Makale

Kutlu Nebi'nin kutlu doğumunun ardından

Kutlu Nebi’nin
kutlu doğumunun
ardından
Remzi Eralp / M. Zafer Camii M. Kayyımı / Kandıra


Bir Kutlu Doğum’u daha geride bıraktık. Nasıl ki, bir canlının, özellikle insanın doğum, çocukluk, gençlik ve olgunluk çağı gibi hayat aşamaları vardır; düşünce aşamasından tatbik sahasına geçen olaylar da böyledir. Kutlu Doğum programları da gün geçtikçe olgunlaşıyor. Eskiden o kutlu nebinin doğumu sadece cami eksenli din hizmeti diye nitelendirdiğimiz faaliyetlerden biri olan mevlit programlarıyla ihya edilirken, bugün, binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilen salon faaliyetleri (panel, sempozyum, konferans, anma programları v.b.) ile icra edilmektedir. Hafta, sokak ve caddelere teşmil edilen programlarla kutlanmaktadır. Onun için ne yapsak azdır. Doğumundan vefatına kadar ümmeti için yaşayan, Rabb’imizden hep ümmetinin necatını ve felahını dileyen peygamberimiz için bu yaptıklarımız kafi midir? Elbette değildir. Ama olsun İbrahim (a.s.)’in ateşini söndürmek için su taşıyan karınca misali bizler de bir şeyler yapabilmenin gayreti içinde olalım. Olalım ki, ruz-i mahşerde belki “Ya Rab bunlar da benim ümmetimdendir.” sözü mübarek dudaklarından dökülüverir.

Güzel ülkemizin küçük ve şirin ilçesinde, gönülleri Muhammedî muhabbet ve nebevî aşkla dolu insanımıza yönelik gerçekleştirmeye çalıştığımız bir dizi faaliyet esnasında şahit olduğum intibalarımı şefaate vesile olur temennisi ve duasıyla sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.

İlçe müftümüz başta olmak üzere bir grup din görevlisi arkadaşımızla ilk önce esnafımızı ziyaret ettik. İnsanların meraklı bakışları içerisinde dükkânları teker teker gezdiğimizde karşılaştığımız manzaralar insanı duygulandırıcı türdendi. “Kutlu Doğum Haftası” kutlamaları çerçevesinde “hayırlı ve bereketli kazançlar” dilemek temennisiyle sizleri ziyaret ediyoruz dediğimizde, o yüce nebiye olan bağlılık ve sevgiden olsa gerek kasadaki kasiyer, tezgâhtaki satış elemanı işini bırakıyor, saygı ve ihtiramla karşımızda bekliyordu. Hayırlı işler, bereketli kazançlar dileklerimizle ayrılırken dudaklarından ve lisan-ı hallerinden gayri ihtiyari şu cümle dökülüveriyordu: “Keşke her hafta Kutlu Doğum Haftası olsa.”

Esnaf ziyaretinin ardından ilçemizin tek hastanesi olan devlet hastanesine gittik. Orada karşılaştığımız manzara esnaf ziyaretindeki duygularımızı katlıyor, duygularımız gözyaşlarımızla dışa vuruyordu. Neden vurmasın ki, kolunda takılı serumu, ameliyattan çıkmış ve daha yeni narkozun etkisinden kurtulmuş, ağrılarından kıvranan hastaların peygamberimizin kutlu doğumunu duyar duymaz yattıkları yerden hemen doğrulup ona salatü selam getirmeleri görülmeye değerdi. Onlara “Bir mü’minin sabretmesi şartıyla hastalığı sebebiyle nasıl sonbaharda ağaçların yapraklarının döküldüğü gibi günahlarının döküldüğünü” hatırlatınca, ağrılarını ve acılarını unutuyor, yüzlerinde karamsarlık ifadelerinin yerini sevinç ve neşe alıyordu. Hasta ziyareti sünnetini ifa etmenin verdiği mutlulukla sevinirken birden aklıma “kuş taziyenamesi” geldi. Hani birgün sevgili nebi ashabıyla beraber namazlarını eda ettikten sonra onlara şöyle demişti: ”Haydi taziyeye gidiyoruz.”

Ashap şaşırmıştı. Ya Rasulellah kim öldü ki? Sahabeden birinin çocuğunun kuşu öldü, ona taziyeye gidiyoruz demişti. Ya Rasulellah bize bıraktığın “Muhammedî Ahlak“ mirasının ne kadarına sahibiz! “Nebevi ikazların” ne kadarını yerine getirebiliyoruz, sorularını kendimize sorarak hastaneden ayrıldık.

Eğer Cenab-ı Hak ömür verir, emr-i hak vaki olmazsa daha çok kutlu doğumları idrak edeceğiz. Anmak için anlamak lazım.

Ülkemizin, hatta dünyanın dört bir yanında 7’den 70’e herkesin iştirakiyle icra edilen anma programlarının, rahmet peygamberini daha yakından tanımamıza ve anlamamıza vesile olması dua ve temennisiyle, güllerin efendisi, gönüllerin sultanı, âlemlerin Muhammed Mustafa’sına binlerce salat ve selam olsun...