Makale

Akıl ve Tefekkür Üzerine

Akıl ve
Tefekkür Üzerine
Dr. Bedri Katipoğlu

İnsanı diğer yaratılmış varlıklardan ayıran ve ahseni takvim seviyesine ulaştıran en önemli özelliklerden biri de hiç şüphesiz ki akıldır. Akıl, Allah Teâlâ tarafından insanoğluna verilen en büyük nimetlerden biridir. Hem insanoğlu akıllı olduğu süre içinde Allah tarafından muhatap kabul edilmekte ve akıllı olduğu sürece bazı görevlerle sorumlu tutulmaktadır. Eğer aklı yok ise dini ve sorumluluğu da yok demektir. İnsanoğluna sayılamayacak kadar çok nimet veren Allah Teâlâ, elbette akıl dahil her türlü nimetin hesabını onlardan soracaktır. (Bakara, 29, 284; Yunus, 100; İbrahim, 34; İsra, 36; Enbiya, 23; Araf, 6; Müminun, 115; Ankebut, 4; Mülk, 23; Casiye, 13; Kıyamet, 36; İnsan, 2-3; Tekasür, 8)

Akıl insan olmanın en açık göstergelerinden sayılır. Ve içinde hafıza, irade, idrak, şuur, dikkat ile birlikte duygu, muhakeme, zekâ ve psikomotor gibi yetenekler de bulunmaktadır. Bütün bunlara rağmen akıl tek başına yeterli değildir. Ancak iman ile birlikte bulunan akıl, görevini hakkıyla yerine getirir ve ancak yine böylesi bir akıl aklı selim olabilir. (Enfal, 29) Aksi halde akıl konusunda ifrat ve tefrit yanlışlığı çıkar ki, bu da İslâm’ın beğenmediği ve kabul etmediği bir davranıştır. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, 1/37, 2/1918-2029; Müslim Tercümesi, 10/2570)

Aklın tek başına yeterli olmadığına en iyi ispat, bu nimeti veren Allah’ın aynı zamanda her millete peygamber göndermesidir. Ama peygamber olanların bazıları Kur’an-ı Kerim’de zikredilmiş, bazısı ise zikredilmemiştir. (Bakara, 213; Nisa, 164; Nahl, 36; Kehf, 56; Yasin, 60-62) Öte yandan yüce Allah, nice zalim milletlerin inkâr ve isyan nedeniyle helâk edildiklerini açıkça haber vermekte ve insanları aynı akıbete düşmemek için uyarmaktadır. Ama diğer taraftan yüce Allah, peygamber göndermedikçe hiçbir toplumu azap etmediğini, ancak kendilerine peygamber gönderildiği halde isyan edip müstehak olanları cezalandırdığını haber vermektedir. (Al-i İmran, 108; Nisa, 147; Enam, 44-47; Araf, 6; Enfal, 33, 54; Hud, 68, 95, 117; İsra, 15; Ankebut, 39-40; Hakka, 4-8; Sebe, 17; Leyl, 15)

Akıl nimeti kendini daha ziyade iki şekilde tezahür ettirir. Bunlardan biri bedihî bilgiler, diğeri ise istidlâlî bilgilerdir. Bedihi bilgiler hiç düşünmeden veya zorlanmadan insanın aklına gelebilen ya da anlaşılması kolay olan bilgilerdir. Ateşin yakıcı, buzun soğuk olması gibi. İstidlâlî bilgiler ise, delillere dayanarak ve özellikle tefekkür edilerek ulaşılan bilgilerdir ki, aklın en büyük fonksiyonu bu şekilde tezahür eder. Kur’an-ı Kerim, aklın bu şekildeki özelliğini daha da teşvik etmiş ve böylesi bir akla sahip olanları da genellikle Elbab lâfzıyla övmüştür.

Akıl konusunda hikmetli görüşler ancak iman ve İslâm ile açığa çıkar. Aksi halde akıl üzerinde çeşitli ifrat ve tefrit olayları meydana gelir ki, bunlar da insanı her an gaflet veya dalâlete düşürebilir.

İfrat konusunda açığa çıkan görüşlerin başında rasyonalizm felsefesi gelir. Aklın herşeyin ölçüsü olduğunu ve aklın herşeyi kavrayabileceğini iddia eden rasyonalistler, İslâm’ın sunduğu vayih menşeli mesajlarını ve bunların içinde de özellikle gayba iman çağrısını red etmişlerdir. Bilindiği gibi gayba iman İslâm’ın inanç esaslarından biri olup, Kur’an-ı Kerim’de sık sık tekrarlanmaktadır. Ama Kur’an’ı tanımayan bir akıl bu konuları idrak edemez. Vahyi ret edip aklı tek ölçü kabul etmek son derece yanlış olduğu gibi aynı zamanda küfür ve şirk sayılmaktadır. Çünkü Hak sadece Allahtır. Tek mabut yine Allah Teâlâ’dır. Onun dışındaki her arayış ve yönelişler batıldır. (Yunus, 32; Enbiya, 67; Hac, 62; Casiye, 23) Hem zaten ilim, iman etmeyi gerektirir. Batılı bir filozofun deyimiyle dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topal sayılmaktadır.

Rasyonalizm, akıl konusundaki ifrat örneği yani aşırılık anlamındadır. Bir de bunların dışında tefrit örneği var ki bunun savunucuları da aklı neredeyse tamamen devre dışı bırakmakta ve insanı âdeta kurulmuş bir robot gibi kabul etmektedir. Müşriklerin iman etmeme konusunda gösterdikleri taassup ve inat bu yüzdendir. Öyle ki ”Onlar bir hayâsızlık yaptıkları zaman, babalarımızı bu hal üzere bulduk, Allah da bize bunu emretti derler. De ki: Allah hayâsızlığı asla emretmez, siz bilmediğinizi mi Allah’a isnad ediyorsunuz.” (Enam, 148; Araf, 28; Yunus, 44, 78; Zümer, 7)

İslâm’a göre iman esastır ama tek başına yeterli değildir. (Ankebut, 1) Eğer insanoğlu iki cihanda aziz olmak istiyorsa öncelikle tagutu ret edip Allah’a iman etmeli ve imanlarına şirk zulmü karıştırmamalıdır. Ayrıca ve hemen arkasından da Allah Rasûlü’nün sünnetine yönelerek iyi ve salih davranışlarda bulunmalıdır. Yine inanan insan şunu iyice bilmelidir ki Allah ve Rasûlü bir şey hakkında hüküm verdiği zaman inananların başka bir tercih hakkı yoktur. (Bakara, 213, 256; Maide, 68; Enam, 90; Yunus, 57; Nahl, 97; İsra, 105; Enbiya, 107; Ahzap, 36-45; Neml, 12; Mümin, 51; Sebe, 28; Secde, 21; Hucurat, 1; Kalem, 32; Müddessir, 31)

Kur’an-ı Kerim, insanları imana davet ederken hiç şüphesiz öncelikle akıllara hitap etmeyi ve insanı tefekküre yöneltmeyi ideal prensip olarak kabul etmiştir. Ve insanlar da ancak tefekkür sonrası bir olgunluk sayesinde imana ulaşıp iki cihan saadetine ulaşabilir. Böylesi insanlar Kur’an-ı Kerim’de temiz akıllı olarak zikredilmekte, dolayısıyla övülmekte ve iki cihan saadeti ile de müjdelenmektedir. Aklını kullanmayıp dalâlete düşenler ise ebediyyen kalmak üzere cehennem ile uyarılmaktadır. Üstelik aklını kullanmayıp tuğyan ve dalâlette kalmayı tercih edenler, daha bu dünyada yaratıkların en kötüleri olarak vasıflandırılmaktadır. (Bakara, 118, 219, 242, 269; Al-i İmran, 7, 190; Araf, 179, 184; Hud, 114; İbrahim, 52; Nahl, 12, 16, 41, 48, 67, 97; Rad, 4, 19; Enbiya, 30-34, 51, 67; Hac, 65; Sad, 29; Zümer, 9, 18, 21; Kaf, 6-8; Casiye, 13, 20; Enam, 6, 55, 82; Sebe, 9; Fatır, 36-37; Rum, 8; Yasin, 11, 77; Ahkâf, 33; Yunus, 64, 105; Enfal, 22; Mülk, 3, 5, 12, 19; Ankebut, 10, 44; Naziat, 27; Beyyine, 6-7; A’la, 10-11)

Akıl nimetini Allah’ın istediği istikamette kullanmayanların kişilik yapısını ve akıbetlerini Kur’an-ı Kerim açık ve net olarak haber vermektedir. İşte bazı örnekler:

1- “Ve eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık şimdi şu alevli cehennem mahkumları arasında olmazdık diye ilâve ederler. ” (Mülk, 10-11) Bu ayette son derece önemli bir mesaj bulunmaktadır. Şöyle ki Allah’ın huzurunda günahlarını itiraf edenler, eğer bizim aklımız veya kulağımız olsaydı demiyorlar, aksine kulak vermiş olsaydık veya aklımızı kullansaydık derler. Bu da zaten kendilerine Allah tarafından verilmiş olan akıl nimetini doğru kullanmadıklarını açıkça göstermektedir.

2- “Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar hiç şüphesiz ziyana uğradılar. Nihayet beklenen vakit ansızın geldiği zaman bunlar günahlarının yükünü taşıyarak dünyadaki taksiratımızdan, vaktimizi boş yere israfımızdan dolayı yazık bize derler. Onların taşıdıkları yükler ne fena şeydir.” (Enam, 31) Bu ayet de aynı şekilde dünyada aklını kullanmayanların mahkeme-i kübradaki acıklı itiraflarını dile getirmektedir. İşte bu olayları haber veren Allah Teâlâ ehl-i küfür hakkında; ”Bugün özür dilemeye kalkışmayın, çünkü siz yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.” buyurmakta öte yandan Allah Teâlâ; ”Dinlemedikleri halde dinledik diyenler gibi olmayınız.” buyurmaktadır. (Enfal, 21; Tahrim, 27)

3- “Yoksa sen onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? ...” (Furkan, 44)
4- “Sen ne kadar üstüne düşsen de insanların çoğu iman edecek değillerdir.” (Yusuf, 103)
5- “Andolsun ki biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır onlarla kavramazlar, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler....” (Araf, 179)
6- “Sana bu mübarek kitabı, ayetleri düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Enam, 11; Fatır, 44; Sad, 29)
7- “Onları bırak, yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalasın. Yakında akıbetlerini bilecekler.” (Hicr, 3)
8- “De ki; Allah çok esirgeyicidir. Biz sadece ona inandık ve O’na güvendik. Sizin kimin apaçık bir dalâlet içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz.” (Mülk, 29)
9- “Deli divane kimmiş yakında göreceksiniz. Onlar da görecekler.” (Kalem, 6-7)
10- “İşte bu Kur’an kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” (İbrahim, 52)
11- Biz peygamberimize şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz, ona vahyedilen söz apaçık Kur’an’dır. Onunla diri olanları uyarsın ve inkârcılar üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir. (Yasin, 69-70)
12- “Ey Ademoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır demedim mi? Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâlâ aklınızı çalıştırmıyor musunuz?” (Yasin, 61)
13- “Hiç yeryüzünde gezmediler mi ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şu ki, gözler kör olmaz. Fakat asıl sinelerdeki kalpler kör olur.” (Hac, 46)
14- “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (Muhammed, 24)
İşte Kur’an-ı Kerim aklını kullanmayanların kişilik ve akıbetleri hususunda böylesi uyarıcı mesajlar verirken, aklını kullanıp hidayet ve iman üzere olanları da taktir etmekte ve dareyn saadeti ile müjdelemektedir.
1- “Bu kitabı sana indiren O’dur. Bu kitapta iki tür ayet vardır. Muhkemat ki bunlar kitabın özüdür. Diğer tür ise müteşabihattır. İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve onun gelişigüzel yorumuna yönelmek için müteşabih olanına tabi olurlar. Halbuki ilimde derinleşenler ise “biz onlara inandık çünkü hepsi Rabbimiz katındandır.” derler. Sadece temiz akıllı olanlar bunlardan ders alır. Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gitmesinde temiz akıllı olanlar için ayetler vardır. Onlar ki ayakta iken, otururken ve yanları üzerinde yatarken Allah’ı anarlar, göklerle yerin yaratılışını düşünürler de “Rabbimiz bunu boşuna yaratmadın sen münezzehsin. Bizi ateş azabından koru”derler.” (Al-i İmran, 7, 191)
2- “Onlar peygambere gönderilen Kur’an’ı işittikleri zaman hakkı tanıdıklarından dolayı gözleri yaşlarla dolup taşar da derler ki: ”Rabbimiz iman ettik, bizi hakka şehadet edenlerle beraber yaz. Zaten Allah’a ve bize gönderilen hakka inanmayacak ne var. Rabbimizin bizi iyi insanlara katmasını umuyoruz. ”Allah da onları bu sözlerinden dolayı içinden ırmaklar akan cennetlerle mükâfatlandırdı. Onlar orada ebedi kalacaklardır. İyi işler yapanların mükâfatı budur.” (Maide, 83-85)
3- “De ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak temiz akıllı insanlar düşünür ve ibret alırlar.” (Zümer, 9)
4- “Rahman olan Allah’ın kulları onlardır ki; yeryüzünde tevazu ile yürürler, kendini bilmez cahiller onlara söz attıkça onları incitmeyecek şekilde cevap vererek selâm derler. Onlara Rabbinin ayetleri hatırlatılınca onların üzerine sağır ve körler gibi kapanmazlar.” (Furkan, 63, 73)
5- “Biz bu misalleri insanların irşadı için anlatıyoruz. Fakat onlara ancak ilim sahibi olanlar akıl erdirir.” (Ankebut, 43)
6- “Biz Müslümanları suçlular gibi tutarmıyız hiç? Size ne oldu, nasıl böyle hükmediyorsunuz? Yoksa biz iman edip de salih amel işleyenleri yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi bir mi tutacağız? Ya da takva sahiplerini günahkârlar gibi bir mi tutacağız? Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük saadet de budur.” (Kalem, 35; Sad, 28; Tevbe, 72)
7- “Allah dilediğine hikmetini verir. Hikmet kime verilirse büyük bir hayra nail olmuş olur. Ancak temiz akıllı olanlar anlar ve düşünürler.” (Bakara, 269)
8- “Sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi o görmeyen gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri anlar ve düşünür.” (Rad, 19)
9- “Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline tabi olurlar. İşte bunlar Allah’ın kendilerini hidayete eriştirdiği kimselerdir. İşte bunlar temiz akıl sahipleridir.” (Zümer, 18)
Akıl sık sık belirttiğimiz gibi Allah’ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Ancak aklı korumak ve itidâli olan hikmeti devam ettirmek de bir o kadar önemlidir. Bu itibarla İslâm’ın korunmasını emrettiği beş temel esas vardır. Bunlar can, akıl, din, nesil ve maldır. Aklı bozan veya akıllıca düşünmeyi engelleyen her davranış yasaktır. Bilindiği gibi alkol, uyuşturucu, kumar ve benzeri şans oyunları İslâm’da yasaktır. Gerek dünya sağlık örgütü W. H. O ve gerekse ülkemizdeki Yeşilay raporlarına göre Türkiye son yıllarda A. B. D, İsviçre, İrlanda ve Almanya’dan sonra en fazla alkol tüketen ve alkolü teşvik eden ülkeler arasında bulunmaktadır. Son dönemlerdeki bu aşırı alkol tüketim tablosu aslında ülkemiz için endişe verici boyutlara çıkmıştır. Meselâ 1986’lı yıllarda yılda 263 milyon litre alkol tüketen Türkiye, 2005 yılının ilk dönemlerinde ise bir milyar litreyi aşarak genel sıralamada artık dünya ikincisi olmuştur.

Üstelik bu rakamlara korsan üretim dahil değildir. Diğer yandan ülkemizde işlenen suçların % 66’sı, trafik kazalarının % 61’i alkol sebebiyledir.


“Akıl insan olmanın en açık
göstergelerinden sayılır. Ve içinde
hafıza, irade, idrak, şuur, dikkat ile birlikte duygu, muhakeme, zekâ ve psikomotor gibi yetenekler de bulunmaktadır.
Bütün bunlara rağmen akıl tek başına yeterli değildir. Ancak iman ile birlikte bulunan akıl, görevini hakkıyla yerine
getirir ve ancak yine böylesi bir akıl
aklı selim olabilir.”


“Akıl nimeti kendini daha ziyade
iki şekilde tezahür ettirir. Bunlardan
biri bedihî bilgiler, diğeri ise istidlâlî
bilgilerdir. Bedihi bilgiler hiç düşünmeden veya zorlanmadan insanın aklına
gelebilen ya da anlaşılması kolay olan
bilgilerdir. Ateşin yakıcı, buzun soğuk
olması gibi. İstidlâlî bilgiler ise, delillere dayanarak ve özellikle tefekkür
edilerek ulaşılan bilgilerdir ki,
aklın en büyük fonksiyonu bu
şekilde tezahür eder.”