Makale

MEVLİD’E İLMÎ BAKIŞ

KİTAP TANITIMI

MEVLİD’E İLMÎ BAKIŞ

Kâmil Büyüker

Osmanlı bakiyesi topraklarda peygamber sevgisinin coşkun bir tezahürü olarak okunan, dinlenen mevlit asıl adıyla Vesiletü’n-Necat ilk defa doğduğu topraklarda geniş bir katılımın gerçekleştiği sempozyumla tekrar hatırlandı ve hatırlatıldı. Yazılışın üzerinden 600 yıl gibi büyük bir zaman geçmesine rağmen Mevlid-i Şerif’i bu kadar cazibe merkezi ve okunur kılan nedir? Bu sorular ve mevlit yazarı Süleyman Çelebi Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet Vakfı ve Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından ortaklaşa düzenlenen “Yazılışının 600. Yılında Bir Kutlu Doğum Şaheseri Uluslar arası Mevlid Sempozyumu (16–17 Nisan 2009 Bursa)”nda sunulan tebliğ ve müzakerelerle etraflıca konuşuldu. Bunun neticesi olarak önemli bir eser vücuda gelmiş ve TDV yayınları arasından aynı isimle çıkmıştır. (Eylül 2010, 575 s.) Kitabın editörlüğünü Bilal Kemikli ve Osman Çetin yapmış.
Süleyman Çelebi ve bir barış manzumesi olarak mevlit
Şöhreti devrini aşmış, bugünlere kadar gelmiş olan Süleyman Çelebi hakkında sınırlı bilgilere sahibiz. 1351 yılında Bursa’da dünyaya gelen, 1422 yılında aynı şehirde vefat eden Süleyman Çelebi Vesiletü’n-Necat isimli bugün mevlit olarak okunan ve anılan eserini Bursa Ulu Camii’nde imamlık yaptığı yıllarda kaleme alır (1409). Rivayete göre Süleyman Çelebi, Ulu Cami’de bir vaizin Hz. Peygamber ile Hz. İsa ve Hz. Musa olmak üzere, bütün peygamberlerin eşit olduğuna dair verdiği vaaz üzerine Vesiletü’n-Necat’ı kaleme alır. Öyle ki yazılışının üzerinden altı yüz yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen mevlit bugün okunmaya devam etmektedir. Eserin önsözünde mevlidin bu evrensel boyutuna değinilir ve şu cümlelerle bu durum ifade edilir: “Mevlid’de Hz. Peygamber’in veladetinden başlamak üzere, semavi dinlerin tarihsel ve kültürel mirasıyla buluşmanın yanında, kâinatla, feleklerle, bütün diğer âlemlerle makul bir rabıtadan söz edilir.” (s. 8.) İslam’ın barışla özdeşleşen mesajı, sadece insanlar arasında barışı değil, kendisiyle, eşyayla, kâinatla, yaratılmış olan bütün mahlûkâtla barışık olmayı öngörür. Buradan hareketle mevlidin altı yüz yıldır yapmakta olduğu aktarım Hz. Peygamber’in şahsında huzuru, paylaşmayı, diğerkâmlığı, vefayı, esenliği ve toplumsal barışı temin etmesi bakımından önemlidir. Kitabın yayıncısının ifadesiyle: “Mevlid’i barış manzumesi olarak değerlendirmek mümkündür.”
Eserde yurt içi ve yurt dışından onlarca tebliğ yer alıyor. Ayrıca yine yayıncının inisiyatifiyle konunun ehemmiyetine binaen iki makale de eserde yer almış. Bu iki makale Prof. Dr. Mustafa Kara ve Prof. Uğur Derman’a ait.
Mevlit etrafında toplumsal mutabakatın izleri
Sempozyumun açılış konferansı “Mevlit: Bir Medeniyet Manzumesi/Beyannamesi” başlığıyla Prof. Dr. Sadettin Ökten tarafından verilmiş ve eserde yer almış. Mevlit metnin, medeniyet birikimimize ve toplumsal barışa yaptığı önemli katkıyı şumullü bir şekilde özetleyen Ökten’in şu ifadelerinin özellikle altı çizilmesi gerekiyor: “Bu metin toplumun bütün veçhelerini ihata eden, huzur ve sürur ya da hüzün ve elem gibi duygusallıkları maşeri ölçekte tatmine kavuşturan bir özelliğe sahiptir. Diğer bir deyişle mevlit üzerinde, asırlar boyunca yaşanan maşeri tecrübelerden süzülerek gelen toplumsal bir mutabakat teessüs etmiştir. Buradan hareketle üzerinde maşeri bir mutabakat teessüs eden bu eserin toplumun zihninde ve gönlünde yer alan medeniyet telakkisinin bir temsilcisi, sözcüsü veya ifadesi olduğu söylenebilir. Kısaca, böyle bakıldığında mevlit bir medeniyet beyannamesidir.” (s. 32.)
Mevlidin maşeri bir mutabakat olduğu düşüncesinin en önemli yansımalarını medeniyetimizin izlerini taşıyan topraklarda görmemiz mümkün. Öyle ki sevincinde, tasasında, hüznünde ortak bir paylaşıma dönüşen merasimlerde mevlit, sadece bir icradan öte, peygamber sevgisinden dolayı gözleri yaşartan, gönülleri titreten bir vazifeyi icra eder pozisyona bürünmüştür. Bunun emarelerini kitapta Kerkük, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Bosna ve Tataristan’da mevlit okuma geleneklerinin değerlendirildiği tebliğlerde görmek mümkün. Sofya’dan bir tebliğle katılan Başmüftü Yardımcısı Vedat S. Ahmed tebliğinde Bulgaristan’da okunan mevlitlerin sosyal etkisini şu şekilde açıklar: “Bulgaristan Müslümanları açısından mevlidin belki de en önemli tarafı, toplumu birleştiren, kenetlendiren özelliğidir. Bu özellik, azınlık durumunda olan Bulgaristan Müslümanlarının varlık ve kimliklerini muhafaza etmeleri açısından son derece önemlidir. Katılıma göre mevlitler ya bir mahallenin ya bir köyün, ya da bir bölgenin Müslümanlarının bir araya gelme vesilesidir. Bu vesile ile insanlar, birbirleriyle tanışmakta, kaynaşmakta ve dertleşmektedirler. Mevlitler, komşuluk ve akrabalık duygularını perçinlemektedirler. Yapılan bir sosyolojik araştırmaya göre, var olan bütün yasaklama ve zorluklara rağmen, 1978 yılında Kırcali bölgesindeki ailelerin % 55’i yakınlarının vefatı üzerine mevlit yapmaktadırlar. Büyük bir ihtimalle bu oran daha büyüktür, çünkü bu araştırmalar esnasında insanlar genelde gerçek durumu gizleme ihtiyacı duymaktadırlar.” (s. 444.)
Mevlidin tarihi ve sosyal bir fonksiyon ifa etmesinin yanı sıra mevlidin içeriği, okunması vs. tartışma konuları olmuştur. Bu hususla alakalı olarak eserde Ayşe Hümeyra Aslantürk “Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inin Kur’anî Kaynakları”, Salih Karacabey “Vesiletü’n-Necat’ın Hadis İlmi Açısından Analizi”, Ahmet Saim Klavuz “Mevlid’in Akaid ve Kelam Açısından Analizi”, Salih Çift ise “Tasavvuf Düşüncesi Açısından Süleyman Çelebi ve Mevlid’i” tebliğlerini görmek mümkün.
Mevlidin manası, maksadı
Esasen mevlidin yazılış maksadını tespit için içeriğine bakmak lazım. Bunu Salih Karacabey tebliğinde hadislerle konuyu izah ederken dile getirmiş: “Vesiletü’n-Necat’ın manzum siyer-i nebi kabul edilebilecek bir eser olduğu dikkate alınırsa içeriği ve kaynakları hakkında belli bir kanaat kendiliğinden oluşur. (…) Süleyman Çelebi eserin yazış maksadına uygun olarak Hz. Peygamber’in konumuna;
“Sensin ol sultan-ı cümle enbiya
Nûr-i çeşm-i evliyâ vü asfiya”
beyti ile işaret ederken Hz. Peygamber’in “Ben peygamberlerin reisiyim bunda övünmek yok. Ben nebilerin sonuncusuyum bunda övünmek yok. İlk şefaat edecek olan ve şefaati kabul edilen benim bunda övünmek yok.” (Darimi, Mukaddime, 8, I, 40; Taberani, el-Mucemü’l-Evsat, I, 61; Beyhakî, el-İtikad, Beyrut 1401.) hadisini;
“Ey Risalet tahtının sen hatemi
Ey Nübüvvet mührünün sen hadimi”
beytinde de “Benimle benden önceki peygamberlerin örneği bir bina yapan, onu süsleyip güzelleştiren ama bir köşesinden bir kerpiç yeri eksik bırakan kimseye benzer. İnsanlar o evi gezerler ve çok beğenirler ama şu kerpiç de konulmaz mıydı derler. İşte ben o kerpicim. Ben peygamberlerin sonuncusuyum.” hadisini düşünmüş olabilir.” (s. 285-286.) (Buhari, Menakıb, 16, III, 1300; Müslim, Fezail, IV, 1791.)
Yine mevlit icralarıyla alakalı olarak, işin musiki yanını ihtiva eden bildiriler de ayrı bir önemi haiz. Yrd. Doç. Dr. Emin Işık hocanın müzakere metninde anlattığı küçük anekdot aslında icrada çok ince ayrıntılar olduğunu da gösteriyor.
“Rahmetli Hafız Esat Gerede, Sultanahmet Camiinde Miraç Bahrini okurken “Ref olup ol şaha yetmiiiiş bin hicap” deyip “yetmiş” kelimesinin son hecesini “miiiiş” diye uzatınca, kürsünün dibinde mevlit dinleyen Filozof Rıza Tevfik, kendini tutamayıp “Yüz kırk oldu hafız, yüz kırk!” diye seslenmiş.” (s. 543.)
Kitabın ekinde bir cd ilavesi mevcut. Prizren’de halen okunan besteli bir mevlidin yeniden okunduğu kayıtlar, 2005 yılında Ömer Tuğrul İnançer tarafından ilk defa bölgede kayıt altına alınmış ve Neyzen Hakan Alvan tarafından notaya aktarılmış. (2007)