumuş bu ağaçları, şehit ağaçları… Son bölge C bölgesidir, toprak olarak Filistin’e yönetim olarak da İsrail’e ait, şehirlerin ve bahçelerin dışındaki 3.000 km2’lik dağlık araziler. Toprağı Filistin’e ait bu bölgede konteynerler görülür. Önce küçük bir konteyner koyar İsrail, sonra bu konteyner uzar uzar, bir müddet sonra bir de bakarsınız ki orada bir İsrail yerleşim yeri kurulmuş, çevreleri büyük duvarlar ve tellerle örülmüş, adım başına da bir İsrail askeri dikilmiş. Bu kadar askeri nereden mi buluyorlar? İsrail’de kadın erkek herkes 55 yaşına kadar asker sayılır. Yani İsrail militarist bir devlettir. Militarist devletler de gücünü askerden ve silahtan alır.
Yaklaşık Ankara ilimiz büyüklüğündeki Filistin’de dört mevsim görülür. Gazze, Aşkalan, Yafa, Hayfa, Telaviv, Akka kısmında Akdeniz iklimi, Taberiye’den Nasıra ve el-Halil kısmında yayla-dağ iklimi, Nekap bölgesinde çöl iklimi ile Akdeniz iklimi karışımı olan Ürdün vadisi iklimi. Yine burada dünyanın en derin yeri ve en eski şehirlerinden biri bulunur; Eriha. Deniz seviyesinden 400 metre aşağıda, tarihi doğası, bol ürünü, meyvesi, teleferiği, Hişam Sarayı ile meşhurdur Eriha. Tabii Lut Gölü de bu topraklarda. Bereketli topraklar diye anılan Maria, Akra, Bişede ve Siyon adlı 4 tepe üzerine oturmuş, Mescid-i Aksa’yı paha biçilmez bir mücevher gibi boynunda taşıyan Kudüs’te; Hz. İbrahim ile eşi Sare’yi, Hz. Yakup ve eşi Lahika’yı, Hz. İsak ve eşi Rıfka’yı, Hz. Yusuf’u bağrında uyutan El-Halil de Filistin’de. Ne çok gezilesi, görülesi, ders alınası yerlerin var ey peygamberler diyarı Filistin!
Yaşayan Filistin’in minnetle andığı tarihî şahsiyetler vardır, bunlardan üçünü hemen hemen her Filistinli bilir: Hz. Ömer, Selahattin Eyyubi ve Sultan Abdülhamid. Her birinin uzun uzun hikâyeleri, eserleri, mücadeleleri anlatılır Filistin’de; kimi duyulur, kimi görülür kimi de yaşanır. Yaşayan şu gelenek de Selahattin Eyyubi’nin Filistin’e hediyesi: Nebi Musa Şenlikleri. Selahattin Eyyubi döneminde Kudüs için en büyük tehlike ve tehditlerden biri Hristiyan Haçlılarıdır. Paskalya bayramında Hristiyanlar Kudüs’e akın ederlerdi. Haçlı tehdidi bir yanda, Paskalyada toplanıp kıvılcım bekleyen Hristiyanlar öbür yanda. İşte büyük strateji ustası Selahattin Eyyubi bu tehlikeden Kudüs’ü korumaya yönelik bu şenliği düzenlemiş ve gelenek hâline getirmiştir. Nebi Musa Şenliği Paskalya bayramının başlaması ile başlar bitişi ile biter. Bu şenlik Kudüs’e 25 km uzaklıkta Hz. Musa adına inşa edilmiş bir mezarın çevresinde oluşturulan bir yapı ile büyükçe bir alandan oluşmaktadır. Şenliğe çevre şehirlerden yöneticiler, âlimler ve halk katılır. Otobüslerle buraya gelen her bir grup, bando eşliğinde ellerinde koca koca bayrak ve sancaklarla şenlik alanına girerler. Şiirler, ilahiler okunur, dualar edilir, konuşmalar yapılır. Çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek herkes katılır, stantlar açılır, satışlar yapılır. Herkese çorba dağıtılır. En başta Kudüs’te Paskalya bayramında toplanan Hristiyanların yapacakları taşkınlık ve çıkacak tehlikelere bir önlem olmak üzere Müslümanların toplanması amacıyla yapılan şenlik, günümüzde hâlâ devam etmektedir. Hem de yine önemli bir işleve sahiptir; Filistinli halkın birlik beraberlik hissini kuvvetlendirmek, bunca yaşanan zorluklar arasında biraz gülümsemeye, ümide hizmet etmek. Şenliğin son günü Mescid-i Aksa’da “Aksa Çocuk Şenliği” düzenlenir. Koca mekân, cami içleri ve avluları çocuklarla dolar. Boyama yapan, eğlenen, gülen, yüzü gözü boyanmış, en güzel elbiselerini giymiş çocuklar sarar etrafınızı. Düşünürsünüz, demek Filistin’in gülen yüzü de varmış…
Biz karşılıklı iki yamaçta bulunan Hristiyan ve Müslüman mezarlıklarını seyrederken bir Filistinlinin sözleri işitilir; “Bu mezarlıkları seyredeceğinize, Müslüman olduğunu söyleyen âlemi seyredin. Onların bu mezarlıktan farkı yok, Filistin’e karşı hareketsiz, duygusuz ve duyarsızlar. Âdeta bir mezarlık gibi sessizler.” Ah, tüm dünyanın gözü önünde canına, malına, toprağına kastedilen Filistin! Hz. Ömer’e atfedilen sözle “Mescid-i Aksa Müslümanların boynunda bir emanettir, Filistin ümmetin yetimidir” denilerek uyarılan Müslümanlar, sitemim Batı toplumuna, hatta İsrail’e bile değil bizzat bize, size. Müslüman olduğu varsayılan ülkeler bırakın elinden tutup kaldırmayı ve yaralarını sarıp sarmalamayı, ümmetin yetiminin başını bile okşamıyor. Biz bir ziyaretle belki yaralarını saramadık, ellerinden tutup kaldıramadık ama hiç olmazsa bir tebessüm ettik, ya da ettirdik yüzlere. Değil mi ki Müslümanın Müslümana tebessümü sadakadır. En azından tebessümü esirgememek gerek bu kardeşlere.