Makale

Editörden

Editörden

Dergimiz yine zengin bir muhteva ile sizlerin beğenisine sunulmuştur. Bazı konular vardır, siz onları keşfetmeden önce onlar sizi kendilerine doğru çeker. Bu sayıda dosya olarak ele aldığımız dindarlık kavramı da işte böyle konulardan biridir. Dinin bireysel ve toplumsal hayata yansımalarına ilişkin bu kavram, son yıllarda entelektüel çevrelerce ele alınmaya başlanmıştır. Bu son derece sevindirici bir durumdur. Zira insanın maddî ve manevî hayatının bütün yönlerini kucaklayan, onun nihaî ilgi ve endişelerine, hayatın anlamı ve temel sorulara hitap eden dinin bireysel ve sosyal yansımalarını irdelemek, normsuzluk hastalığına fena hâlde yakalandığımız modern zamanlarda son derece önem arz etmektedir. Bu durum, bir bakıma modern zamanlarda dinin hayatın içindeki etkinliğini yeniden okuma girişimi olarak da nitelendirilebilir.
İbrahim Paçacı dindarlığın, iman, ibadet, bilgi ve ahlâk boyutunu, Burhaneddin Tatar, entelektüel ve sosyal boyutunu, Müfit Saruhan kültürel yansımalarını, İbrahim Karslı ise kadın-erkek ilişkilerine yansıyan yönünü incelemektedir. Yazılar çağımızda dindarlığın geniş perspektiften nasıl algılanması gerektiği yolunda kâfi katkıyı yapmakta ve bize, yinelenen ile yenilenen bilgiler sunmaktadır. Elbette bu konuda son sözün söylenmesi gibi bir iddiayı taşımıyoruz. Esasen din alanında sön söz söyleme yetkisine sahip bir makam da yoktur. Böyle bir statü dinin doğasına aykırıdır. Mevcut makamlar ise din işlerini yürütmekle-tanzimle yükümlüdürler.
Beylü Dikeçligil’in "İslâmiyet Bize Yaşama Sanatı Sunar" başlıklı yazısı yıllar önce yurtdışında Kutlu Doğum programı vesilesiyle verilmiş bir konferans metnidir. Bu yazıyı okuyucularımızla paylaşmaktan son derece mutluyuz. Zira bu yazı da, İslâmiyet’in bize kendimizle ve çevremizle barışık bir şekilde nasıl mutlu olabileceğimize dair çok değerli tespitler bulunmakta, bizi yazarın ifadesiyle "hayatı taşımak ile hayatı yaşamak" arasındaki farkın bilincine götürmektedir. Sadık Kılıç’ın bilgiyi kudret ve ezici güç kaynağı olarak telâkki eden anlayışı eleştiren ve karşısına bilgiyi her zaman hikmetle, İnsanî, ahlâkî ve manevî üst değerlerle birlikte mütalâa eden İslâm’ın bilgi anlayışını koyan yazısı da bir solukta okunacak yazılar arasındadır. Değerli yazarımız Halil Altuntaş dinin temel kavramlarından "tevekkül"ü incelemekte, İsmail Karagöz de, çağımızın en büyük problemi olan tüketim çılgınlığını dinî kavramlardan israf penceresinden ele almaktadır. Naci Bostancı ile yapılan röportaj ise Türk ailesinin temel parametreleri ile medyanın bu yapı ve kültürel kodlarımız üzerindeki etkilerine dikkatlerimizi çekerken Yasin Aktay, toplumun kültürel kodlarındaki çözülmenin nelere mal olabileceğine işaret etmektedir. Burada zikrettiğimiz ve zikredemediğimiz yazıların tamamı birbirini tamamlayan geniş bir spektrum arz etmektedir.
Bir sonraki sayımızda yine dopdolu bir muhteva ile karşınıza çıkmayı plânlıyoruz. Yine farklı yazılarla, ama ağırlıklı olarak "Millet olma şuuru: İslâm’ın katkıları" konulu bir dosya ile karşınızda olmaya çalışacağız. İslâm’ın kurucu öğelerinden olan gaza ve fetih gibi temel kavramların modern zamanlardaki algılanış biçimini irdelemeye çalışacağız. Hedefimiz yaşadığımız olaylara din penceresinden bir bakış açısı getirmek, dinin temel ilkelerini belli bir sistematikle okuyucuya aktarmaktır.
Sözü bitirirken bir kaç söz de okuyucularımızın teveccühlerine dair söylemek istiyorum: Yeni tasarım ve farklı muhteva ile çıktığımız Nisan sayısının ardından bugüne kadar geçen sürede, inanılmaz derecede motive edici, cesaretlendirici tebrik ve destekler aldık. Burada onlara ayrı ayrı değinmek mümkün değil, ancak biz onların hepsine içten teşekkürlerimizi iletiyoruz. Ayrıca tüm danışmanlarımıza ve sayfa editörlerimize de özverili çalışmalarından dolayı teşekkür etmek gerekiyor.
Gelecek sayımızda sizlere tekrar merhaba demek ümidiyle hoşça kalın.

Yaşar Çolak