Makale

Beyaz Rahmet

Beyaz Rahmet

Prof. Dr. İsmail Çalışkan
Cumhuriyet Üniv. İlahiyat Fak.

Allah’ın rahmetinin tabiattaki tezahürleri
“Rahmet”, sonsuz kudret sahibi olan Allah’ın yaratıklarına gösterdiği derin sevgi, acıma ve şefkattir. Bu öylesine bir sevgi değil, her an bir yerlerde bir şekilde somut görüngüleri olan sevgidir. Çünkü ‘rahmet’, Allah’ın güzel isimlerinden olan Rahman ve Rahîm’in evrendeki tezahürüdür, onun boyutları ve çeşitleri sayılamaz. Kısaca rahmet; sevgi, acıma ve merhametten doğmuştur. Zorluk ve tehlikelere karşı koruma da bu anlam çerçevesine dâhildir. Bununla ilişkili olan ‘Anne rahmi’ tabiri, aynı zamanda yeni bir geleceğe, doğuma, taze bir ürüne ‘yatak’ olan yer demektir. Tıpkı yağmurun, karın, baharın yeni bir geleceği, doğumu ve ürünü müjdelemesi gibi. Birçok ayette, ‘Allah’ın gökten rahmetini indirdiği’, ‘yağmurun ve karın, yeryüzünde büyük bir yenilenmeye sebep olduğu, insanın menfaati açısından önemli katkılar sağladığı’, ‘yağmurun yeryüzünde büyük bir temizlik kaynağı olduğu’, ‘rüzgârların aşılayıcı olarak gönderildiği’ belirtilir. (Bkz.: Arâf, 7/57; Enfâl, 8/11; Ra’d, 13/17; Furkân, 25/48; Neml, 27/63; Kasas, 28/73; Rûm, 30/24, 46, 50; Şûrâ, 42/28; Zuhruf, 43/11.) Bunlar bize, O’nun şefkatinin yağmur damlaları ve kar taneleri şeklinde üzerimize boşaldığını gösterir. Dünyanın yapısındaki ölçü ve denge (kader), bunu gerektirir. Biz istesek de istemesek de, kabul etsek de inkâr etsek de rahmet gelecektir. Çünkü “Allah, rahmeti kendine mutlak ilke edinmiştir.” (Enâm, 6/12, 54). O, hem yarattıklarının ihtiyaçlarını karşılar, hem de onların hesap edemeyeceği nimetleri bahşeder.
İslami dünya görüşü ve Allah tasavvurunda yağmur, kar, rüzgâr gibi tabiat olayları, Allah’ın birer rahmeti olarak telakki edilmiştir. Her halde onlara niçin rahmet denildiğini uzun uzadıya açıklamaya gerek yoktur. Suyun hayatımızdaki yerini, yağmurun ve karın dünyanın doğal dengesinin korunması bakımından önemini bilmeyen yoktur. Hele hele son bir kaç yıldır gündemden hiç düşmeyen, küresel ısınma, nedenleri ve doğurduğu sorunlardan haberdar olmayan yoktur. O halde neden kar yağdığında basında ve kamuoyunda “beyaz kâbus”, “beyaz çile”, “beyaz kâbus geri döndü”, “beyaz kâbus hayatı durdurdu” gibi haberler ve konuşmalar işitiyoruz. Hâlbuki hangi coğrafi bölgede olursa olsun günümüz dünyasında yaşayan insanların bu tür olaylara şükran-ı nimet kabilinden yaklaşması gerekirken yakınmaları, sızlanmaları ne anlama gelir? Bir yerde gördüm, yağan bol kara ilişkin haber ve yorumlarda ‘beyaz bereket’ nitelemesi kullanılıyordu. Diğerlerine göre ne kadar anlamlı!
İnsan-tabiat ilişkisi
İnsan dünyada tek başına hayat süren bir varlık değildir, olamaz da. Bu sadece manevi anlamda değil, maddi bakımdan da böyledir. Bazı materyalist teorilerde insanın dünyada ‘yalnız’ olduğu, Tanrı tarafından terk edildiği gibi önyargılar vardır. Bunlar insanlığın derdine deva olacak cinsten fikirler değildir. Bugün artık insanın sosyal ve doğal çevresi ile birlikte mutlu olabileceği dillendirilmekte, onun çevresi ile uyumlu yaşaması ve dünyanın bütün varlıklarının korunması gerektiği ısrarla vurgulanmaktadır ki doğrusu da budur. Bütün bunlara ilaveten evrende insanın manevi anlamda beraber olduğu varlık Allah’tır. O, insana iyi olmayı emreder, iyi olanı telkin eder ve kendisi iyi olanı yapar.
Elbette içinde yaşadığımız dünya bize hep çiçekler sunmaz, her gün düğün ve bayram kutlaması gibi geçmez. Dünya hayatı, bütün şartları, iyilik ve kötülükleri, kolaylık ve zorlukları ile birlikte anlam kazanır. Bazen kabullenmek istemesek de bunu değiştirme şansımız yoktur.
Ortaya koymaya çalıştığımız anlayış, insanın tabiata ve tabiat olaylarına bakışını da belirler. Buradan hareketle, Yaratıcı ile uyumlu ilişkinin insanlarla ve tabiatla olan ilişkilerde pozitif yansımaları olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Aksi tutum ve tavır, bireyin iç dünyasında mini kaoslar meydana getirebilir. Dolayısıyla hayatın daima iyi ve kolay olan ne ise onu takdim etmesi gerektiği gibi beklentiler, zor zamanlarda insanın tutum ve davranışlarına hemen yansımaktadır. Bunu günümüzde birçok vesile ile test etmekteyiz. Modern insan çeşitli sebeplerle ortaya çıkan sıkıntı ve meşakkatin üstesinden gelemeyen, onlara mukavemet edemeyen bir görüntü vermektedir. O zaman da bolluk ve bereket (rahmet) olarak değerlendirmesi gereken nimeti, kendisi için gönderilmiş ceza gibi algılamakta ve öyle nitelemektedir. Onların sebeb-i hikmeti üzerinde düşünmeyi nedense ihmal etmektedir. Şayet bu nokta-i nazardan hareket edecek olursa, her şeyi en uygun, en güzel ve yerinde yapan (hakîm) Allah’ın bir mesaj verdiğini keşfedebilir. Dünyada meydana gelen bazı hadiseler, bazen bela ve musibet görünümünde olabilirler. Örneğin bazen yağmur böyle olabilir. (Nûr, 24/43.) Ancak şurasını unutmamak gerekir ki, Allah insanı musibet görünümündeki tabiat olayları karşısında yalnız bırakmamış, ona akıl gibi üstün bir nimet vererek büyük lütufta bulunmuştur. Aklını iyi kullanan toplumların musibet görünümündeki yıkıcı tabiat olaylarıyla nasıl başarılı bir şekilde mücadele ettiklerini bugün görüyor ve biliyoruz. Japon halkı buna en güzel örnektir. Bu bakımdan musibetlere her zaman bir felaketmiş gibi bakmak yerine onların insanın aklını ve zekâsını geliştirmesine katkı sağladıkları da düşünülebilir. Çünkü insanlar kendilerini, zor zamanlarda karşılaştıkları güçlükleri aşmak için çözüm yolları bulmaya ve bu nedenle de akıllarını daha iyi kullanmaya zorlarlar. O halde ilahî iradenin bazen kötü gibi görünen olayların arkasında gizli bulunan bir iyilik ve hikmetle insana yardımcı olmaya çalıştığını da düşünebiliriz. Demek ki dünya bir cennet olmadığına göre, insanların tabiat olaylarıyla ilgili söylemlerinde biraz daha dikkatli olmaları ve optimist bir yaklaşım sergilemeleri gerekir. Dolayısıyla hiç kimse kendi kusurlarını Allah’a fatura ederek sorumluluktan kaçmamalı, aklını ve zekâsını en iyi şekilde kullanarak zahmet gibi görünen hadiselerin rahmet boyutundan istifade etmeye çalışmalıdır.
Asıl sebebi görmemek
Sanırız bu tür olayları doğru değerlendirmenin bir başka engeli de asıl sebebin görülmemesi veya görülmek istenmemesidir. Bilindiği gibi yağmur, kar, fırtına, sel vs. durumlarda önümüze çıkan engellerin ve yaşadığımız sıkıntıların büyük kısmı tedbirsizlik, yapılması gerekenlerin zamanında yerine getirilmemesi ve altyapının hazırlanmamasından kaynaklanır. Bu durumda asıl sebebi görmeden en son konuşulacak şeyi konuşmak pek de akıl kârı değildir. Şiddetli geçen kış ve yoğun kar yağışı nedeniyle, yukarıda bazılarına işaret ettiğimiz yakınma türünden nitelemeler, karşılaşılan zorlukların asıl nedenini gör(e)meyen, dolayısıyla onları başka bir şekilde yansıtan yaklaşımın göstergesidir. Doğal afetleri bir kenara bırakalım, normal olaylarda bile yer yer hayatın iflas etme durumuna geldiğini görünce, modern hayatın çok gevşek bir yapıya sahip olduğunu düşünürüm. Dayanıklı hayat ortamlarını ve gereçlerini inşa etmeden, ‘Tanrı cezası’ kavramını kullanma aceleciliğinin doğru bir tutum olduğu söylenemez. Böylesi olaylar karşısında peşin ve büyük konuşmak, olayı abartılı ve magazinel hâle getirme isteğinin bir başka versiyonu olarak görülebilir.
İnsan, tabiatla birlikte insandır, hayatı onunla anlam kazanır. Hem onu hem de diğer varlıkları yaratan Allah’ın insan hayatına daha büyük bir anlam kattığında şüphe yoktur. Allah’ın kâinata ve bu arada bizim yaşadığımız gezegene, daima teşekkür edilecek imkânlar ve nimetler sunduğu kabul edilmelidir. Böyle yaklaşıldığı takdirde şikâyetlerimiz, yerini daha iyi bulur.
Çünkü; rahmet beyazdır, beyaz rahmettir.