Makale

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar ile Diyanet İşleri Başkanlığı üzerine söyleşi

SÖYLEŞİ

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar ile Diyanet İşleri Başkanlığı
üzerine söyleşi

Dr. Yüksel Salman

Hocam! Diyanet İşleri Başkanlığımız uzun süre hayalini kurduğu ve özlemini çektiği teşkilat yasasına kavuştu. Teşkilat yasamızla birlikte neler değişti? Geçen bir buçuk yıllık süre zarfında yeniden yapılanan Diyanet’in kurumsal yapısı ve bu yapıya bağlı olarak din hizmetlerinde nasıl bir gelişme sağlandı?

Diyanet İşleri Başkanlığının tarihinde üç kuruluş dönemi vardır; 1924, 1965 ve 2010. Diyanet İşleri Başkanlığının ilk kuruluşu 3 Mart 1924, 1965 tarihli yasa ile ikinci kuruluşu ve son olarak da yeni yüzyılın şartları ve ihtiyaçları dikkate alınarak çıkan 2010 tarihli teşkilat yasası ile âdeta üçüncü bir yeniden kuruluş gerçekleşmiştir. Daha doğrusu 633 sayılı yasadaki 6002 sayılı değişiklikle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı yapısal olarak yeni bir biçime kavuşmuş ve yeniden organize olmuştur. Geçtiğimiz yüzyılın şartlarına göre şekillenen ve daha çok ikincil mevzuatla yönetilen Başkanlığımız, bu kanun ile yeni yüzyılın şartlarına göre ve Türkiye’nin şartlarının elverdiği ölçüde yeniden yapılandırılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu kanunla kamu kurumları arasında müsteşarlık düzeyine yükselmiş, farklı biçimlerde örgütlenmeye gitmiş ve teşkilat bünyesinde genel müdürlükler oluşmuştur. Genel müdürlükler de yapılandırılarak altında daire başkanlıkları oluşmuştur. Ayrıca Başkanlık Müşavirliği ihdas edilmiş, kariyer sistemine geçilmiştir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Uzmanlığı adını verdiğimiz yeni bir uzmanlık yapısına geçilmiştir. Din İşleri Yüksek Kurulu’na yeni görevler verilmiş ve böylece daha birçok değişiklik gündeme gelmiştir. Bu yasanın sağladığı imkânlar, bugün için duyulan ihtiyaçları karşılayacak seviyededir. Geçtiğimiz 1,5 yıl içerisinde bu yapılanma büyük oranla tamamlanmıştır. İkincil mevzuat dediğimiz yönetmelikler önemli ölçüde tamamlanmış, çalışma yönergeleri, genelgeler de buna göre düzenlenmiştir, düzenlenmektedir. Ancak hâlâ bekleyen hususlar vardır.

Bu yapılanma ile birlikte yeni hizmet projeleri ortaya çıkmaktadır. Bu süre zarfında stratejik planımız tamamlanmış, önümüzdeki dört yıllık süre içerisinde stratejik hedefler, amaçlar belirlenmiş ve bu hedeflere nasıl gideceğimize ilişkin de bir yol haritası ortaya çıkmıştır. Şimdi peyderpey Başkanlık birimleri bu amaçları gerçekleştirmek için hizmet projelerini devreye koymaktadır. Tabii bu yeni durum, yeni yapı, bir zihniyet transformasyonu, dönüşümünü de beraberinde gerektirmektedir. Ancak bu durum biraz zaman alacaktır. Ama Diyanet İşleri Uzman Yardımcılarının alınması, bunların eğitime tabi tutularak belli alanlarda uzmanlaşmaları, tezlerini hazırlamaları, en azından merkez teşkilatında bu zihniyet dönüşümünün gerçekleşmesine ve yeni şartlara intibak etmeye büyük katkı sağlayacağını ümit ediyorum.

Başkanlığımız, yasanın çıkmasından sonraki süreci oldukça iyi değerlendirmiş, bir taraftan hizmet kadrosunu genişletmiş ve yeni yasanın sağladığı imkânlar çerçevesinde cami görevlilerinin alımında ihtiyacı karşılayacak miktarda elaman teminini sağlamıştır. Burada yeni bir husus olarak, alınacak kadronun üç misli eleman davet edilmiş, böylece görevliler içerisinden en iyilerini seçme ve kadroya atama imkânı doğmuştur. Bu süre zarfında atananların önemli bir kısmı, hem yüksek okul mezunu, hem de hafızdır. Bu da din hizmeti yürütecek cami görevlilerinin kalitesinin, niteliğinin arttığını göstermektedir. Bu, yeni yasayla elde edilen bir husustur, yeni bir kazanımdır.

Diğer taraftan söz konusu kanunla Diyanet İşleri Başkanlığına dinî yüksek ihtisas merkezleri açma imkânı verilmiştir.

Yeri gelmişken hemen sormak istiyorum. Malumunuz Başkanlığımızın ihtisas kurs merkezimiz var. Bunun dışında yine eğitim merkezimiz var. Dinî Yüksek İhtisas Merkezleri yeni bir oluşum. Başkanlığımız bu merkezlerle neyi amaçlıyor?

İsterseniz birkaç cümleyle Dinî Yüksek İhtisas Merkezi fikrinin hangi ihtiyaçtan ortaya çıktığına temas edeyim. Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı, hizmetlerini akademik bilgiye ve saha araştırmasına dayanan projeler üzerinden yürütmeyi arzu etmektedir. Yani bölgesel, mahalli araştırmalar yapılması ve bu araştırmalar neticesinde ortaya çıkan sonuçlara göre hizmet modelleri geliştirmeyi arzulamaktadır. Bugünkü hâliyle Diyanet’in bilgi üreten ve eğitim veren müesseseleri, bu türden saha araştırmalarını yapabilecek nitelikte değildir. Onun için Diyanet İşleri Başkanlığı zaman zaman Diyanet Akademisi de denilen bir müessesenin ihtiyacını hep duymuştur, duya gelmiştir. Nitekim geçtiğimiz dönemlerde yapılan Din Şuraları’nda da bu husus yüksek sesle dillendirilmiştir. Mamafih başka kurumların bu kabil akademileri oluşturduktan sonra, hizmetlerinin nitelik, derinlik ve etkililiğinde gözle görülür bir artış olmuştur. İşte Adalet Akademisi, Emniyet Akademisi gibi akademiler bu sebeple kurulmuş ve bunların yaptığı çalışmalarla hem nitelikli personel yetiştirilmiş, hem de hizmetlerin bilgiye ve araştırmaya dayanan bir anlayışla planlanması söz konusu olabilmiştir.
Başkanlığımız da bu hedefe yönelmiş, ancak Diyanet Teşkilat yasası çalışmaları süresince Diyanet Akademisi benzeri bir yapı mümkün kılınamamıştır. Ama akademik perspektife sahip yüksek din mütehassısı yetiştirme ihtiyacı devam ettiği için, en azından hizmet içi eğitim kapsamında da olsa bir dinî yüksek ihtisas merkezi açılabilir ve burada da branşlaşmaya gidilirse bu yönde iyi bir adım atılmış olabilir diye düşünülmüştür. Burada branşlaşmanın altını çizerek söylüyorum; dinî yüksek ihtisas merkezlerinin, mesela bir tanesinin özellikle dinî hitabet ve vaaz irşat hizmetlerine tahsis edilmesi konuşulmuştur. Bir tanesinin yurtdışı din hizmetlerine, bir diğerinin kıraat ve dini musiki alanına tahsis edilmesi konuşulmuştur. Diğer taraftan hanım çalışanların sayısı giderek artmaktadır. Özellikle hanımların din hizmeti sahasındaki etkinliğini artırmak, daha nitelikli ve daha verimli hanım personel yetiştirilebilmek amacıyla belki bunlardan birisinin bu alana tahsis edilmesi söz konusu olabilir denilmiştir. Yine yönetici/idareci yetiştirmek için de birisinin de tahsis edilmesi düşünülmüştür. Bütün bunlar konuşulmuş ve dini yüksek ihtisas merkezi fikri geliştirilmiştir. Daha sonra çıkan kanun hükmünde kararname ile (17.09.2011 tarihli / 653 sayılı kanun hükmünde kararname ile) birlikte dinî yüksek ihtisas merkezlerinin sayısı 10’a çıkartılmıştır. Başkanlığımızın bu konudaki çalışmaları devam ediyor. Belki yarı akademik diyebileceğimiz, hem mütehassıs yetiştiren, hem de hizmet alanında saha araştırmaları yapabilen bir yapı arzulanmıştır.
Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz bu konuda yoğun bir çalışma içerisine girmiş ve belli bir aşamaya gelinmiştir. İlgili çevrelerle istişarelerini sürdürmektedir. Şu anda hem dinî yüksek ihtisas merkezlerinin yapılandırılması, hem de içeriklendirilmesi konusunda çalışmalar devam etmektedir. Yapılandırılmadan maksadım, bunun süresi ve nasıl bir formatta şekilleneceği konusudur. İçeriklendirilmesi ise burada verilecek ihtisas müfredatının niteliğidir. Öyle zannediyorum ki, bu yıl içerisinde bütün bunlar sonuçlandırılabilecektir.
Biliyorsunuz bizim bir de ihtisas merkezlerimiz var. Bunlar da 1976’larda kurulup bugüne kadar gelen ve uzun süre hizmet içi eğitim veren müesseselerdir. Tabii bu eğitim merkezlerinin kendine has bir yapısı vardır. Bu yapının da bir taraftan devam ettirilmesi, bozulmaması gerekir. Yani, bu ihtisas merkezleri bir taraftan devam ederken, bunların içinden belki bir kısmının yeni yapıya dönüştürülmesi söz konusu olabilir. Böylece nitelikli eleman yetiştirmek için daha yüksek düzeyde özel eğitimin verildiği bir müessese olarak dinî yüksek ihtisas merkezleri yeni bir kazanım olacaktır. Ayrıca bunlar acaba önümüzdeki süreçte akademia ile irtibatlandırılabilir mi? Türkiye’nin eğitim mevzuatı buna izin verir mi? Ona da bakılmaktadır. Belki YÖK ile veya 29 Mayıs Üniversitesi ile irtibatlandırmak suretiyle doğrudan akademik bilginin bu müesseselere, bu yapılara yansıtılması da söz konusu olabilir. Başkanlığımız bunu da tartışmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı sadece yurt içinde değil, yurt dışında da çok geniş bir coğrafyada, hizmet sunan bir kurum hâline geldi. Kurumun yurt dışı hizmet kalitesi sürekli artıyor. Bize Başkanlığın yurt dışı din hizmetinin ufku ve vizyonu hakkında neler söylersiniz?
Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı hizmetleri ve çalışmaları tarih olarak çok gerilere kadar gider. Yaklaşık 40 yıla yaklaşan bir yurtdışı din hizmetleri geçmişimiz var. 1970’li yılların sonundan itibaren başlayan ve 1980’lerde yurtdışında yavaş yavaş teşkilatlanmaya başlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, 1990’larda özellikle Balkanlar’a ve Kafkas coğrafyasına, Türk coğrafyasına açılmıştır. 2000’li yıllarda ise artık dünyanın hemen hemen tamamına yönelen bir hizmet yelpazesini önüne koymuştur. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığının hemen yakınımızdan başlayarak dünyanın en ücra köşelerine; Avustralya, Kanada, ABD, İngiltere, Norveç, İsveç, Kıta Avrupa’sı, Rusya, Kazakistan, Moğolistan, Çin, Japonya, uzak doğuya kadar bütün bu bölgelere erişen bir hizmet coğrafyası söz konusudur. Farklı düzeylerde ve farklı ilgilerle bu hizmet yelpazesi gittikçe genişlemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı en son olarak Afrika kıtasına da açılımını gerçekleştirmiştir. Geçtiğimiz dönemlerde çok sınırlı sayıda müşavirlik, ataşelik, din görevliliği ve koordinatörlükle yürütülen bu hizmetler, bugün son kazanımlarla 120-130 bölgede müşavirlik, ataşelik, koordinatörlük olmak üzere büyük bir rakama ulaşmıştır. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün Diyanet hariciyesi de diyebileceği biz bir dış ilişkiler birimine kavuşmuştur. İçinde bulunduğumuz süreçte yeni ihtiyaçlar dikkate alınarak bunun yapılandırılması ve şekillendirilmesi büyük bir ivme kazanmıştır. Artık daha nitelikli personelin istihdam edildiği bir Diyanet hariciyesi ve yurt dışı din hizmetleri söz konusu olacaktır.
Bugün Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye Diyanet Vakfı ile birlikte yürüttüğü hizmetler, özellikle eğitim faaliyetleri Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının verdiği hizmetlerin % 43’üne tekabül etmektedir. Başkanlığımız Türkiye Diyanet Vakfı ile birlikte Kur’an kursundan, imam- hatip okuluna, ilahiyat fakültesine, yüksek lisans ve doktora programlarına kadar farklı düzeylerde yaklaşık 4000 civarında öğrenciye öğrenim imkânı sağlamaktadır. Yine Başkanlığımızın Diyanet Vakfı ile birlikte Balkanlar’da, Kafkaslar’da hatta Avrupa’da imam-hatip okulları, liseler, enstitüler, fakülteler olmak üzere eğitim-öğretim müesseseleri bulunmaktadır. En son Strazburg’da açılan ilahiyat fakültesi, 30 öğrencisiyle bu yıl eğitime başlamıştır. Frankfurt’ta Vakıf İlahiyat programı söz konusudur. Burada 400’den fazla öğrenci vardır. Ankara, Marmara ve İstanbul ilahiyat fakülteleri bünyesinde yürüyen uluslar arası ilahiyat projesi vardır. Bu proje çerçevesinde Avrupa’dan gelen 300’ü aşkın öğrenci ilahiyat öğrenimi almaktadır. Azerbaycan, Kırgızistan ve Bulgaristan’da eğitim müesseseleri vardır ve bunların sayısı gittikçe artmaktadır. Dolayısıyla hem eğitim alanında hem din hizmetleri ve hayri faaliyet alanında hem de dinî yapıların teşkili alanında Diyanet İşleri Başkanlığı küresel bir hizmet ortaya koymaktadır. Bu bakımdan Diyanet’in yurtdışı hizmetleri özel bir hizmet alanı olarak ilgi çekmektedir. Diyanet doksandan fazla ülkeyle temas halindedir ve bu hizmetler o ülkelerle birlikte yürütülmektedir. Ayrıca çoğu Kıta Avrupa’sında olmak üzere şu anda yurtdışında çok sayıda din görevlimiz var. Bunların sayısı önümüzdeki süreçte daha da artacaktır. Yeni müşavir, ataşe ve koordinatör kadroları alınmıştır. Bunların planlama süreçleri devam ediyor. Bunlarla birlikte yeni yurtdışı birimlerimiz teşekkül edecektir.
Diğer taraftan Afrika dinî liderler zirvesi diye iki yılda bir gerçekleştirdiğimiz büyük bir organizasyon var ve ikincisini geçtiğimiz aylarda İstanbul’da gerçekleştirdik. 5 gün süren bu zirveye Afrika’nın 47 ülkesinden 120’ye yakın temsilci katıldı. Gerçekten çok faydalı bir çalışma oldu. Buradan önemli bir sonuç bildirgesi çıktı. Eğitimden din görevlisi yetiştirilmesine, öğrenci yetiştirilmesinden karşılıklı proje değişimine kadar pek çok alanda iş birliğinin geliştirilmesine karar verildi.
Yine Diyanet İşleri Başkanlığımızın periyodik aralıklarla gerçekleştirdiği bir Avrasya şurası vardır. Bu şura, Diyanet İşleri Başkanlığının bir anlamda Avrasya hattındaki etkinliğini ve belirleyiciliğini sağlayan bir mekanizmadır. Çünkü bu coğrafyada yaşayan dinî yapılar/oluşumlar, Diyanet İşleri Başkanlığını incelemekte ve modellemektedir. Sürekli heyetler gelmekte ve Başkanlığımızın tecrübesinden istifade etmektedirler.
Burada Balkan müftüleriyle yapılan toplantılar da var değil mi?
Tabii. Balkan müftüleriyle altı ayda bir yapılan periyodik toplantılarımız var. Balkan müftüleri toplantısı da Balkan ülkelerinde gerçekleştiriliyor. Bu toplantıların sonuncusu geçtiğimiz yıl Makedonya’da yapıldı. Bu toplantıda Balkanlardaki dinî vakıflar meselesi ele alındı ve sonunda ciddi bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Burada dinî vakıfların geri alınabilmesi için hukuki mücadele verilmesi kararı alındı ve bu yönde bir komisyon teşkil edildi. Vakıfların envanterini çıkarmak üzere İslam ülkeleriyle karşılıklı fikir alışverişinde bulunuldu ve ortak projelendirilme çalışmaları başlatıldı. Bunda da belli bir noktaya gelindi. Dolayısıyla bu tür uluslar arası teşekküllerle Türkiye’nin ve Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı etkinliği ve faaliyetleri sürdürülmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı ile çalışmak isteyen uluslararası dini teşekküllerin sayısı her geçen artmaktadır.
Dünyada her geçen gün yeni gelişmeler ortaya çıkıyor. Özellikle Irak ve Suriye gibi yakın coğrafyamızdaki komşu ülkelerde ortaya çıkan yeni durumlar ve gelişmeler var. Acaba yakın çevremizde ortaya çıkan bu durum, Türkiye’ye dolayısıyla din hizmetleri bağlamında Diyanet İşleri Başkanlığımıza nasıl bir görev yüklüyor? Buradaki gelişmelerden Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl etkilenecek veya nasıl etkileniyor? Diyanet’in bu gelişmelere dair hazırlığı var mı?
Diyanet İşleri Başkanlığının ne yapması gerektiği ve neleri yapabileceği kanunla belirlenmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasanın verdiği yetkiye dayanarak özel kanunda belirtilen görevleri deruhte eder. Gerek yurt içi ve gerekse yurt dışında yürüttüğü faaliyetleri de bu mevzuat çerçevesinde yerine getirir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye kökenli vatandaşlarımızın, dindaşlarımızın ve soydaşlarımızın bulunduğu bütün bölgelerde kendi alanında işbirliğine açık bir teşkilattır. Bu amaçla çeşitli hizmet protokolleri gerçekleştirilmektedir. Dünyanın neresinden Diyanet İşleri Başkanlığına bir hizmet talebi yönelirse, Başkanlığımız imkânları çerçevesinde bunları değerlendirir. Yani Moğolistan’dan Çine, Afganistan’dan Endonezya’ya, dünyanın her tarafı hatta Haitili Müslümanlara Haiti’deki deprem sonrası yardım toplandı ve bu yardımlar götürüldü. Oradan öğrenciler getirildi. Haiti dünyanın bir ucunda ama Diyanet İşleri Başkanlığından talepte bulundular, Diyanet İşleri Başkanlığı oraya ilgi gösterdi. Başkanlığımızdan ve Türkiye Diyanet Vakfımızdan oraya heyetler gitti ve yerinde tespitler yaptı. Milletimizin yaptığı yardımlar, elimizdeki kaynaklar ve imkânlar çerçevesinde, orada mescitlerin inşası, dinî yapının kuvvetlendirilmesi, din eğitimi ihtiyaçlarının karşılanması vb. hizmet projelerine sarf edildi. Dolayısıyla yakın çevremizde gerek Irak’ta gerek Suriye’de, gerekse diğer İslam coğrafyasında meydana gelen sıcak hadiselerin ardından bu ülkelerin dinî teşkilatları Diyanet İşleri Başkanlığından bir işbirliği talebinde bulunurlarsa ki daha şimdiden bulunuyorlar, Diyanet İşleri Başkanlığı bu konularda işbirliğine açık olduğunu ifade ediyor. Mamafih Irak’tan ve diğer bölgelerden, en son Malezya’dan bir heyet geldi. Tataristan’dan zaten sürekli heyetler geliyor. Malezya’dan Endonezya’ya varıncaya kadar bu bölgelerden ve çeşitli ülkelerden gelenler, bizimle dini alanda birlikte işbirliği yapmayı, Türkiye’nin perspektifini, birikimini ve tecrübesini yakından tanımak istediklerini belirtiyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı, birtakım sıcak gelişmelerde de her zamanki sağduyulu, tarihin derinliklerinden gelen hikmetli yaklaşımını, Türkiye’nin, Anadolu’nun hikmetli yaklaşımını, bakış açısını bütün ilgililerle paylaşmaktadır, zaten paylaşması da gerekir.
Başkanlığımız, İslam dünyasının içinden geçtiği bu son süreçte, tarihte kalması gereken birtakım ihtilafların kaşındığı, zaman zaman bilhassa Pakistan’da, Afganistan’da, Irak’ta şu sıralar Suriye’de, Ortadoğu coğrafyasında ve Kuzey Afrika’ya uzanan bu hatta, Haliç bölgesinde birtakım fikir ayrılıklarının derin kamplaşmaya alet edilmesi gibi durumlarda; Müslümanların buna alet olmamaları, sağduyuyu terk etmemeleri, İslam kardeşliğini, birlik ve beraberliği muhafaza etmeleri hususundaki görüşlerini, sağduyu telkinlerini her türlü müzakere platformunda dile getirmektedir ve bundan sonra da getirecektir. Başkanlığımız, gerek çoğunluk Müslümanlar olsun, gerekse azınlık, bu coğrafyalarda yaşayan Müslümanların dinî, sosyal ve eğitsel problemlerine kayıtsız kalamaz. Türkiye bu yüz yılda bu alanlardaki sorumluluğu daha fazla yüklenmekle karşı karşıyadır. Bu sebeple Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin birikimiyle, ilahiyat fakülteleri ve bu sahada yetişmiş insanıyla bu taleplere cevap vermek zorundadır. Tabii Diyanet’in güncel politik, siyasi olayların içinde yer alması asla söz konusu olamaz. Diyanet, yalnızca dinî ve hayri hizmetlerin, dinî tesislerin inşası ve yeniden kullanılır hâle getirilmesi ve din eğitimi gibi somut dini projelerin içerisinde yer alır. Bunun dışında kendi perspektifini de bilimsel platform ve ortamlarda ilgili çevrelerin hepsiyle paylaşır. Din İşleri Yüksek Kurlumuzun engin tecrübesinden herkesin yararlanması için de çeşitli fırsatları, imkânları hazırlar hazırlamaktadır, bundan sonra da hazırlayacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı toplumsal beklentinin en fazla olduğu kurumlardan biri. Son beş yılda personel sayımızda büyük artışlar oldu. Başkanlığımızın hem ülkemizde hem de küresel ölçekte geniş bir coğrafyada gerçekleştirdiği hizmetlerden bahsettiniz. Sizce Diyanet İşleri Başkanlığı bu kadar personelle milletimizin beklediği ve Başkanlığımızın arzu ettiği din hizmetini toplumumuza yeterince götürebiliyor mu?
Bugün İslam dünyasında Türkiye’nin ilmi alanda sahip olduğu imkâna sahip çok az ülke var. 80 bini aşan camisiyle, on bini aşan Kur’an kursuyla, sayısı 50’yi bulan ilahiyat fakültesi ve imam-hatip okullarıyla gerçekten Türkiye gibi dinî eğitim ve hizmet sistemini kurmuş çok az ülke var. Yine geleneksel bilgi mirasıyla çağdaş ihtiyaçları birleştirebilen, sentezleyebilen, yorumlayabilen ve bunu hizmete dönüştürebilen çok az ülke var. Diyanet İşleri Başkanlığı milletimizin talep ve ihtiyaçları karşısında bütün imkânlarını seferber etmekte, gerek cami içinde gerekse cami dışında din hizmetini milletimize götürmek için büyük bir özveri ve fedakârlıkla çalışmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmetlerinin ne kadar önemli ve etkili olduğu ancak bu hizmetin bulunmadığı durumlarda anlaşılabilir. Bunun için de Diyanet İşleri Başkanlığı benzeri kurumların bulunmadığı coğrafyalara bakmak yeterlidir. Bu alanda yaşanan kaos, karmaşa, kargaşa, dinsel karışıklık vs. beraberinde getirdiği toplumsal bunalımlar bize Diyanet İşleri Başkanlığının ne kadar hayati, ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. O bakımdan Diyanet, ancak olmadığında kıymeti çok iyi daha iyi anlaşılabilecek bir müessesedir diyebiliriz.
Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımız, Başkanlığı-mızın sunduğu hizmetlerden düzenli bir şekilde yararlanmaktadır. İnanç ve ibadetlerini yerine getirme konusunda bugün Türkiye’de neredeyse kadro potansiyelinin % 90 oranında dolulukla, personelle camilerde hizmet verilmektedir. Mevcut olan camilerin neredeyse % 90’nında din görevlisi vardır, camiyi ibadete açan kapatan biri vardır. Görevlilerimiz burada aynı zamanda cami içi derslerle irşat faaliyetlerini yürütmektedirler. Yine camilerde ve cami dışında verilen yaygın din eğitimi hizmeti gerçekten çok etkilidir. Yaz tatilinde camilerimize ve kurslarımıza Kur’an kursu eğitimi için gelen öğrencilerin sayısı milyonlarla ifade edilmektedir. Bugün Türkiye’de her hafta cuma namazına gelen insanların sayısı yaklaşık olarak 15-20 milyon civarındadır. Bu insanlar rahatlıkla ibadetlerini yerine getirebilmektedirler. Ama aynı zamanda toplumda birtakım sosyal sorunlar, belki değerler bazında bir takım problemler, savrulmalar söz konusu olabilmektedir. Bütün bunların telafisi veya izalesi veya tamiri konusunda sadece Diyanet İşler Başkanlığının tek başına yeterli olacağını söylemek doğru değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı bugün cezaevlerinde, çocuk esirgeme kurumu ile birlikte çocuk ıslah evleri, sonra yaşlı evleri, engelliler vb. bütün bu sahalarda hizmet standardını yükseltmek için kendisiyle yarışan ve sürekli kendisini yenileyen, geliştiren bir kurumdur. Bütün imkânlarını bu alanda seferber etmektedir. Bütün bu olumlu şeylerin yanında ebette hizmet sahasında karşı karşıya kaldığı sorunları da vardır. Başkanlığımız sorunları da aşabilmek için elinden gelen gayreti göstermektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının yaygın din eğitimi alanında yürüttüğü hizmetlerden birisi de yayın hizmetleridir. Başkanlığın ücretsiz olarak, topluma sunduğu eserler milyonlarla ifade edilir. Diyanet İşleri Başkanlığı basılı, süreli ve görsel yayınlarıyla yayın hizmetini yürütüyor. Başkanlığımız, önümüzdeki süreçte Diyanet TV’nin kurulmasıyla mesajlarını, eğitim faaliyetlerini, bilgilendirme-aydınlatma faaliyetlerini daha yoğun ve doğrudan milletimizin evine götürecektir. Şimdi çok kısa süreli yürüttüğümüz ‘İslam’ın Aydınlığında’ programı, ramazan-ı şeriften itibaren daha uzun metrajlı olarak Diyanet ve TRT ile işbirliği ile çok özel programlarıyla, özel diliyle, özel sesiyle, seslenişiyle milletimize hizmet vermeye başlayacaktır. Dinî gün ve gecelerde gerçekleştireceği özel programlar, dinî bilgilendirme programları, Kur’an-ı Kerim öğretimi programları, zaman zaman canlı yayınları, tartışma programları ve ayrıca dinî içerikli belgeselleriyle, dokümanterleriyle, hatta dinî musikiyle çok farklı bir imkânı, televizyon imkânını milletimize sunacaktır.
Diyanet TV ile ilgili çalışmalar hangi safhada?
Başkanlığımız, Diyanet TV’nin kuruluş çalışmalarını belli bir aşamaya getirmiştir. TRT ile bir protokol gerçekleştirilecek ve müşterek bir çalışma yürütülecektir. İlk aşamada kısmi zamanlı bir yayın faaliyeti başlayacaktır. Belki 12 saatlik, (8+4) saatlik bir yayın programı söz konusu olacaktır. Bir taraftan işin bu mevzuat alt yapısı yürütülmekte, diğer taraftan Diyanet İşleri Başkanlığının televizyon yayını yapabilmesi için gereken teknik alt yapı oluşturulmaktadır. Bunun çalışmaları da hızlı bir şekilde sürdürülüyor. Bir taraftan da çok yoğun bir şekilde program içeriklendirilmesi çalışmaları devam ediyor. Zaten Diyanetimizin uzun yıllar yaptığı yayınlarda ortaya çıkan bir arşiv ve birikimi var. Bu arşiv, bu birikim mutlaka milletimizin istifadesine yeniden sunulacaktır. Aynı şekilde TRT’nin çok zengin bir arşivi söz konudur. Bu arşiv de milletimizin istifadesine sunulacaktır. Ancak dünyada bu alanda üretilmiş çok önemli bir birikim de söz konusudur. Bu birikimden de yararlanılarak hazırlanacak yeni programlarla, yeni içeriklerle inşallah önümüzdeki ramazandan itibaren büyük bir heyecanla beklediğimiz, bizim de çalışmalarını heyecanla sürdürdüğümüz Diyanet TV çalışmasını milletimizin hizmetine sunacağız.
Hocam! Diyanet İşleri Başkanlığı bu kadar geniş bir yelpazede hizmetlerini yürütürken esas aldığı ilkeler, temel hizmet parametreleri nelerdir? Diyanet hangi ilkeler ve prensipler ışığında hizmetlerini yürütüyor?
Diyanet İşleri Başkanlığımızın hizmet anlayışını, hizmet parametrelerini belirleyen bir çerçeve var. Bu, daha çok İslam’ın metodolojik bilgisi, tarihsel tecrübesi ve insanımızın bugünleri ihtiyaçlarıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu üç çerçeveden hareketle hizmetlerini yürütüyor. İslam’ın metodolojik bilgisi, yani tarih içerisinde ortaya çıkan, temeli Kur’an ve sünnete dayanan ve İslam bilginlerinin, Müslüman fakihlerin zaman içerisinde ürettikleri bu bilgiyi, aynı zamanda bu bilginin güncellenmesini de esas alarak hizmetlerini yürütüyor. Başkanlığımız, Müslümanların zaman içerisinde oluşturduğu müesseseleri, tarihsel tecrübesini, ortaya çıkan anlayışları, yaklaşımları, değerlendirmeleri, kısaca bütün bu bilgi mirasını kendisine kılavuz edinerek hizmetlerini yürütüyor. Böyle olduğu için sağduyulu, gerçekçi, aşırılıklardan uzak, indirgemeci olmayan, herkesi kuşatan, İslam’ın doğru bilgisini herkese ulaştırmayı ilke edinen bir yaklaşımla hareket ediyor.
Güncel ihtiyaçları da dikkate alıyor derken, din alanında çağın ortaya çıkardığı yeni problemleri, soruları görmezlikten gelmiyor, bunları fark ederek bilimsel bir yöntemle analiz ediyor ve ona cevap üretmeye çalışıyor. Bu bakımdan bilgi düzeyinde Diyanet İşleri Başkanlığının ana parametreleri bunlardır.
Diğer taraftan bir idari yapı olarak baktığımızda temel parametresi, güncel ihtiyaçlara göre kendini organize den, yenileyen bir yapıdır. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı ulusal sınırları aşan bir hizmet talebiyle karşı karşıya kalmıştır. Yani küreselleşme denilen hadise, Diyanet İşleri Başkanlığından yeni hizmet biçimleri üretmesini istemiştir. Bunun için gerekli olan, hukuki/mevzuat alt yapısı sağlandıktan sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı artık bu hizmeti üretecek personelin yetiştirilmesi, eğitilmesi, buna ilişkin materyalin üretilmesi konularına yoğunlaşmaktadır. Böylece Başkanlık hızla mahalli bir perspektiften, küresel, evrensel bir perspektife doğru evirilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının küresel bir perspektife evirilmesi bir zorunluluktur. Aksi takdirde kendisine yönelen taleplerine karşılık veremez. Bu nedenle Başkanlığımız, Türkiye’nin birikiminden yararlanmak, hatta gerek İslam dünyasında gerekse Batı’da bu alanda yetişen insanımızdan ve bu sahada üretilmiş olan bilgi birikiminden yararlanma cihetine gitmektedir.
Onun için de bu küresel perspektifi destekleyecek her türlü enstrümanı dikkate almaktadır. Tabii ki bu çerçevede din alanında faaliyet gösteren farklı sivil yahut resmi yapılarda söz konusudur. Diyanet İşleri Başkanlığı bütün bu yapılarla da çok sıcak ilişkiler içerisindedir. Başkanlığımız, tarihten gelen, bilgisi, birikimi ve özgüveniyle bütün bu sivil ve resmî yapılarla ilişki kurmaya hazırdır. Dolayısıyla buradaki temel yaklaşım tarzı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Türkiye’nin sahip olduğu bakış açısını başkalarıyla buluşturmaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı aynı zamanda öz eleştiri yapabilmeyi kendisine temel ilke edinmiştir. Yani zaman zaman hizmet kusurları ortaya çıkabilmektedir. Bu hizmet kusurlarını/hizmet eksikliklerini de büyük bir özveriyle görerek bir özeleştiri yapmaya da açıktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı resmî bir kurum olmakla beraber, yürüttüğü hizmetin tabiatı gereği sivil bir hizmet yürütmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının resmiyeti teşkilat yapısı itibariyledir. Ancak hizmet anlayışı/yaklaşımı ve hizmet üretimi tamamen sivil tabiattadır. Çünkü Başkanlığın hizmetlerinden yararlanalar, vatandaşlarımızdır. Halkımız, Diyanet İşleri Başkanlığından ve çalışanlarından sivil, sıcak ve daha yakın bir yaklaşım beklemektedir. O bakımdan Diyanet İşleri Başkanlığı, içtenliğe ve samimiyete dayanan, eleştirdiğinde eleştiri gerekçelerini ortaya koyan, kabul ettiğinde niçin kabul ettiğini ifade edebilen, topluma din ile ilintili her alanda hem açılım sağlamak isteyen, hem de artı değer üretmek isteyen bir anlayış içerisindedir. Bu nedenle Başkanlığımız, ülke içerisinde gerek devlet kurumlarıyla gerekse sivil yapılarla işbirliğine açık bir kurumdur. Ayrıca bilim çevreleriyle, akademiyle, üniversiteyle de işbirliğine açık bir yaklaşım sergilemektedir. Dolayısıyla bazı projelerini bu çevrelerle ortak gerçekleştirmeyi düşünmektedir. Mesela bu yılın sonunda cami mimarisi konusunda bir kongre yahut sempozyum gerçekleştireceğiz. Muhtemelen bunu bir mimarlık fakültesiyle, bir üniversiteyle gerçekleştireceğiz. Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi hizmet alanında bütün ilgili kurum ve kuruluşlarla, şahıslar ve sivil yapılarla, hem bilgi paylaşımına hem tecrübe paylaşımına hem de müşterek projeler gerçekleştirmeye açık bir yaklaşım benimsemektedir.
Hocam! Son dönemlerde Diyanet İşleri Başkanlığının kamuoyu önündeki görünürlüğünde ciddi bir artış gözlemleniyor. Bazı kesimler bunu yadırgıyor, ancak toplumun büyük bir kesimince takdirle karşılanıyor. Siz bu durumu nasıl karşılıyorsunuz?
Türkiye, çok dinamik bir toplum yapısına sahiptir. Türk toplumu, her gün birçok yeniliği tecrübe eden/yaşayan genç bir nüfusa sahip. Dinamik, heyecanlı ve çok hareketli bir toplum aslında. Diyanet İşleri Başkanlığının bugünkü görünürlüğü dünkünden daha fazla değil. Ama kitle iletişim aygıtları, basının Diyanet İşleri Başkanlığına olan ilgisi, yahut Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden kamuoyunun gündemine getirilen konular, tartışmalar veya Diyanet İşleri Başkanlığının hizmet projeleri, bu projelerde kullandığı dil, yaklaşım, üslup, iletişim teknikleri, tanıtım, Diyanet İşleri Başkanlığını daha fazla fark edilir kılmıştır. Yoksa Diyanet İşleri Başkanlığının sayısal olarak görünürlüğü, daha doğrusu Başkanlığın hizmetlerinin/faaliyetlerinin görünürlüğü geçtiğimiz yıllardan daha fazla değildir.
Peki hizmetlerinin arttığını söyleyebilir miyiz?
Başkanlığımızın hizmetlerinde nicelik ve nitelik olarak birtakım artışlar vardır. Ancak habere konu olma bakımından baktığımızda çok abartılı bir fazlalığın olduğunu söyleyemeyiz. Fakat Diyanet İşleri Başkanlığının daha fark edilir olduğunu, daha fazla önemsendiğini, yaptığı hizmetlerin de hayata doğrudan dokunduğunu söyleyebiliriz. Diyelim ki Diyanet İşleri Başkanlığının çocuklarla ilgili bir projeyi dillendirmesi, ya da orada kullandığı dil belki bazı çevrelerin ilgisini çekiyor. Ve bir duyarlılık oluşturuyor. Tabii burada çok kullanılan kavramlar vardır. Örneğin, endişeli modernler, endişeli dindarlar vs. diye yeni yeni kavramlar da üretiliyor. Fakat Diyanet İşleri Başkanlığının algısı ve tasavvuru toplumun farklı katmanlarında farklı oluştuğu için o algı ve tasavvura denk düşmeyen her türlü tezahür, yeni bir görünüm olarak algılanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığının ürettiği birtakım kavramlar, kullandığı dil, belki üslup, bir anlamda bu farkındalığı artırıyor. Aslında bu çok olumlu bir gelişmedir. Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerinin görünür olması, onun daha yakından tanınmasını da sağlar. Keşke Diyanet İşleri Başkanlığı mümkün olsa da hiç görünmeden hizmetlerini yürütse. Bizim toplumumuz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmetlerini oksijen gibi solumak ister. Bana hayat versin, ama ben onu düşündüğüm zaman fark edeyim ister. Fakat bu hizmetler kurumsal bir gövdeyle, bir takım insanlarla gerçekleştirildiği için kaçınılmaz olarak bir görünürlük söz konusudur. Yine bu hizmetler/yapılıp edilenler, dil üzerinden gerçekleştiği için, müessese üzerinden, şahıslar üzerinden toplumsal görünürlüğe kavuşuyor. Şimdi bu görünürlük çok şükür ki Diyanet İşleri Başkanlığına duyulan güveni artıran bir görünürlülüktür. Diyanet İşleri Başkanlığı toplumumuzun bugün % 80-90’lara varan kesiminin itimadına layık olmuş bir kurumdur.
Yani bu görünürlük esasen pozitif bir algıdır.
Evet, pozitif bir algıdır. Yani Diyanet İşleri Başkanlığının daha fazla görünmesi söz konusu değil, daha fazla fark edilmesi ya da hizmet projelerinin daha üzerinde konuşulabilir, daha sohbete konu olabilir bir biçimde dillendirilmesi söz konusudur. Bu hizmet projelerinin doğrudan insana hitap eden, insanı konu alan ve insanımızın dini problematiğini ele alan projeler olması sebebiyle de hem o projeye konu olanlar tarafından, hem de takip edenler tarafından daha iyi fark edilir olması söz konusudur. Diyanet İşleri Başkanlığı Cumhuriyet ile yaşıt bir kurumdur ve kurumsal yapısı oturmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığının neleri nasıl yapacağı, hangi hassasiyetleri gözeteceği, hangi konulara öncelik vereceği veya nasıl öncelik vereceği gibi konularda hiçbir endişeye mahal yoktur. Bir anlamda milletimizin de bu noktada güvenini kazanmış bir kurumdur.
Diyanet İşleri Başkanlığının gerçekleştirdiği bazı faaliyetler zaman zaman şöyle veya böyle siyasetle ilişkilendiriliyor ve Diyanet İşleri Başkanlığının siyasetle ilişkisi sorgulanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığının siyaset ile ilişkisi ve siyaset karşısındaki duruşu nasıldır?
Bunu her vesileyle ifade ediyoruz, bizden önce de bu hizmeti yürütenler hep söylemişlerdir, bundan sonra da hep söylenecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı gerçekten kurulduğu günden itibaren, gündelik siyasetin/politikanın dışında kalmaya özen göstermiştir. Aslında bu, siyasi olanın ve dinî, diyani olanın tabiatından kaynaklanan bir zorunluluktur. Çünkü siyasi olan daha dünyevi ve daha üzerinde tartışılabilir olanı konu edinir. Ama dinî ve diyani daha aşkın olanı, yani daha mukaddes olanı konu edinir. Tabiatı ve özü itibariyle böyle olduğu için dinin ve Diyanet’in bilgi kaynaklarından siyaset de toplum da ilhamını alabilir, istifade edebilir. Kategorik olarak dinî ve diyani olan, siyasî olanın fevkindedir.
Hatta Diyanet yetkililerinin/din görevlilerinin zaman zaman dinin sağduyu telkinlerine/dinin basiret telkinlerine, din üzerinden topluma seslenen uzlaşı ve birbirimize tahammül çağrılarına, sabır, iyilik ve güzellik davetlerine, siyasiler de dahil herkesin kulak vermesi gerekir. Çünkü dinin sağduyu sesine hepimizin ihtiyacı var. Dolayısıyla, Diyanet herkesin diyaneti, din de herkesin dinidir. Aslında din, hem dünyada hem de ahirette mutluluk ve esenlik yollarını gösteren ilahi kaynaktır. Bu kaynak üzerinden topluma seslenenler, toplumun uzlaşı, kardeşlik, birlik ve beraberlik değerlerini güçlendirmek için seslenirler. Onun için Diyanet, siyasetin dışında ve üstünde kalmak zorundadır. Toplumun bütün katmanları, dinin sağduyu sesine kulak vermelidir.
Peki, özellikle Batılıların Diyanet’in bir Bakanlığa bağlı olduğu yönündeki eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Diyanet İşleri Başkanlığının bir Bakanlığa bağlı olması tamamen idari bir zorunluluktan kaynaklanır. Ama hiçbir zaman Türkiye’deki siyasiler de Diyanet İşleri Başkanlığının din hizmetlerine müdahil olmayı düşünmemişlerdir, müdahil olmak istememişlerdir. Bizim tarihsel tecrübemiz bunu göstermiştir. Bilhassa dinî bilgi alanında Diyanet’in özerkliği hep teslim edilmiştir. Zaman zaman bu sahalara birtakım müdahale teşebbüsleri olmuş olabilir. Ama bunlar da karşılıklı bir anlayışla yahut tahammülle aşılabilmiştir. Bu bakımdan Diyanet İşleri Başkanlığı, siyasi bir yapıyla organik bir bağı olan, ama siyasetin tahakkümü altında olmayan, devlet kurumu olarak şekillenen, ama devletin din alanında belirlediği bir doktrini topluma empoze etmeyen ve dinî bilginin bağımsızlığını olabildiğince koruyan ender ve İslam dünyasında özgün olan bir müessesedir. O bakımdan Diyanet’in politikaya malzeme olmaması gerektiği gibi, politikacıların da Diyanet üzerinden politika yapmaması gerekir. Bu, milletin selameti, toplumun huzuru ve güveni için gerekli bir husustur. Diyanet üzerinden politika yapmak bu millete ve bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.
Son zamanlarda özellikle Diyanet’in hazırladığı stratejik plan ile bağlantılı olarak bir dindarlık tartışması başlatıldı. Diyanet İşleri Başkanlığımızın yetkilileri bu konuda açıklamalar yaptılar. Fakat buna rağmen stratejik planda yer alan pek çok husus dindarlık tartışmalarıyla örtüşür hâle getirildi veya bazı faaliyetleri üst üste konularak dindarlık tartışmalarına eklendi. Bu konuya bir açıklık getirir misiniz?
Evet, dindarlık tartışması Diyanet’in stratejik planı üzerinden yapıldı ve bununla ilgili olarak kamuoyuna gerekli açıklamalar da yapıldı. İfade ettiğim gibi stratejik plan, çağdaş her kurumun yapması gereken bir çalışmadır. Nitekim bu çalışmayla ilgili kanun ve yönetmelik vardır. Bu kanun ve yönetmelik çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasa ve yasa ile kendisine verilen görevi en iyi biçimde yapmak için bu stratejik planı hazırlamıştır. Toplumu dinî bilgiyle buluşturmak, din hizmeti talebinde bulunanların hizmetini karşılamak Başkanlığın esas vazifesidir. Ama bu bilgiyi aldıktan sonra insanlar dindar olup olmayacaklarına kendileri karar verir. Dindarlık bireysel bir tercih olduğu gibi, dine inanmamak da bireysel bir tercihtir. Dolayısıyla dine inandıktan sonra dindar olup olmamak da bireysel bir tercihtir. Dinî değerlerin dışında kalıp tamamen etik bir felsefi sisteme aidiyet beyanında bulunup veya bulunmayıp kendi hayat tarzını belirlemek de bireysel bir tercihtir. O bakımdan Diyanet İşleri Başkanlığı sadece toplumu dinin doğru bilgisiyle buluşturur, din hizmeti talebinde bulunanlara ilgili mevzuat çerçevesinde bu hizmeti sunar. Bunu bir polemik konusu yapmak da doğru değildir. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı insanların dindar olmalarını yahut dini bütün olmalarını ister mi derseniz, elbette ister. Din hizmeti veren bir müessesenin, insanların dinî değerlere bağlı olmasını istemesi kadar tabii bir durum olamaz. Ama kimseye bu yönde bir zorlamada bulunamaz. Böyle bir zorlama aslında insanın özgür iradesine de aykırı bir durumdur. Stratejik plan bize hedeflerimizi gösteriyor. Biz diyoruz ki yaygın din eğitimi alanında şu sürede şu noktaya, vaaz ve irşat alanında bu noktaya gelmeliyiz. Aile irşat bürolarımızı şu kadar geliştirmeliyiz, gençliğe ulaşmalıyız. Yani onları bu bilgilerle buluşturalım. Televizyon, dergi yayını vs. bütün bu alanlarda kendimize hedefler koymuşuz, bu hedefleri gerçekleştirdiğimizde şunu diyemeyiz: Biz bu hedefleri gerçekleştirdik. Türkiye toplumu da bugün dünden daha çok dindardır veya daha çok insan dindar olmuştur diyemeyiz.
Diyanet İşleri Başkanlığımızdan diğer kurumlara geçişler zaman zaman sanki Diyanetin bir sıçrama tahtası olduğu yönünde eleştirel değerlendirmelere konu oluyor. Bu geçişlerin sebepleri nelerdir? Hakikaten abartıldığı kadar rakamlar yüksek midir? Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığın ilkesel tavrı nedir?
Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda diğer kurumlardan farklı bir şey yapmıyor. Yani Türkiye mevzuatı kurumlar arası geçişe izin veriyor. Diyanet’te bir müddet çalışan birisi daha sonra başka bir kuruma geçmek istiyor. Nasıl geçmek istiyor? Mesela, Diyanet İşleri Başkanlığına lise mezunu olarak, yani imam-hatip olarak göreve başlamış birisi, bu süre zarfında bir fakülte bitiriyor. Ya açık öğretimi, yahut ilahiyat fakültesini, ya da yüksek okulu bitiriyor ve öğretmen olmak istiyor. İlahiyat fakültesini bitirince MEB’e geçiyor. Diyanet İşleri Başkanlığından diğer kurumlara geçenlerin büyük çoğunluğu MEB’e geçiyorlar ve orada Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni oluyorlar. Yahut hukuk fakültesini, işletmeyi bitiriyor ve Diyanet İşleri Başkanlığında yükselme imkânı olmadığından, yüksek eğitim aldığı alanda ilerleyebileceği bir kuruma geçmek istiyor ve böylece oraya gidiyor. Veya Diyanet İşleri Başkanlığının görevlileri diyelim ki farklı kurumların din hizmeti veren bölümlerinde çalışmak istiyor. Belediyelerin Mezarlıklar Müdürlüğünde görevli gassal/imam olabiliyor, Sağlık Bakanlığında gassal olabiliyor. Veya ilahiyat fakültelerine geçiyor. Son zamanlarda hep bunu söylüyorum; yeni açılan ilahiyat fakültelerine giden öğretim görevlilerinin büyük çoğunluğu Diyanet İşleri Başkanlığındayken doktorasını yapmış kimselerdir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığından başka kurumlara gidenlerin tamamı bir hak ediş ile birlikte gidiyorlar. Zaten mevzuat da buna izin veriyor. Buradan hareketle, kamunun bütün kurumları Diyanet İşleri Başkanlığından gelenlerle doluyor, ya da kamuda tamamen din hizmeti almış olanlar etkin yerlere geliyor diye bir çıkarım yapmak, bana göre yersizdir. İncelendiğinde de görülür ki çok abartılı bir durum söz konusu değildir. Biz yetişmiş, nitelikli elemanların aslında kurumumuzda kalmasını isteriz.
Mamafih Diyanet İşleri Başkanlığının bundan 7-8 sene önce yükseköğrenim görmüş personelinin oranı % 10 civarında iken, geçtiğimiz süre zarfında bu sayı ön lisans ile birlikte % 60’lara ulaşmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi personelinin öğrenim düzeyinin yüksek olmasını ister. Yükseköğrenim görmüş personelinin de kurumunda kalmasını ister, ama insanların da kendi geleceklerini tercih hakları vardır. Kanunların izin verdiği bir şeyi sizin engellemeniz doğru değildir. Öğretmen olmak istiyorsa birisi, bu insan öğretmen olabilmelidir. Yahut hukuk fakültesinden, işletmeden, iktisattan mezun olduğu için bu sahada hizmet vermek istiyorsa öğrenimine uygun bir hizmet sektörüne gidebilmelidir. Veya üniversitede öğretim görevlisi, ya da öğretim üyesi olmak istiyorsa oraya da gidebilmelidir. Ben bu spekülasyonların meselenin çok iyi tahkik edilmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum.
Diyanette kadın istihdamı konusunda neler söylersiniz?
Son yıllarda kamuda en fazla kadın istihdam eden kurumların başında sanırım Diyanet İşleri Başkanlığı geliyor. Daha bu hafta içerisinde takriben 7 bin civarında hanım personelin atamasını gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bugün toplam personeli % 20’si hanım personeldir. Bu ülkenin yarısı hanımlardan teşekkül ediyor. Hanımların da din hizmeti almaları, özel hizmet almaları ve bu hizmette istihdam edilmeleri en tabii gerekliliktir. İlahiyat fakültelerinden mezun olan öğrencilerin önemli bir kısmı, bilhassa 90’ların ikinci yarısından itibaren 3/2 si neredeyse kız öğrencilerden oluştu ve bunlar mezun oldular. Tabii doğal olarak bu mezun olanların da istihdamdan pay alması gerekiyordu. Diğer taraftan müftü yardımcısı olarak da hanım personelin istihdamı söz konusudur. Ayrıca aile irşat bürolarında din hizmetleri uzmanı istihdam edilmektedir. Bunların da önemli bir kısmı hanım personelden oluşmaktadır. Hanım personelin katılımıyla din hizmetlerinde büyük bir ivme gerçekleştirilmiş, topluma ulaşmada daha büyük bir seyyaliyet kesp edilmiştir. Cami hizmetlerinin planlanmasında aile ve irşat büroları çok önemli bir fonksiyon icra etmektedir. Öyle anlaşılıyor ki Diyanet İşleri Başkanlığında hanım personelin sayısındaki artış devam edecektir. Başkanlığımız, nitelik olarak hanım personelin hizmet içi eğitimlerine de önem vermekte, onların saha hizmetleri açısından daha iyi yetişmeleri ve yeni formasyon elde etmeleri için imkanlar hazırlamaktadır.
Malumunuz Türkiye’nin gündeminde yeni bir anayasa hazırlık çalışmaları var. Bu süreçte bizi nasıl bir Diyanet bekliyor. Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu süreçte yürüttüğü çalışmalar neler?
Türkiye, umarım sivil anayasa olarak adlandırılan bu anayasa değişikliğini gerçekleştirebilir. Bunun için ilgililer yoğun bir çalışma içerisindeler. Anayasa değişikliği bağlamında, Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili olarak da çeşitli görüşler dile getirilmekte, bu konuda farklı çevrelerden farklı sesler yükselmektedir. Önümüzdeki süreçte de bu, belki daha yüksek sesle dillendirilecektir. Ama öyle inanıyorum ki, dünyanın bütün ülkelerinde din ile dini müesseseler nerede olmaları gerekiyorsa, Türkiye’de de hem din hem de dini müesseseler orada olacaktır. İnanıyoruz ki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugün sahip olduğu statü ve konum önümüzdeki süreçte de devam edecektir. Çünkü din, bu toplumun çimentosu olduğu gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı da toplumun çimentosudur. Diyanet İşleri Başkanlığı ve din hizmetleri milletin bekasıyla yakından ilgilidir. Ancak bir takım gerekçelerle Diyanet üzerinde farklı mülahazalar dile getirilmektedir. Ben Diyanet İşleri Başkanlığının yeni anayasa sürecinde öneminin daha çok kavranması, etkisinin ve imkânlarının daha da genişletilmesi gerektiği cihetinde bir toplumsal farkındalığın oluşacağına inanıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının hem ulusal hem de uluslararası ölçekte, milletimizin sahip olduğu değerleri milletin hizmetine sunmasına, bu sürecin müspet bir katkı yapacağını düşünüyorum. Başta devletimizin en üst yöneticileri/sorumluları olmak üzere bu ülkeyi yönetenlerin, siyasilerin, muhalefetin ve ilgili çevrelerin, sivil toplum kuruluşlarının bu konuda azami hassasiyeti göstereceklerine olan inancım ve güvenim tamdır.
Eğer Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasası Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiğinde, iktidarıyla, muhalefetiyle bütün parti gruplarının ittifakıyla, kısaca meclisin ittifakıyla Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat yasası çıkmışsa, bu yeni Anayasa sürecinde de yine bütün siyasi partilerin ittifakı ve uzlaşısıyla Diyanet İşleri Başkanlığının statüsünün teminat altına alınacağını düşünüyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının, 21. yüzyılın şartlarında hem ülkemizde, hem dünyada, hem de bölgemizde, milletimizin daha etkin ve daha güçlü bir kurum olması için, herkesin katkı yapacağını düşünüyorum.
Kuruluşunun 88. yılında Diyanet İşleri Başkanlığının geldiği noktayı, hizmetlerini ve Diyanet üzerindeki tartışmaları da kısmen konuşmuş olduk. Düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ediyorum ve nice kuruluş yıllarını milletimizle birlikte idrak etmeyi ve Diyanet’in milletimizin yüz akı bir kurum olarak ilelebet devam etmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Bu vesileyle kurumumuzun bugünlere gelmesinde hizmeti olan bütün emektarlara şükran borçlu olduğumuzu, ebediyete göçenleri de rahmetle andığımızı ifade etmek istiyorum.